önceden de belirttigim gibi; bırakın bugün onların olsun lakin gelecekte hakettikleri yargilamayi görüp tarihin tozlu sayfalarında yerlerini alacaklardır...
uğur mumcu yada turan dursun'u hiç olmazsa isim olarak duymuşsunuzdur inşallah. öyleyse ona da şükür...
bu insanlar ve sayısız bir çok cumhuriyetçi aydın 90lı yıllarda adeta seçki şeklinde sırayla katledildi. hepsine "islamcı" denen ama kimlikleri belirsiz katiller kıydı...
katillerin pek çoğuna ulaşabilecek ifadeler ve tanıklar hep hasıraltı edildi.
bu değerlendirilmeyen tanık ifadeleri ve ipuçları genelde hep bir ortak yön taşıyordu; katillerin çoğu ya filistinliydi yada lübnanda eğitim görmüş tiplerdi.
o yıllarda kontrgerilla tanımı "demode" olmamıştı henüz o yüzden eski tüfek sosyalistler hep bu deyimi telaffuz ettiler. ancak mesele bundan da derindi. sevr anlaşmasını yırtıp atan türkiye cumhuriyetinden rövanş alınacaktı. hedef türkiyenin doğusunda israil denetiminde bir kürdistan ile birleşmiş büyük ermenistan'ı kurup, geri kalan bölgelerin de amerikan kuklası askeri üsle - sömürge arası bir devletçiğe indirgemekti.
hayri kozakçıoğlu, abdülkadir aksu ve cemil çiçek.
bu isimlere necdet menzir ve orhan taşanlar'ı da ekleyebilirsiniz. bu ekip bu aydın cinayetlerinin delillerini karartan gruptur.
hedef şaşırtma ve kamuoyunu bu cinayetlerle ilgili olarak asıl faillere yabancı kılma işini ise kardeşliğin türk basınındaki amiral gemisi simavi/doğan medyası üstlenmişti. hürriyet grubu bu cinayetler hakkında o denli yanıltıcı haber yapmıştır ki anlatmaya ömür yetmez. özellikle uğur mumcu cinayetinde olayların "gerçekten" üstüne gitmeye kalkan dinç bilgin medyasının o dönemdeki servisinden memnun kalmayan asıl patronlar sabah grubunun fişini ilk fırsatta çekiverdiler sonradan. hürriyet benzer bir şekilde ileriki yıllarda uzan grubunu da yiyecekti.
wikileaks sızıntısındaki 05ANKARA3199 kodlu belgede çocuk yaşta kızlara ilgili, uyuşturucu kaçakçısı ve oğlunun yönetimindeki ama kendi denetimindeki mafia çetelerinin lideri olarak anılan abdülkadir aksu nedense içişleri bakanlığından yıllarca alınamadı. anap, dyp, mhp - anap - dsp koalisyonu ve en son akp hükümetlerinde içişleri bakanlığı yapacak kadar vazgeçilmez bir şahıstı kendisi.
şimdi bir yerlerde saklanıp, çenesini kapalı tuttuğunun teminatını vererek sürdürüyor hayatını. hayri kozakçıoğlu çocukların bile inanmakta güçlük çekeceği bir intihar senaryosuyla "güya" kendini öldürdü.
"çantacı" cemil (çiçek) siyasete devam ediyor tabi neocon/mossad eşgüdüm memurluğuna da diğer ismlerse abdülkadir aksu gibi saklanarak yaşıyorlar.
bütün bunları neden anlattık ve başlıkla ilgisi ne?
hepten kabile devleti değilse, ekonomisi az gelişmiş de olsa "devlet kültürü" ve "entelijans" sahibi bir ülkeyi, hele ki türkiye gibi ordusuyla övünen bir ülkeyi askeri operasyonla bitiremezsiniz. 12 eylül 1980 darbesi ile siyasi kadrolara atılan formatla özallar, cemil çiçekler, aksular ve sayısız vatan haininin siyasete girimesi ve kilit noktalara yerleşmesi sağlandı. özalın 1978'de msp'den aday gösterilip seçilemeyişi bu konuda iyi bir örnektir (o zamanlar seçimlerde bugünkü gibi teknolojik mambo cambolarla hileler yoktu. hakimler savcılar da cesur ve dürüst tiplerdi ekseriyetle) 1980 cuntası meclisin kapısından giremeyecek, değil belediye başkanlığı belediyede memur olamayacak binlerce kişiyi siyaset sahnesine taşıdı. o zamandan beri türkiye cumhuriyetinin 50 yılda kör topal da olsa oturttuğu devlet ciddiyeti, sadakat, liyakat, meslek onuru ve dürüstlük kavramları ağır bir erezyona uğradı...
benim memurum işini bilirler, anayasayı bi kere delmekle bişi olmazlar, onu gel küçük turgut'a anlatlar havada uçuşur olmuştu.
herhangi bir mahkemeye ancak "sanık" olarak girebilecek, hukukçu bile olmayan terör örgütü ibda - c üyesi haşim kılıç anayasa mahkemesine, yasalar eğilip bükülerek özal zamanında sokuldu o da zamanı gelince yasalara aykırı bir şekilde akp'yi kapanmaktan, ileri gelenlerini hapse girmekten "hileyle" kurtardı.
aydınların susmayacak denli inatçı ve cesurları öldürüldü, korkaklar sustu, hayasız satılıklarsa uygulanan planı yalanlarla süsleyerek savundu.
28 şubat sürecinde "milli görüşçü" erbakan tasfiye edilirken yerlerine kürtçü cemaat ve erbakan hocasını satıp israil rahle-i tedrisatından geçen ve - özellikle - türk asıllı olmayan "güya" islamcılar oturduldu. bu ekip sağ seçmenin tek alternaatifi yapılmalıydı onu da öncesinde dyp ve anap'a düzenlenen operasyonlarla hallettiler. en son 2002'de tansu çiller ve dyp'nin istanbuldaki haklı itirazı yüksek seçim kurulu tarafından saçma sapan bir gerekçeyle iptal edilerek dyp meclis dışı bırakıldı. eğer dyp meclis dışında kalmasaydı baraj sistemi gereğince akp'ye eklenen oylar çıkınca akp de tek başına iktidar olamayacaktı.
çıkarılan sun'i ekonomik krizle 2001 yılında dsp ve mhp'nin işi bitirilmeye çalışıldı. mhp buna direndi ancak başka yollarla pasifize edildi. bir taban partisi olmayan ve sadece ecevit ismi üzerinden yürüyen dsp ise hürriyet grubu başta medyanın yürüttüğü kampanya ile çözüldü. yılların ismail cem'i de bu arada oyuna getirildi. "sana parti kurcaz" diye getirilen ismail cem ve güya yeni parti için dsp'den ayrılan onlarca milletvekilinin siyasi kariyeri bitirildi. ismail cem ve arkasına takılanların kuracağı yeni parti kurulamadan dağıldı gitti. bu operasyonla çok fena oyuna getirildiğini ve maşa olarak kullanıldığını gören ismail cem ise adeta kahrından öldü. itibarını yerle bir etmişti.
bütün bunlar olup biterken olayları ve dönen dolapları, kimlerin ermeni aşığı, kimin israil ile doğrudan emir komuta ilişkisi içinde çalıştığını, mossad tarafından hazırlanıp george w. bush eliyle hazırlanan orduya ve kurumlara darbe planlarını kimlerin koltuğunun altına alıp, türkiye'ye getirdiğini ve daha binlerce şeyi anlatacak aydınlarımız, dürüst aydınlarımız öldürüldü...
şimdi bugün sergilenen çadır tiyatrosunda akp, mhp ve chp'nin kolkola neye hizmet ettiklerini anlatacak kimse kalmadı...
bakanlar yüce divana gitsin diye yalandan atar yapan "yeni" chp seçim öncesi elaltından yerel yönetimlerde işlenen mali suçlara için hapis cezasını kaldıran kanunu akp ile beraber geçirdi mhp ise başını öte yana çevirip ıslık çaldı.
süreç ile ilgili çıkarılan anayasaya aykırı yasaları hem chp hem mhp anayasa mahkemesine itiraz süresi bitene kadar anayasa mahkemesine taşımadı...
bugünkü tiyatro sadece akp prodüksiyonu değildir. akp ile gelinmesi hedeflenen noktaya goğru işleyen süreç de yeni değildir. 1977 - 80 arasında ön hazırlıkları tamamlanıp, uygulamaya konan planın devamıdır...
yazı uzun ama neredeyse son 40 yıldan bahsettik anca bu kadar özet geçebildik....
zafer çağlayan annesinin vefatı nedeniyle oturuma katılamamıştır.
diğer 3 bakan 60'a göre sırasıyla söz aldı.
muammer güler: ''daha önceki ifadelerime ekleyeceğim yoktur''
egemen bağış: '' atılan iftiralara karşı takdir yüce meclisindir''
erdoğan bayraktar: ''teşekkür ediyorum''
Oturum arasında çalan müzikleri bilen varsa mesajla pompalasın kankalar. Ne güzel şarkılar çaldı lan. Mayışmışım valla ne kadar dinlendiriciydi. Sonra başkan kadın bağırarak oturumu açtı valla ödüm koptu o kadar mayışmışım. Oturumun djyi kimse parça seçimleri güzel tebrikler.
bu oylamadan yargilanmasinlar karari cikarsa bi nevi hirsizliklari onaylanmis olaca zira sucsuz ve masum olan hic kimse yargilanmaktan boyle deli gibi kacmaz. olduki yargilansinlar dendi denmez ama hadi diyelimki yuce divan yolu acildi bu seferde orayi dizayn edip orda aklarlar. ulan aklayacaklar bizde izleyecez iste. yapmadigimiz seymi?
uluslararası şeffaflık derneği 550 milletvekillerine dün gönderdiği mektupla, vekilleri sağduyuya davet etmiştir
mektubun tamamını
sayın milletvekilimizin dikkatine,
tbmm genel kurulunda gerçekleştirilecek olan, dört bakan ile ilgili soruşturmaya ilişkin oylama, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, hak arama özgürlüğü, hukuk güvenliği ve adil yargılanma ilkeleriyle çok yakından ilgilidir. vereceğiniz oy, sadece bu vakayla sınırlı olmaksızın, ülkemizde, cezasızlığa neden olunmaması ve sorumluların hukuk önünde hesap verebilmesiyle ilgili algının güçlendirilmesi açısından da kritik bir önem taşımaktadır.lütfen, kullanacağınız oyun bunun tam tersine bir algıyı güçlendirmeye, cezasızlık ve dokunulmazlığa da hizmet eden bir oy anlamına da geldiğini dikkate alarak oyunuzu kullanın!
haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan dört bakan hakkında tbmm yolsuzluk araştırma komisyonu tarafından yüce divana sevk etmeme kararına ilişkin tbmm genel kurulunda yapılacak gizli oylama, ülkemizdeki hukuk devleti ilkesinin bir sınavı niteliğindedir. ciddi iddialarda adı geçen bakanların, yüce divana sevk edilerek bağımsız yargı önünde kendilerini aklamak üzere hesap vermekten uzak tutulmaları, fiili bir cezasızlık ve dokunulmazlık kültürünün oluşumuna katkıda bulunmaktadır.
işkence, polis şiddeti, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı vakalarında sık karşılaşılan cezasızlık olgusu, sadece belirli insan hakları ihlalleri ile sınırlı bir mesele değildir; yolsuzluk gibi kamu menfaatini ve toplumun tümünü ilgilendiren konularla da yakından ilgilidir.cezasızlık kavramı, ihlal iddialarının etkili bir şekilde soruşturulmaması, faillerin bulunmaması, yargılanmaması, cezalandırılmasının mümkün olmaması ve ihlalin yaptırımsız kalması gibi durumlara karşılık gelmektedir.
17 ve 25 aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet iddialarının ardından, ilgili soruşturmaları yürüten emniyet mensupları ve savcılar görevlerinden uzaklaştırılmış, haklarında dava açılmış ve soruşturmalara ilişkin yayın yasakları konulmuştur. neticede verilen takipsizlik kararlarıyla, soruşturmalarda adı geçtiği belirtilen toplam 185 kişiden hiçbiri için esasen yargılama yapılmadan dosyalar kapanmıştır. tbmmde oluşturulan soruşturma komisyonunun çalışmalarına yönelik ise yayın yasağı konulmuştur.
türk ceza kanununun kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlar başlıklı bölümünde düzenlenen zimmet, rüşvet gibi suçlar, madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine ilişkin olarak toplumda var olan inancı zedeleyen ağırlıktadır. kanunumuzca korunan hukuki değer dikkate alındığında, bu suçların mağduru tüm toplumdur.
17 ve 25 aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet iddialarına ilişkin takipsizlik kararlarında bazı delillerin usulsüz toplanmasından bahsedilmiştir. yolsuzluk suçlamalarında maddi gerçeğin araştırılması zorunludur. hukukun üstünlüğü ilkesi gereği, suçun oluştuğuna ilişkin kuvvetli şüphe bulunması halinde suçla itham edilen kişilerin mahkeme önüne çıkarak adil biçimde yargılanması beklenir.
haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan dört bakanın bu amaçla yüce divana sevkedilmesi, yolsuzluk iddialarındaki maddi gerçeğin araştırılmasının yolunu açacaktır. bu yolun kapatılması ise, anayasa'da güvence altına alınan hukuk devleti ilkesini ve suçun mağduru olan tüm yurttaşların hukuk güvenliği hakkını ihlal edecek niteliktedir.
bu sebeplerle, siz sayın milletvekilimizin vereceği oyun türkiyede fiili bir cezasızlık ve dokunulmazlık kültürünün oluşumuna katkıda bulunmayacak ve bir hukuk devletinde adilane bir yargı yolunun önünü açacak yönde olacağına inanıyoruz.