hırvatistan 119 da gol atınca "olsun lan fena oynamadık şansına attı herifler" şeklinde söylenip tuvalete gidip tam münasebete girerken televizyondan ve apartmandan gelen inanılmaz tepki sonucu gol olduğunu anlayıp gerçekten dumur olduğum maçtır. kupayı alacaz lan
benim gibi futboldan anlamayan ve pek de ilgilenmeyen bünyeyi bile, son dakikaları itibari ile koltuktan zıplatmış, çığlık attırmış, penaltılarda tirtir titretmiş, sonunda da havalara sıçratmış bir maçtır. tadı damağımızda kaldı. helal olsun..
attığımız 121. dakika golünü her izlediğimde tüylerimin diken diken olduğu maç. almanya'ya karşı 11 kişi çıkmayacak yedek kaleci stoper falan oynayacak öyle yeneceğiz heralde.
cok heyecanlandıgım bir maçtır. arkadaşın msn iletisinden alıntı yapmak istiyorum; "ilk dakika gol atıp öldüreceğimize, son dakika atar süründürürüz." (bkz: yaratıcı iletiler)
bugüne kadar imansız olduğumuzu gösteren maçtır. biz son bir iki haftada imana geldik ve bu iman gücüyle alıyoruz tüm maçları. zaten son dakikada gol atan tüm takımlar iman gücüyle oynayan takımlardır. örneğin rusya kendisinden çok daha güçlü hollandayı iman gücüyle evire çevire yenmiştir.
bir zamanların 90 a yaklaştıkça ya da 90 da gol atan beşiktaşı imanla alıyordu bu maçları...
iman iman iman...
bre imansızlar siz şimdiye kadar neredeydiniz, 8-0 ingiltereye yenilen futbolcularımız imansız mıydı, ya da son dakikada yedikleri golle yenilen milli takım oyuncuları imansız mıdır? yenildiğimiz portekiz bizden daha mı imanlıdır...
inanç ile imanı karıştırmayalım arkadaşlar, bu kadar bilgisiz olup da ona buna it diyeceğimize önce kendi itliğimizi düşünelim... "iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır" felsefesini yaşatalım. yoksa mazallah almanya karşısında ya da finalde rusya ya da ispanya karşısında ya da ya da ilerde sırplar ya da herhangi bir gavur takımı karşısında öyle bi yenilgi alırız ki hiçbirinizde iman kalmaz.
acayip rahat izlenmeye başlayan, gittikçe gerim gerim geren, uzadıkça uzayan maç.
penaltılar için dakika sayarken gelen şok, sönen hayaller, bozulan moraller. televizyonu kapatmaya davranan elleri iteklemek, "hayır daha bitmedi" deyip susturulan ev ahalisi. saniyeler için de gerçekleşen mucize, alkışlamaktan avuçları patlatmak, boğazı mahvetmek...
kabustan komediye dönen film misal, masal gibi ama aynı zamanda da rüyaymış hissi uyandıran, hatırladıkça gözleri yaşartan acayip maç.
sevinmeyi beceremeyip de 7 can daha yakanlara da haram olası maç aynı zamanda.
dünyaca ünlü ingiliz kanalı bbc'ye yanlış haber girdiren maçtır. klasnic'in golünden sonra alt yazıyla "almanya'nın yarı finalde ki rakibi hırvatistan" haberi geçmiştir, ama o altyazı takriben 30 saniye sonra hem ingilizlerin hem de hırvatların elinde patlamıştır.
diş ağrısı, boyun ağrısı, baş ağrısı, elektrik zammı, benzin fiyatı, ev kirası, bastıran sıcaklar, küresel ısınma, su sorunu, ülkenin gidişatı gibi bütün dertleri unutturan, insanın içini yaşama sevinciyle dolduran, sevinç sırasında sokaktaki herkesin birbiriyle akraba olduğu maçtır.
haber sitelerine yorum yazan bazı andavalların başarıyı allah'ın müslümanın yanında olması gibi gudik nedenlere bağlayabildiğini gösteren tuhaf maçtır. bilic'e türk ya da müslüman olmayı önereni bile gördüm (bkz: oha) dravdan sarı kartlarla küfür dağarcığını yoklatan hakemiyle, semih'in golü ve isabetli penaltılarla el kol hareketi yaptırmasıyla inanılmaz ve unutulamayacak karşılaşmadır. yalnız, şu havaya ateş açan orospu çocukları engellenemeyecekleri ya da o kurşunlar herhangi bir yerlerine girmeyeceği takdirde bu başarının devam etmesini isteyip istemediğim konusunda şüpheye düşüyorum.
kalp yüzünden acı çekmekti. korkmaktı öleceğim diye...
geçecekti.
'normal' zaman olsa, vücuttaki tüm erkeklik hormonlarını hissederek yapılacak şekilde yan masanın tanınmayan taş gibi kadına tüm güçle sarılmaktı...
ama 'normal değildi'.
bütün enerjiyi ne harekete, ne nefese, ne de görmeye harcamaktı...
kendinin de duyamayacağı şekilde "gol ulan gool!!!" diye bağırmaktı.
neyin ne olduğunu anlayamamak, bir süre sonra tepkisizleşmekti...
ne sarhoşluk, ne bayılmak ne de ölümdü.
kimin hediyesi olduğu bilinmese de; bir an için her şeyi unutup dünyanın hatta, var olsa da olmasa da, evrenin en tepesinde bulunmaktı...
ve yine ordan bir kaydırak misalı, tarifsiz bir hazla ay ve yıldızların arasından gözü kapalı bir çocuk gibi gerçek dünyana kaymaktı.