19 aralık 2000 .... bu tarihi zihnimize iyi belletmemiz gerekir... bu tarih nasıl bir zamanın üzerine kıvranıp uyuduğumuzun çıplak gercekliğidir. bu tarih tek bir zaman kesitinden gecmişimizin bize adeta ispatıdır... bu tarih bu coğrafyada yaşayanların miladıdır.. bu tarih koyaklarımıza olum ruzgarlarını savuranların pervasızlıklarının resmidir. bu tarih yaşadıkca öğretecek olan bilge bir andır.....
19 aralık gecesi ülkenin 20 cezaevinde aynı anda başlayan operasyonların adıdır hayata dönüş... operasyonların en önemli amacı f tipi cezaevi uygulamasına karşı çıkan siyasi mahkumların ölüm orucu direnişini sonlandırarak, tabutluk olarak adlandırılan f tipi cezaevlerine taşınabilmesiydi. olum orucu eylemlerinin devam etiği zaman diliminde hukumetin adalet bakanlığı yetkilileriyle aydınlar ve siyasiler tarafından yurutulen görüşmeler devam etmekte, cezaevindeki ölüm orucu direnişini bitirebilecek formüller üzerinde anlaşma sağlanabilecek duzeye gelinmekteydi. görüşmelerde yer alan mehmet bekaroğlu daha sonra yaşananları değerlendirilirken ''aldatıldık, hukumetle antlaşma üzerinde mutabakata varmıştık oysa görüşmeleri birden keserek, asıl yapmak istediklerini uyguladılar'' demekteydi.
birileri kendi istediklerini , ölüm üzerinden korkusuzca inşa edebilecek yeteneklerini zaman kayıp etmeden göstermeye başladılar. 20 aralık gecesi cezaevlerinde duzenlenen operasyonlarla, tam anlamıyla katliama giriştiler. medyamız guzide kaynaklardan aldıkları bilgilerle bizleri cezaevindeki örgut hakimiyeti konusunda bilgilendirirken, cumhuriyet tarihinin gördüğü en zalim bakanı ise açıklamalara ''örgut içeride adam yakıyor'' yaygarasıyla eşlik ediyordu...
medyamız ancak düşman topraklarına adım atılabileceğinde kullanılacak dili giyinerek '' devlet sonunda girdi'' manşetleriyle devletin kendi sorumluluğundaki cezaevlerinde yarattığı katliamı, düşman saflarının imhası olarak sunuyordu.. cezaevindeki mahkumların kendi arkadaşlarını öldürdüklerini beyan edenler, cezaevlerinde silah bile bulunabildiğini riyakarca ispatı derdindelerdi. 2 si asker, 32 kişinin silah ve kimyasal gaz kullanılarak öldürüldüğü operasyonlarda medyamız o katliam içerisinde hiç bir şey olmadan nasıl sağlam kaldıklarını aktarma gerekliliği duymadan ''renkli pankratları ve broşurleri'' örgutlerin hakimiyetinin sembolleri olarak bizlerle paylaşıyordu. operasyonların ardından açıklama yapan guvenlik görevlileri, mahkumların kendilerini silahlı çatışmayla engelemek istemelerinden dolayı olu sayısının arttığını belirtiyorlardı.
operasyonların ardından düzenlenen savcılık raporlarına eşlik eden adli tıp sonucları, gözümüzün önüne çıplak gerceği sunuyordu. adli tıp raporunda mahkumlar tarafından yakıldıkları iddia edilen mahkumların, güvenlik görevlilerinin kullandığı göz yaşartıcı, gaz ve sinir bombalarının çıkardığı yangında öldükleri ifadesine yer verilmekte, ateşli silahla öldürülen askerlerinde yine guvenlik görevlilerinin silahından çıkan mermilerle vurdukları belirtilmekteydi..yine canakkale savcılığı 563 guvenlik görevlisi hakkında 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasını isteyen iddianameyi hazırlayarak mahkemeye sunmaktaydı...
19 aralık 2000 bu ulkede an gelince adaletimizden, guvenliğimizden, haber alma özgürlüğümüzden sorumlu bulunanların yekpare vucut olarak, koro halinde yalanlarıyla bizi karşıtları olarak dışarı atabileceklerinin tarihidir.
19 aralık 2000 tarihi devlet şefkati ile karşılaşmamızın ürkütücü kesişmesidir..
19 aralık 2000 tarihi belleğimizin zaman ayracında soluyarak her an kendini bize hatırlatan vicdanımızdır....
19 aralık 2000 tarihi zihnimizin sokaklarını kan ile yıkayanların cellat takvimidir.
19 aralık 2000 tarihi içimizin şiarıdır ''unutma, unutturma''....
ironiden öte psikolojik harp taktiği gereği, aymazca hayata dönüş operasyonu olarak adlandırılan , bu ülkenin çocuklarına, bombalarla, silahlarla, gazlarla acımasızca saldırılıp, onlarcasının öldürülüp, yüzlercesinin yaralandığı- insanlık tarihimize düşen- kara gün!
karadır, savunmasız insanlara silah sıkılırken, megafonla, hayat güzeldir, diyebilme rahatlığıyla .
karadır, bu insanlar istif şeklinde, göt göte yaşayıp, bir tuvaletten 40 kişi yararlanıp, insanca yaşamak istemiyorlar, sırf örgütlerinin koğuş sistemindeki hakimiyetini kayıp etmemesi için, şeklinde uydurulan yalanlarıyla.
tarihiyle karadır, bu operasyonun ardından özelleştirmeler, stand-by lar, tahakküm yasaları son hızla uygulanmıştır. mesaj açık : abanın altından, üstünden, ortasından sopa gösterip olası muhalefet ataklarını korkuyla kesmek !
19 aralık 2000, bu ülkenin geleceğine, umutlarına, hayallerine vurulmuş kara bir tırpandır . karadır, bu operasyonu, allahsız komünistleri bertaraf etmeyi meşru gören, hakan aygün tandanslı insanımsılarla aynı havayı solumak kadar .
pire için yorgan yakmak söyleminin hayata dönüş operasyonu adı altında gerçekleşmesiydi.
insanların katledilmesinden haz duyan şerefsizler bu durumdan çok keyiflenirler.
ben tarafsız sayılırım. ancak adalet çerçevesinden bakarsan tam bir kısasa kısas vakası.
burda yanan arkadaşlarımızdan hangisi mavi çarşı katliamı yapılmasın derdi ki?
batılı toplumlardaki en büyük sol örgütlere bakın. bilhassa baader meinhof'a ve ira'ya dikkat edin.
sivil halka dokunmamak için her şeyi yaptıkları, nitekim dokunmadıkları çok nettir.
eşitlik, sosyal adalet, ezilenlerin yanında olmak, gelir dağılımında adalet, ana dil, parasız eğitim...
bunların tartışmak insanlık onuruna aykırı, doğrudur.
işkence de aykırı, bu da doğru.
ve dahi benim burdaki kolluk kuvvetleriyle cebelleşen insanlarla bir sürü ortak fikrim var.
ama bana mavi çarşı'yı açıklayamazlar. serap eser'i de...
hayata dönüş operasyonu veya en basit tabiriyle bir insanı diri diri yakmak haklı bir eylem değildir veya değildi.
ama sen de istanbul'un gayet tumturak'tan uzak, kendi halinde, memur mahallesi diyebileceğin bir yerinde alıp veremediğin hiçbir şey olmayan insanları diri diri yakarsan... ''tc bizim yoldaşlarımızı niye yaktı, biz ona naaptık?'' diyemezsin.
terör falan bunlardan bağımsız konu. hayata dönüş daha tarafsızca düşünülmeli.
özet geçersek... hayata dönüş operasyonu can acıtan bir vaziyettir insan olana, kürt türk farketmez.
olmamalıydı, ama sebep olması için her şeyi yapanlar da neden diye sormamalı.
efendi... senin canın candı da, altı üstü eve ekmek götürmeye giden gariban neydi?
tutsakların diri diri yakıldığı, kimyasal silah kullanılan dönüştürme operasyonudur. sorumluların başında dönemin adalet bakanı hikmet sami türk gelir. yanık et kokularının havaya karıştığı ulucanlar cezaevi şimdilerde kültür merkezi olmuştur. sanatsevicileri yakılmış insan cesetleri üzerinde alkışlayın postmodern eserlerinizi. devletin özrü bu mudur? yaktık ama sonra sanat merkezi yaptık, bakın sanat halk içindir! ne güzel. katiller henüz hesap vermemiştir.
iktidarın, 20 cezaevine düzenlediği operasyonlarla insan hayatına kast ettiği tarihtir.
adına ironik biçimde "hayata dönüş" denen katliamda 32 kişi hayatını kaybetti ve onlarcası sakat kaldı.
operasyonun düzenlendiği günden bu güne tek ya da 3 kişilik hücrelerde yaşayan tutuklulardan ve tutuklu yakınlarından 122'si, f tipi cezaevlerindeki insanlık dışı yaşam koşullar ve uygulamalara karşı devam ettirdikleri ölüm oruçlarında hayatını kaybetti.
Cezaevlerinin çiftliğe döndüğü dönemde devlet tarafından yapılmış gerekli operasyondur. Ayrıca kendilerine devrimci diyen üç beş terörist de gebermiştir.
19 aralık 2000 tarihinde cezaevlerine yönelik eş zamanlı düzenlenen katliamın adıdır. tutsakları f tiplerine ve tabutluklara göndermek isteyen zihniyetin tutsaklara yönelik olarak hayata dönül operasyonu adında yaptıkları katliamdır.
cezaevlerine yönelik yapılan bu operasyonda ölen uzman çavuş Nurettin Kurt'un cezaevindeki tutsaklar tarafından ateş sonucu öldürüldüğü burjuva medyasında söylenmiş bu kanlı operasyonu halk karşısında doğru birşey miş gibi gösterilmeye çalışılmıştı ancak operasyon sırasında ümraniye jandarma bölük komutanlığında görevli olan Yüzbaşı Uğur Pamukçu'nun üsküdar 2. ağır cezamahkemesindeki ifadesi aslında halka anlatılanın tamamen uydurma olduğunu göstermiştir.
"Ümraniye Cezaevi operasyonu davasında ifade veren bir asker önemli bir itirafta bulundu. Olay sırasında Ümraniye Jandarma Bölük Komutanlığı'nda görevli olan Yüzbaşı Uğur Pamukçu, tutuklular tarafından ateş açılarak öldürüldüğü iddia edilen uzman çavuş Nurettin Kurt'un kendi birliklerinin açtığı ateş sonucu öldüğünü itiraf etti. "
dönemin adalet bakanı hikmet sami türk ve onunla beraber onlarca insanın kanına girenler unutmasınlar ki öldükçe çoğalıyor bu adamlar.
PKK'nın yan kuruluşu olan dhkpcliler ile Maocu teröristlerin göçertildiği operasyondur.
Allah yapandan razı olsun. Her ne kadar kullandıkları yöntemi benimsemesem de bugün bu operasyon yapılmasa PKK'nın arkasında çok daha fazla aşırı solcu terörist olurdu.
Ister el kaide olsun, ister PKK, ister aşırı dinciler, ister aşırı solcular... Ne kadar terör örgütü varsa milletin huzuru ve bütünlüğü için göçertilmesi şarttır. Hayata dönüş ile de bu yapılmıştır.