Merkez üssüne çok yakın olduğum deprem. 4 yaşındaydım o zaman. Biraz daha geç çıksam tavan üstüme çökecekti. Uzun uzun yazmak isterdim annemle babamı az kalsın kaybedeceğimi, o holdeki sarı ışığın kırmızıya dönmesini, kapıların kilitlenmesini evden çıkamamızı, gökyüzünün ve karadenizin aldığı şekli. Hissettiklerimi. Bugün bile herhangi bir yerde " sesimi duyan var mı? " yazısını okuyunca hatta şu an yazarken bile tüylerimin diken diken olduğunu. Adapazarındaki kan kokusunu. Feryatları, figanları.. Bir daha yaşamamak umuduyla..
kimsenin umrunda olmayan deprem. daha kötüsü ileride olacak marmara depremi de kimsenin umrunda değil. ben 17 ağustosta hem dayımı hem de teyzemin eşini kaybettim, yani annem öz abisini kaybetti. ama dün bana kalırsa hatırlamadı bile, tadilat var ay evim ne güzel oluyor sevincinden. işin daha kötüsü başta bahsettiğim gibi gelecek bir deprem de umursanmıyor. 17 ağustosta hem abisini hem eniştesini kaybetmiş annem, 50 yıllık döküntü daireden çıkmak yerine o kadar laflarıma rağmen tadilat yaptırıyor. deprem testi pahalı gelen benim harika ailem, siktiriboktan bir daireyi binlercen tl harcama yapıyor şuan. ve ben yüzüne bakarak diyorum ki, bir depremde kardeşim ve ben bu binanın altında kalırsak tek sorumlusu sensin diye. garip ama gülerek allah korusu diyor. hani bazen birbirimizi çok aşşağılıyoruz ya insan ailesinden nasıl utanır diye, işte böyle utanıyor.
ankara'da bile yer yerinden oynamıştır. gece annem beni tuvalete götürürken yakalanmıştık depreme. koridorda duvarlar bi ileri bi geri gidiyordu. avizelerden çın çın diye sesler geliyordu. ne olduğunu anlamamıştık. çok şaşırdık. mahalledeki abiler herkesin ziline basıp, ıslık çalarak insanları uyandırdılar. hemen evden çıkıp boş bir araziye geçtik. ana baba günü resmen. herkesin gözünde aynı korku... kimi pijamasıyla çıkmış, kimi ayağına terlik geçirmeyi unutmuş yalın ayak geziyor. sabaha karşı bir haber geldi. depremin marmara bölgesinde felaket yarattığını öğrendik.. yüzlerce ölü, binlerce yaralı..tüm ülke bi anda kenetlendi seferber oldu. ama giden gitti. kumdan yapılmış binalar, sağlam olmayan çatlak evler. sorumsuzluklar zincirine bir sürü kurban verildi. afet bu ne zaman ne şekilde geleceği belli olmaz ama önlem almak bizim elimizde. allah ölenlere rahmet kalanlara da sabır versin.
ölen öldü acısı yakınlarında anı kaldı. 1-2 suçlu ilan edildi 5 sene sonra serbest kaldı. adalet yine binlerce insanın ölmesine rağmen sadece bir kadın ismi olarak anıldı.
olduğunda uyuduğum deprem. öyle ki ben uyanmamak için direnirken nicesi derin uykuya gömülmüş.
şimdi bilinçlendirme reklamı olarak dönüyor ya televizyonlarda deprem olursa nerede kalacaksınız diye, deprem olduğunda evden çıkacağımız ne malum diye cevap veren olmuyor mu hiç ya da bi kendimizi dışarı atalım da gerekirse yine parkta bahçede uyuruz diyen? milleti acıyla mı harekete geçireceksiniz? her boş alana avm dikip nerde kalacağınızı biliyor musunuz demekle mi? ya da kentsel dönüşüm adı altında her yeri beton yapıp o betonları parayla sigortalatmamızı isteyerek? ikisinden birini düzgün yapın bari.
bir daha böyle acı yaşamayalım demek bile yeterli olur aslında.
Ah zaman nasilda geciyor be yigidim. Gunluk islere o kadar kaptiriyoruz ki kendimizi bazen bize ders olmasi gereken olaylari ne de cabuk unutuyoruz. 17 agustos turkiye icin...
o sırada ankara da olmama rağmen, hala etkisini psikolijik olarak hissettiğim depremdir.
O gece sarsıntıyı fazla hissetmedim. bizimkilerin uyandırmasıyla apar topar evden kaçarcasına çıktık. Günlerce de o korkuyla dışarda yattık. Peşinden düzce depremini daha beter hissettik. Lambanın sallanışı, camların ve korkulukların zangır zangır titremesi, oturduğumuz koltuğun beşik gibi bir o yana bir bu yana gitmesi hala dün gibi aklımda.
Üzerinden 14 sene geçti, hala oturduğum, uzandığım yerde en ufak bir sallantı hissetsem, direkt olarak lambaya bakıyorum acaba deprem mi oluyor diye.
Ben o kadar uzakta, bu kadar etkilenmişken o bölgede depremi yaşayanlarda kim bilir nasıl psikolojik etkiler bıraktı.
Tek dileğim Allah bir daha bize o acıları, hüzünleri yaşatmasın. Kaybettiklerimize allah tan merhamet, af, rahmet ve cennet diliyorum. yakınlarına, ailelerine ise sabır ve metanet.
anne-baba ile karadeniz turundaydık. ablalar ve bedensel engelli ağabeyim istanbul'da kalmıştı. gece depremi kastamonu'da hisseden babam: ''muhtemelen yakın civarlarda ufak bir depremdir'' diye düşünmüş.
sabah kalktığında tv'den gerçeği öğrenince şok tabii. bende o esnada uyuyordum. içeriden gelen seslere uyandım. istanbul'a ulaşamıyorduk. haliyle bir panik havası. sonuçta ortada bir bedensel engelli ağabey ve onu gereken kısa sürede dışarı taşıyamayacak iki abla vardı.
Bir ara telefon düştü 30 saniye civarı konuşabildik. bir şey olmadığını söylüyorlardı. çok şükür.
kastamonu'dan istanbul'a tam 19 saatte geldik. yollar yarılmış. izmit civarı haliyle felç. ara sokaklardan, köylerin içlerinden gidiyoruz. trafik kilit...
böyle bir acıyı bir daha yaşamamak dileği ile sabah sabah bu konuyu pörtleten arkadaşa teşekkür eder, bu depremde vefat eden yurttaşlarımızın ailelerine sabır dilerim. allah mekanlarını cennet eylesin.
amerikan traşlı saçlarım pembe kalpli beyaz pijamam ile tam bir ailesine göre giyinen saçını kestiren türk çocuğuyum.
o günü gerçekten anlamadım. ne oldu ne bitti. sadece artçı deprem, 6.5-7,4, enkaz, şehir efsanesi, yardım gibi kelimelerin ve tanımların asıl anlamları o günlerde aklıma kazındı.
korkunun ne demek olduğunu sanırım o zaman öğrendim. aslında yıkılan bir enkazın içinden çıkmadım. etrafımda da yıkılan bir yer yoktu...
depremden hemen sonra radyodan canlı yayın vardı. o çığlıkları, feryatları unutmak mümkün değil. insanımızı en son tek bilek halinde o zaman gördüm. ders çıkarılması gereken günlerken yapmacık anma programlarıyla hatırladığımız zamanlardır.