17 ağustos 1999 marmara depremi

entry569 galeri67
    75.
  1. izafiyet teorisi'nin, çatır çatır işlediği depremdir. 45 saniye, 45 dakika gibi gelmiştir.
    5 ...
  2. 76.
  3. tüm hayatımı değiştiren depremdir.
    öldürmedikleri için de derin izler bırakmıştır.
    insanları yerinden yurdundan, işinden gücünden etmiş; hayatlarının yönünü değiştirmiş, acı çektirmiş ama ironik bir biçimde tüm bunlarla bağlantılı olarak çok da güzel ve mutlu tesadüflere ve fırsatlara da dolaylı yoldan vesile olmuş doğa olayıdır, afettir.
    hayat işte... *
    nelere vesile olursa olsun unutulmamış ve unutulmaması gereken depremdir.
    7 ...
  4. 77.
  5. cübbeli ahmet hoca efendinin bedduaları ile olmuş bu deprem:))
    hadi allahım bir kere daha sallayıver diyeceğim ama
    diyerek bir vaaz daha vermişti, aklı evvel zat.
    0 ...
  6. 78.
  7. '' sesimi duyan var mııı !!! ,,

    deprem lafını duyunca, bu içimi acıtan cümle aklıma gelir .
    2 ...
  8. 79.
  9. flash tv'de uzaylılarla ilgili bir program izledikten sonra maruz kaldığım depremdir. içeriye süzülen bir ışık, kulağıma gelen bin bir çeşit sesle birlikte apartmaının bahçesine uzaylıların indiğini düşündürmüştür 10 yıllık bünyeme. kaçarken duvarlardan tokatlar yemişizdir. çatıdan düşen kiremitlere basarak ayaklarımızı kesmişizdir ama noldu geçti gitti benim için, koparabildim o yaprağı, takvimi 16 ağustosta takılanlara/kaybı olanlara sabırlar dilerim.
    3 ...
  10. 80.
  11. ananemin istanbul ziyaretine rastlamış büyük kayıpların yaşandığı gece. kıyamet kopuyor kalkın çocuklarım diyerek odalar da bağırıyordu. üstünden geçen koca bir 9 sene her nevi tedbir alınmış olabilirdi? olmadı. aynı sarsıntı yinelense insanlık en az o gün kadar aciz. hatta ihalelere karışan fesatlar, iş bilmez müteahitler hesab edilirse stok edilmiş ceset torbalarının sayısı yetersiz, arttırın.
    2 ...
  12. 81.
  13. kimi insanların uyanamadığı deprem.
    hem ölenler, hem devletin başındakiler...
    depreme hazır değiliz ama deprem sonrasına hazırız.
    e hazırlansana lan, illa sana mı bir şeyler girmeli!!!
    1 ...
  14. 82.
  15. kıç üstünde otururken sadece televizyonlardan radyolardan bilmem neden aklında zihninde kulağında kalmış olan bu olayı anımsatan izlerle ve bilgilerle konuşmak ve hatta yazmak elbette kolaydır bu konu hakkında.

    yazmadan önce bu yazıyı tamamlayabilecek gücü kendimde bulmak istiyorum. umarım bitirebilirim.

    her zamanki gibi bir akşamdı. yalovada bir akşam daha bitmişti okulumdan dönmüştüm eve atmıştım kendimi. üst kata çıkıp o zamanlar kurcaladığım chat zımbırtılarıyla uğraşıp yaşıma başıma basmadan milletle uğraşmaya çalışıyordum yine. yemek falan derken normal bir günü bitmişti bir çocuğun. normal bir hayat sürüyorduk mutlu mesut. hatırlıyorum bir internet cafe olduğunu ve bir de polikliniği,çocukluğumun geçtiği..

    o geceydi işte. o normal günün sonunda kalktığım geceydi odama dair tek hatırlayabildiğim babam beni kaldırmış götürürken geriye baktığımda annemin yanına almakta olduğu kardeşimdi. diğer kardeşim de babamın diğer kolundaydı ve ben odama bakarken sadece duvardan düşen çerçeveleri görebiliyordum.

    saatlerce anne ve babamın odasında bekleyişini hatırlıyorum çocukluğuma dair hiçbirşeyi hatırlamadığım kadar net. her anını hatırlıyorum o odada bekleyişi. hiçi. ne olacağını bilmeden sadece beklemeyi. en üst kattaydık ve asansör çalışmıyordu. merdivenlerin ise parçalanmış ve düşmüş olduğu gibi birşeyler hatırlıyorum sanki.. ve özellikle hatırladığım babamların yatağının ayakucunun yüksek olması sebebiyle tam karşı duvardaki dev gardrop tam onların üstüne düşerken o birazcık yükseltiyle takılmıştı öylece duruyordu. evet o gün orası dayanmasaydı, eğer o gün onlara birşey olsaydı şu anda ben kuvvetle muhtemel bunları yazamıyor olacaktım. işte o 15-20 cm kurtarmıştı onları. sadece 15-20 cmde bir insanın kaderi işte böyle değişirmiş,o günden izi kaldı bunun.

    babamın bir telefonu vardı unutmam hala durur evde saklamıştım o gece yüzünden,siemens. dışarı baktığını ve tam cadde köşesinde biz varken karşı taraftaki binaların(yaklaşık 25-30 tane) üstüste yaslanıp harabeye döndüğünü söylediğini hatırlıyorum. ve arabayı da görememesiyle sadece o anki panikle eniştemi arayışını hatırlıyorum. onların bu telaşına karşılık verdiğim tek tepki kardeşlerimle gecenin bir yarısında iki üç itfaiye ışığı, o an milyonlarca insandan geldiğini hissettiğim çığlıklar ve telefonun o yeşil ışığı eşliğinde oyun oynamaktı oysa. sadece bu doluydu eve dair hatırladıklarım benim, babamın yüzbinlerce kez eniştemi araması ve ulaşamaması.. bizim oynayışımız.. annemin panik halinde o annelik duygusuyla bizi korumak ister gibi deli gibi sarılması.. yüz binlerce kez aynı sahne,tekrar,tekrar,tekrar.. ve sadece bir kapıdan çıkışın tek bir saniyesi ve karanlığa adım atmak... o karanlığa sarılıp dalmak..

    o karanlıktan çıktığım an iskele gibi bir yerdeydim.. bomboş yollar karmakarışık bedenler karmakarışık çığlıklar ve yıkık binaları hatırlıyorum. eniştemin izmir-yalova arasını mucize bir saatte alışına babamın şaşırışını da,eniştemin babama sarılışını da.. hepsini an be an.. ve sadece arabaya binip,geride tüm anıları,tüm oyunları tüm oyuncakları bilinmezliğe atıp gidişimizi.. yine o tatlı karanlığı.. uykuyu..

    evet yıllar geçti üstünden ve şimdi insanlar duygusuz ve belki cool olmak uğruna ölümü ve ölümden dönülen o tek adımları unutuyorlar.. hiçbirşey denemez. hiçbirşeyle suçlanamaz. hani bir laf vardır ya bunda harbiden öyleydi;

    (bkz: anlatılmaz yaşanır)

    geçti.. şimdi yalovadan kalan tanıdıklarla her yaz konuşurum,doya doya.. çocuk yaşımda hissettiklerimi hatırlarım.. o çocuk cesaretini.. o zaman umursamadığım ama benden neleri almış olan bu depremi.. ve evet şimdi aklıma geldi,en feci manzarası dönüşün.. eniştemle giderken arabada, arkaya doğru baktığımda sadece tek birşey görmüştüm. ve şu anda bile hatırladığımda kanımı donduruyor yeniden ve yeniden ve yeniden. bir fabrikanın patlayışını hatırlıyorum uzak gibi duran aslında yakında olan,insanların o gazdan kaçışını fakat tıpkı bir çizgiye dokunmuş gibi tek bir saniyede yığılışını,kaçan aileleri.. tam bir felaket..

    inşallah, ne ben ne sen ne o,hiçbir insan evladı böyle bir felaketi,böyle bir acıyı yaşamaz bir kez daha..

    kader değiştirmek,yenilik ne kadar iyi gelir değil mi? evet şimdi belki,ama bir çocuğun özlediği oyuncağı yarısı kopuk 8 sene sonra alışını ve o felaketi hatırlarken hissettiklerini bilemezsiniz. dedim ya,anlatılmaz,yaşanır..
    2 ...
  16. 83.
  17. 10.yilini dolduracak olan ulkemin en buyuk afetlerinden biridir.

    dile kolay 10 yil.

    bir agustos aksami gece uyku tutmamis zoraki izlenen tv programi ile saat gece biri bulmus. annem yavastan odasina cekilmis, ardindan yatagin yolu tutulmus, bir o yana bir bu yana dönerken uyuma iskenceleri arasinda (sanki kotu bir sey olacagini hissetmis gibi) aniden dolabin kapilari oynamaya baslar, cekyatin vitrin camlari sallanmaya katilir adeta bir orkestara calmaya baslamasi gibi, sirayla...

    uyku semesi ne oldugunu anlayamadan oda kipirdamaya baslar, gozler birden faltasi gibi acilip aniden yataktan firlaayip kapiya dogru yonelirken ev halkinin da uayndigi ve baba'nin yuksek sesle "kirisin altina" demesiyle o kisa surede tum marmarayi iflas ettirecek olay bitiverir, ardindan tum apartman gibi sokaga cikilir.

    tum yasanan olaylar yorumlanmaya baslar. tv de haberler herhangi bir haberi vermez. disarisi serin ama gurultuludur. yuksesk sesle olaylar hakkinda bilgi sahibi olunmaya calisilir. cep telefonu sebekesi calismiyordur. akrabalara ulasilamaz.

    derken gecenin dordunde muhim haber ogrenilir, ardindan varan turizm araclari yolda gozlenir. rotalarini degistirmislerdir, arka arkaya 4 otobus sirayla gecer.

    haberlerein duyulmasi ile gercek ogrenilir.

    bazilari icin milattir. izmir skarya cevresi muhafazakar bir gorunume burunurken insanlar 10 seneyi arkada birakir. simdi ise unutulmuslar arasindaki bir gundur. tek hatirlanan o aci tarihtir.
    2 ...
  18. 84.
  19. sıcak bir yaz akşamı geride kaldığında,
    ağustos’un 16 sı biterken,
    sessiz sakin bir geceye uzandı izmit.

    körfezin üzerine yansıyan ışıklarla,
    yıldızların parlaklığı katıldığında,
    aydınlandı izmit.

    saatler ilerledikçe yavaştan söndü ışıklar,
    bulutlandı hava, kapandı yıldızlar
    şimdi kararmaya başladı izmit.

    17 si başlamıştı ağustos’un,
    saatler yeni güne doğru ilerliyordu,
    dün gibi geçeceği sanılan
    sıcak ama huzurlu bir güne ilerliyordu izmit.

    ta ki vakit gelene kadardı.

    saatler 03.02’yi göstermişti tüm izmit’te,
    aniden kopan bir gürültü uyandırdı herkesi.
    sallanmaya başladığında toprak,
    can pazarının içinde olduğunu anladı izmit.
    çığlıklar, haykırışlar şiddetlendikçe şiddetlendi,
    gözyaşları sağanak gibi çöktü üstüne.

    45 saniyede yerle bir oldu izmit.
    tüm çığlıklar ve haykırışlar daha da kuvvetlendi.
    yıkılan binaların altında can pazarında olanlar
    neye uğradıklarını bilmeden yardım eli istediler.
    dışarıdakilerde farklı değildi hani.

    Bir gün öncesi izmit sokaklarında
    top peşinde koşan çocuk
    şimdi hiç anlam veremediği halde
    ağlamakta kucakta.

    17 si sabahı olmuştu, gün ağardığında izmit,
    gerçekle karşılaşmıştı.
    yılların emeğiyle kurulan şehir, dakikadan az sürede
    toz bulutu olarak yükselmişti göğe.

    geçmişin gülen yüzleri,
    kahkahaların kapladığı sokaklar
    şimdi yerini acıya, hüzne bırakmıştı kendini.
    körfeze yansıyan ışıklar yoktu,
    yıldızlar kimse için artık güzel görünmüyordu...

    elm sokagi minik kusu
    1 ...
  20. 85.
  21. 86.
  22. gecenin yarısında laptopumun sağ alt köşesine saat e bakarım, alttada tarih 14.08 yazar. 3 gün sonra bundan 10 sene önce türk halkının yaşadığı en kötü olayı yaşanacaktır..yaşananları bire bir anlatan bu video vardır :

    .. izlerken göz yaşlarımı tutamadım.. umarım bir daha böyle bir şey yaşamaz türkiye...
    0 ...
  23. 87.
  24. 88.
  25. 89.
  26. unutulmayacak bir tarihtir.

    (#5825743) no'lu entry'de gayet iyi açıklanmıştır.

    edit : neden eksiledin bilmiyorum..ama senin için birşey ifade etmediği kesin..bırakta acımızı yaşayalım,bunun ne kadar kötü birşey olduğunu gözler önüne serelim..
    3 ...
  27. 90.
  28. başta istanbul, izmit, izmir ve bursa olmak üzere deprem kuşağındaki illerde tarihi binalar dışındaki binaları acilen yıkıp yerine yeni binaları yapmamız ve bu süreç içinde ev stoğunun olduğu yerler dışındakilere yeni inşaat izni vermememiz gerektiğini bir kez daha göstermiş afet. kanımca, gerçek kayıp sayımız 18bin değildir, rahat 80bin can kaybettik. hala enkaza dönmüş adapazarı, serdivan ve erenler gözümün önünden gitmiyor. hala bina stoğunu yenilemek ille de yine can kaybedeceğimiz bir deprem daha mı yaşamamız gerekiyor ?
    0 ...
  29. 91.
  30. bazı sarsıntılar ufak olsada bizden kopardıkları büyüktür. asla unutamayacağımız yaralar açar ruhumuzda. hayatında en değer verdiği insanı ,yıllarca çalışıpta aldığı ama daha içinde kahkahaları tazeyken kaybettiği tarihtir bu. acıdır, sesi hala kulaklarda olandır gözü kapadığında sessizce ağlamaktır yıkıntıların ardından.
    0 ...
  31. 92.
  32. 45 saniyenin yaptıklarını koca bir ömür boyunca bana, sana, ona, bize taşıtacak depremdir.

    10. yılına yaklaştığımız her dakika hatırlayarak yalnız başıma gözlerimden yaşlar döktüğümdür ağustos 17.
    koca bir hayatı değiştirmiş ve şu an yaşananların, şu an düşünülenlerin, şu an hissedilen ve şu an sevilenlerin böyle olmasını sağlayandır ağustos 17.
    koca hayatları, yılların emeklerini, en büyük aşkları, en derin sevgileri söküp almış olandır ağustos 17.

    üzerinden on sene geçti. koskoca on sene. koskoca denilse de, bir solukta. aslında birkaç salise hesabında, o 45 saniyenin götürdükleri yanında.
    yıllarca uğraşıp didinip kurulmuş bir iş, mutlu bir yuva, geniş bir ev ve araba vardı. aile mutluydu. etrafta herkes birbirini tanırdı ve kardeş gibiydi. mutlu ve huzurlu bir hayat olabilirdi. yalova' da kalıp sonra üniversite için istanbul' a gitmek, sonra da hayatı kurup kendi ailene sahip olmaktı düşünülen ve hesaplanan.

    ta ki...

    bir gece sallandı herkes. bir gece sallandı planlar, bir gece sallandı hayaller, bir gece sallandı aşklar.. sonunda birçoğu enkaz altında can çekişerek öldü. can çekişti evet, kurulması için onca şey yapılanlar, tek seferde çekildi alındı insanların elinden çünkü.

    45 basit saniye olarak anıldı. kimileri bu 45 saniyeyi ufak bir sarsıntıda apartmanın merdivenlerinden veya asansör ile inip sokakta sabahlamak olarak değerlendirdi.

    değildi, allah kahretsin, değildi. ne inecek merdiven vardı ne çalışan bir asansör. beraber koşan komşular yoktu. can pazarının ortasında kurtulmak isteyen yaralıların üstüne atlayıp intihar edenler vardı. bir komşumuz vardı yeni evliydi. eşini kollarında tutuyordu. gözleri kan kırmızıydı. beyaz yok gibiydi. bağırmıyordu. bağıramıyordu. dişleri kırılmıştı sıkmaktan. damarları çatlayacak gibi çıkmaktaydı alnından. durdu. uzun uzun durdu. kırmızı ışıkların altında, toz bulutunun gölgesinde durdu, durdu, durdu. sevdiğine baktı. o kadar uğraştan sonra kurduğu ailesine, bir anda elinden kayıp gitmiş olan ailesine.. ve durmaya devam etti. gözlerine bakıyordu onun. baktı, baktı, baktı.. ve sonra zar zor şunları dedi haykırabilme ve bağırabilme imkanı bulabildiğinde ben biraz uzağında oturur ve hiçliği beklerken ailemle: 'bizim hakettiğimiz bu muydu esma? bizim aşkımız bu kadar mıydı? tüm yaptıklarımız, hayallerimiz bunlar mıydı?' ve sonra sustu. sustu, sustu, sustu, sustu ve sustu.. sonunda başını dikti ve 'bu ayrılık bu kadar çabuk olmamalıydı.' belindeki silahını çıkardı, bir ona, bir eşine baktı. 'olmamalıydı' dedi, 'olmamalıydı', 'olmamalıydı'.. etraftan sakinleştirmek isteyenler vardı, kurtulma şansı bulabilmiş birini daha kaybetmek istemeyenler vardı.. oysa o ailesini kaybetmişti, yıllarının sonunda hayatında anlam bulabildiği kişiyi kaybetmişti, duymuyordu, sadece bağırıyordu. sonunda baktı eşine ve 'seni seviyorum. geliyorum.' dedi. ardından....

    iki kardeş vardı. karşı binadaki koca oyuncakçıda çalışıyorlardı. yolun ortasında yatmışlardı ve saatlerce ağlayışlarını izledim. tüm aileleri yok olmuştu. bir gece içinde varlıkları yok olmuştu, dayanakları yok olmuştu. oysa hep derdi, 'zengin olup sizi buralardan götüreceğim' diye annesine.

    bunun gibi çok şey oldu o gün, gece, saat, dakika, saniye. inanın şu an düşünürken ve hatırlarken o zamanı ifade edebilecek bir kavram bulamıyorum.

    eğer o deprem olmasaydı onca hayal yıkılmayacaktı. onca saf duygular, onca aşklar, onca planlar yıkılmayacaktı. hiçbiri o enkazların altında ağlamayacaktı. tüm bu kayıpların sebebi olarak insanların yanlış yollara girmesini gösteren ve 'iyi ki de oldu' diyenler var ya hani, onlara hep lanet etmiştim, hep demiştim umarım öyle bir şeyi yaşarlar diye. artık istemiyorum. onuncu yılında anar, ağlar ve hatırlarken, istemiyorum ulan, kimse yaşamasın böyle birşeyi. çocukluğumu siken o geceyi, tüm anıların amına koyan o geceyi, tüm yalova' dan soğutan ve korkutan o geceyi. siz bile yaşamayın. varın hakettiler deyin, varın siz iyi ki de oldu deyip mutlu olun. yaşamayın yeter ki. benim yaşadıklarımı siktir etmenin bende yarattığı sinir ve nefretten çok daha önemlidir hayaller, çok daha önemlidir insanlar, çok daha önemlidir çocuklar.... anlamanızı beklemiyorum ama ben bunu 'biliyorum'.

    ve eğer o deprem olmasaydı hayatım böyle olmayacaktı belki de. tüm mal varlığını kaybetmiş bir aile olarak oradan oraya savrulmayacaktık. tüm herşeyini terkedip gitmiş, sıfırdan hayata başlamaya çalışan bir adam olmayacaktı babam. bizim için bu kadar boku çeken birisi olmayacaktı. ve ben bugün burada olmayacaktım. belki bu sözlüğü tanımayacaktım. bu bilgisayara sahip olmayacak, bu müzikleri dinlemeyecektim. hayatımda en çok değer verdiğim kişiyle hiç karşılaşmayacaktım belki de. aşklarımın hiçbirisi olmayacaktı belki de. bu kadar yaşadığım ve bu kadar acısı kalan olmayacaktı.

    sonuçta oldu ve şu an buradayım. bundan mutluluk duymayı şerefsizlik olarak görüyorum kendi açımdan, bu benim görüşüm. gözümün önünde eriyip giden yıllar, çocuklar, analar, babalar, aşklar varken hala hatıramda gayet net, ben iyi ki kurtuldum diyemiyorum. ama teşekkür ediyorum tanrı' ya, isyan da değil.

    hayatımda yaşadığım en kötü şeydi sanırım. sanırım diyorum çünkü ne değer, ne acı, ne zaman kavramlarını değerlendirebildiğim bir gün ağustos 17.

    hayatıma ve nice hayatlara birden dalan, kiminin canını alıp kimini komaya sokan, kimini delirten, kiminin hayatını darmadağın edendi ağustos 17. oldu ve bitti, az önceki hayattan hiçbir iz yoktu. o bahsettiğim aile yoktu artık. sadece eniştemi bekleyen bir aile vardı. bir an önce o cehennemden çıkmaya çalışan bir aile. hiçbir varlığı olmayan, herşeyin koca bir sıfır oluverdiği bir aile.

    on yıl oldu ve hala hatırlıyorum. dün gibi bile değil, tıpkı şu an kadar net olanlar aklımda. şu an hayatımda sahip olduklarım için uğraşılmasının, sıfırdan hayatlar yazılmasının sebebi oldu.

    ama sonuç olarak oldu. sonucu bu. bir insanın yaşayabileceği en büyük canlı kabus olarak aklımda kazılı. bir hayata sahibim, kimisine göre iyi, kimisine göre kötü. ve bunun bu şekilde olması 17 ağustos' un suçu veya sonucu, ne derseniz. bir gün hayatımızda birşey oluverir, önem verdiğimiz herşey silinir, acınmaz, sökülür atılır ve hatta hayatımız diye birşey kalmaz. herşey sıfıra iner ve alırsınız daha hiçbir şeye doyamadan kalemi elinize, yazmaya başlarsınız hayatınızı anı anı, gün gün, dakika dakika.

    bir gün hepimizin hayatları yok olacak elbette. bir gün hepimizi koyuverecekler bir toprağın altına elbette. ama bunun zamanıdır önemli olan. birdenbire yok oluvermesi kadar acısı yoktur. yıllarca emek verirsin, yıllarca uğraşırsın, her türlü şeyle karşılaşırsın ve sonunda 45 saniye oluverir, gelir alır hayatınla birlikte, bilemezsin bile. hissedemezsin bile.

    on yıl sonra, ben ve benim gibi hayatları değişmiş, veya bir şekilde etkisi kalmış, sevdiklerini kaybetmiş tüm depremzedelere yeniden 'geçmiş olsun' diyor ve şu anda bunu derken bile utanıyorum, yüz bulamıyorum bunu bile demeye. çünkü geri getirmeyecek biliyorum, benim o eski hayatımı da geri getirmeyecek çünkü biliyorum. hiçbirşey diyemiyorum, sadece susuyor ve ağlıyorum. evet, erkekler de ağlar. yine de demek istiyorum hepinize, geçmiş olsun diyebilmek istiyorum, umarım kabul edersiniz. emin olun, acınızı paylaşıyorum, çünkü onun acısı ne biliyorum.

    isterdim ki anlatabileyim daha saatlerce, kurabileyim cümleler milyonlarca bunun için, anlatabileyim, içimi dökeyim. ama yapamadım affedin, anlatabildiğim kadarını anlattım ve şimdi sürmekte olan hayatımın ortasında o geceyi hatırlayarak sadece susabildim, parmaklarımı bile hareket ettiremedim.

    kimsenin başına bir daha böyle birşey gelmez umarım. bir daha bu kadar acımasızca silinmez hiçbir hayat, hiçbir değer umarım.

    ve sadece sormak istiyorum, tüm o insanların hakettiği ölüm müydü? o çiftin hakettiği o muydu? bu çocukların hakettiği asla devam ettirilememiş hayaller miydi? çocukluk olarak hakettikleri çabuk büyümek miydi? ölümü görmek miydi?

    evet diyorsanız, hiçbirşey diyemem. zaten cümle kuracak halde değilim içimden gelenleri yazmaktayım dalmış, gözüm kapalı bir şekilde, bu şekilde bir insanlığa, bu şekilde bir duygusuzluğa diyebilecek hiçbirşeyim yok üzgünüm.

    hiçbir acı çekmeden, hiçbirşey kaybetmeden doya doya top oynamayı isterdim ben de. doya doya bir yerde tutunabilmek isterdim, daha iyi bir hayat için oradan oraya sürüklenmek değil.

    hakettiğimiz bu muydu peki? yüreklerimiz cevap versin.

    on sene sonra yeniden türkiye sorsun ve yürekler cevap versin: 'hakedilen bu muydu?'
    46 ...
  33. 93.
  34. 10. yıl dönümünde hala ders almadığımızı hissettiğim depremdir.
    0 ...
  35. 94.
  36. vay be 10 yıl olmuş olayı. daha 11 yaşındaydım, benden küçük yaşta ölenler vardı tabii. hasta olduğum için uyumuyordum, uykusunda ölenler de vardı tabii. yine yaşıcaz bunlardan. en kötüsü de bu biliyo musunuz. bi felaket olcak ama ne zaman?
    (bkz: beklenen istanbul depremi)
    0 ...
  37. 95.
  38. 3 saat kadar sonra o acının 10. yılı olacaktır.
    1 ...
  39. 96.
  40. depreme hazırlık açısından aynı tarihteyiz, hiçbirşey değişmedi.
    1 ...
  41. 97.
  42. açıkcası üstünden bir hayli zamanın geçmesi ve o zamanlar algılama seviyemin düşük olduğu yaşlar olduğu için pek hatırlamadığım olaydır.
    bugün gazatelerdeki gördüğüm haber beni hayli şaşırttı ve depremle ilgili hatırladıklarımı canlandırdı. hala çocukları kayıp, bulunamayan aileler varmış.
    0 ...
  43. 98.
  44. üzerinden geçen 10 yıla rağmen, bıraktığı acı hala tazedir, hala yüreklerdedir.
    1 ...
  45. 99.
  46. unutulmasın, ders alınsın diye ümit edilirken bile her an kalpteki hakkındaki tüm duyguları silmek, aklı yitirme yoluyla dahi olsa tüm anıları yoketmek istenen felakettir.

    ne yazık ki hatırlıyorum. ne yazık ki hissediyorum. 'keşke olmasaydı'ları geçtim artık. delirmek istiyorum. unutmak istiyorum.

    ama birilerinin birşeyleri öğrenmesi, sonradan da olsa hatırlaması ve ders alması gerekli.

    zaten bu ikilimde kaldıkça delireceğim sanırım. delirince de iki kişi fazladan da olsa hatırlayamayacak. yani yine aynı ikileme düşeceğim, yani delireceğim, yani....
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük