17 ağustos 1999 marmara depremi

entry569 galeri67
    51.
  1. an itibariyle yıl dönümü olan, birçok vatandaşımızı kaybettiğimiz deprem.
    0 ...
  2. 52.
  3. inceden hatırlıyorum da o zamanlar ahmet mete ışıkara marmara bölgesinde 10 yıl içinde bir deprem olacak, belki 2 belki 5 ama 10 sene içinde gene biz bu depremi yaşayacağız demişti. yamulmuyorsam 9 yıl bitiyor. he ahmet amca falcı mıdır geleceği görme yeteneğimi var orasını bilemem ama böle demişti vakti zamanında. cem yılmaz ın dediği gibi adam'ı seksi seçtiler takmadılar lan, hadi ordan seksi.
    0 ...
  4. 53.
  5. herkesin hatırasında bir yerlerinde canını acıtan anılarıyla dolu deprem.

    (#3828565)
    1 ...
  6. 54.
  7. Uyuyorum anne
    Uyuyorum sessiz geceye
    Dalıyorum rüyaya
    En güzel anında kıyametin kopacağını bilmeden
    Dönüyorum nedensizce geçmişe

    Çığlıklarla uyanıyorum geceye
    Tüm sessizliği yıkan
    Karanlıkta uzaktan gelen çığlıklarla uyanırken
    Korktuğumu hissediyorum
    Aniden uyandığımda
    Duvarları üzerime geldiğini görüyorum
    Bende herkes gibi basıyorum çığlığı durağan sessizliğe

    Günü aydınlanığında herşeyi görüyorum
    Dilimi yutmuşum sanki konuşamıyorum
    izmit'i görmüyorum artık
    Gülen yüzleri değil
    Ağlayan gözleri görüyorum sadece
    Karanlığa dalıyorum
    iç yakan çığlıkar duyuyorum etraftan
    Kopuyorum o andan sonra hayattan

    Günler aylar yıllar geçsede üzerinden
    Sessizliği bozan çığlıklar hiç gitmiyor kulağımdan
    En deri duygularımla o günden beri
    Söylüyorum denize
    Unutmadık 17 Ağustos'u...
    Unutamadık....

    Nacres...
    2 ...
  8. 55.
  9. hafızalardan silinmemiştir elbet fakat hatırlanıyor mu bilinmez. bir olay ardından sorumlulukların alınma vaktinin geldiğinin anlaşılmasına alışılan bir ülkede, aynı sorumlulukların devamlılığının sağlanması da güçtür elbet.

    ne diyelim, kendi inşa ettiğimiz yapılara olan inancımız sorumluluklarımızı bilmediğimizden olmasa da ve doğaya karşı da aynı şekilde davranıyor olsakda kendisinden umut edelim ki bir benzerini yaşatmasın.

    7.4 yetmedi mi ? sorusunun sahipleri ideolojik anlayışlar taşısalar da aslında ironisi sağlam. şahsen ruhsal ve bilinçsel olarak yetti fakat farkına varması gerekenler için de yettiğini umalım.
    1 ...
  10. 56.
  11. büyük acının tarihi.

    büyük bir gürültüyle uyanmıştık. kardeşim 2 metre ötede yatıyordu. abi ne oluyor dediğinde "yağmur yağıyor heralde" demiştim deprem olduğunun bilincinde olmama rağmen. babamın bizim odaya bir girişi vardı ki hiç bir zaman unutamam. ev yan yatmış gibiydi sanki. dışarı çıkarken apartman kapısını açmak dakikalarımızı almıştı. yaşanan panik, insanların gözündeki korku tarifsizdi. her insan ölümden korkar ama hazırlıksız gitme kaygısıydı belki de insanı dehşete düşüren.

    dışarı çıktığımda kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. hiçbir zaman görmediğim kadar çok ve yakındı yıldızlar. etraf da öyle pazar yeri gibiydi her yer. bir korkunun etrafında birleşmiştik. ölümdü o. ve zordu.

    radyodan işittiğimiz haberler uzun yıllar unutulmayacak bir acıyı tarihe not düşüyordu sanki.
    2 ...
  12. 57.
  13. gece yarısından sonra olmuştu. Sabaha karşı...hepsi uyuyordu; sadece senin gibi birkaç ayyaş ayaktaydı o saatte. önce ışıklar gelip gitmeye başladı. sonra toptan kesildi tüm ışıları şehrin. dışarıda hayvanların korku dolu çığlıkları, otomobillerin alarmları çınlatıyordu sokakları. şehrin tüm betonları ağız birliği etmişçesine birbirlerinin üstüne yıkılıyordu. yanıyordu şehirler; alev alev, için için yanıyordu.

    sonra bir sessizlik çöktü ki geceye sorma. birbiri üzerine yıkılan betonlardan dumanlar yükseliyordu geceye. o dumanların altında canlar vardı, canlarını 45 saniye öncede terk edenler sonra...

    galiba üstüne bir şehir çökmüştü bu şehrin. insanlar iki şehrin arasında uykuya dalmıştı. bir uykudan bir başka uykuya geçmişti şehir. kimisi de şaşkın, korkulu direniyordu sonsuz uykuya...bekliyordu, iki şehrin arasından çıkmayı bekliyordu.

    onlara kağıttan hayaller satmışlardı. bir yuva, dört yanı kapalı bir mahrem, bir uyku düzeni, bir akşam yemeği, tv karşısında uyuklama, tuvalette gazete okuma, sevme, sevişme, çocuğun ödevine yardım etme...dedim ya bir mahremiyet alanı, belki dileğe bağlı bir yalnızlık fırsatıydı orası. evleriydi, düşleriydi...

    kapı kilitlendiğinde, ışıklar söndüğünde bilirlerdi güven içinde olduklarını. gece yatakları sıcaktı. dedim ya onlara kağıttan hayaller satmışlardı. bilemezlerdi hayallerin altında kalacaklarını, bir uykudan bir sonsuz uykuya geçeceklerini.

    bir şehir çökmüştü üzerine bu şehrin. yaşam, iki şehrin arasına sıkışmıştı. ölüm şehrin en tepesine çıkmış, bastırıyordu da bastırıyordu.şehir uyuyordu o sıralar, kağıttan hayallere dalmıştı...mahremiyet alanlarında, güven içinde, ertesi sabaha uyanmak niyetiyle.

    sonra gökten duvarlar yağmaya başladı üzerlerine. hayallerinin, mahremiyetlerinin altında kaldılar. uykularında, o tatlı uykularının en güzel yerinde okkalı bir tokat yediler ve bir diğer uykusuna geçtiler yaşamın; öldüler. uzaklara gittiler bu zamandan, hayalleri ve mahremiyetleri burada kaldı.

    iki şehrin arasında sonsuz uykuya direnenler, bir ses, bir nefes duyurmaya çalıştılar şehrin üstündekilere. kimisi uzanan eli tuttu, çıktı aydınlığa. geride sonsuz uykuya dalmış sevdiklerini bırakarak...geride canından çokça parçayı gömerek betondan bir yalnızlığa.

    şehir ölmüştü işte. şehrin başına taş yağmıştı. iki şehir üst üste yığılmış, ezip geçmişti hayalleri. şehirde ceset torbası aranıyordu. kefen bezine ihtiyaç vardı. ölüm hep istiyordu, daha fazlasını istiyordu.

    tatlı uykular benim güzel şehrime, güzel rüyalar bu kez. üstüne bir şehir ört, üşütme sakın.
    **
    8 ...
  14. 58.
  15. izmir'den hissettiğim depremdi... sonrasında insanlardan ne hikayeler duydum ki insanın yaşadığına utanası geliyor. geçmişi bir toz bulutuyla süpürüp bir kenara atan bir dakika...
    0 ...
  16. 59.
  17. 9 yıl önce olan ancak halen daha tekrarı yaşanmaması için hiç bir tedbir alınmayan depremdir.
    0 ...
  18. 60.
  19. tarifi mümkün olmayan acılara yol açmış felaket...

    peki gerekli derslerin alındı mı? bu konuda şüpheler var...

    yeni 17 ağustoslar umarım yaşanmaz...
    0 ...
  20. 61.
  21. * * * *
    bu aci gunun sebebi olan o deprem gunduz vakti olsa idi ben herhalde burada bunu yaziyor olamazdim. tum mahallenin cocuklari bir arsada toplaniyoruz ve misket, kart * *, futbol, basketbol oynuyoruz. bu arsa iki tane binanin arasinda bulunuyor tabi. deprem, besikteki bir bebegin besigini sertce salladiginizda bebegi uyandirdigi gibi, hepimizi uyandirmisti * * disari cikar cikmaz arsaya dogru kostum, o binalarda oturan arkadaslarimiz vardi tabi, akibetlerini ogrenmek istedim, cocukluk iste. daha akrabalari aramadan arkadaslarimizi aradik. arsayi cok rahat goremiyordum tabi, gece karanligi ama arsanin bir bolumu diger bir tarafina gore cok daha karanlikti, bir anlam verememistim, ama iki binayi da saglam gorunce icim rahatlamisti tabi. ailemin yanina gittim, arabadan radyoyu acmislar ve bizim muhitteki bir cok binanin yikildigini soyluyorlar. bu kadar cabuk nasil haber aldilar? kim soyledi diyorum, ama icim burkuldu tabi, vaktimizin buyuk bir bolumunu arsada geciriyor olsak bile okuldan tanidigimiz bircok arkadasimiz da vardi. acaba onlara bir sey oldu mu diye dusunmeye basladik, kederli gunler baslamisti tabi.

    milletin uykusu var, nerede yatacaklar, butun mahalle * * ayni parka hucum etmis. herkes kendince parkin en guzel yerini kapip uyuma pesinde, * o zamanlar babam yok ve annemin pesinden ayrilmiyordum, kardeslerimde benim pesimden ayrilmiyordu. parka geldik, cami'nin parkina, oyle diyorduk o park icin. bir yerde once oturup soluklanalim dedik ve yanimizdaki bir baba figurunun olmayisindan oturu olacak ki yanimiza bir adam oturdu, ayyas ve evsiz oldugu her halinden belli, gunahina da girmeyeyim simdi adamin, bir sey yapmadan veya yapamadan gitti. ben o zamanki cocuklugun getirdigi deli cesareti durtusuyle bu adamin agzina zicarim falan diyordum ama nereye ziciyon kardesim, osuruguyla seni ucuracak adam, neye guveniyorsun. cocukluk iste.

    geceyi uyumadan gecirdik ve sabah namazi vaktinin girmesiyle beraber camiye gidelim dedik. elhamdulillah 5 vakit namazimi kilardim o vakitler, yani deprem oldugundan mutevellit allah korkusu baslamamisti, ama sabah namazi icin de camiye gitmezdim. cami tiklim tiklim tabi, ölüm korkusu insanin beynine girdigi zaman, insanlar ahireti ve ölümu dusunmeye baslar. su ana kadar bir sey hazirlamadik, bari olasi bir depremde canimizi verirsek bir seyler hazirlamis oluruz mantalitesiyle herkes cemaatle namaza durmustu.

    namazdan sonra kimse uyumadi, erkekler toplanip depremi konusmaya basladilar. o cocuk yasimda farkettigim bazi seyler vardi, deprem olana kadar kimse deprem veya zelzele'nin tam olarak nasil telaffuz edildigini bile bilmezken, herkes bir anda deprem uzmani olmustu. kulak misafiri oldugum, ama unutamadigim bir sey vardi. bir abla konusuyordu, ve soyle diyordu, "deprem varya, nasil oluyormus biliyor musun?" merakla tum kadinlar nasil diyor, abla cevapliyor; "dunya bir koc'un boynuzlarinin uzerinde duruyormus, o koc dunya'nin agirligindan mutevellit arada bir kafasini oynatmak zorunda kaliyormus ve boynuzlarinda ufak bir kipirdanma olsa dunyada deprem olurmus", o yuzden fay hatlari sadece belli bolgelerde varmis. bunu hayatim boyunca unutamam herhalde.

    neyse uyumadan sabah oldu ve akrabalardan duymaya baslamistik, sabah olmasiyla beraber aglayanlar ve gozleri sevincle dolanlarla dolup tasti etrafimiz, bu iki gozyasi arasindaki farki farketmek icin bir yetiskin olmaya gerek yoktu. bizim aileden bir kayip yoktu cok sukur. sevincli olmamin sebebo akrabalarla aramizin cok iyi oldugundan degil, ama insan yine kendi tanidiginin ölumune uzulur, ici burkulur. sonra tartismalar basladi, evet yine insanoglu, ölüm doseginde bile tartisiriz. tartisma sebebi suydu, bizim burada deprem daha fazla hissetildi de siz sanslisiniz vs. ve bu teorileri kanitlamak uzere one surulen argumanlar. yok efendim bizim semtin alti granitmis, onlarin ki balcikmis. neyse sonradan ogrendik ki bizim semtin alti balcikmis asil, en cok ölende bizim mahalleden olmustu.

    aradan birkac gun gecti, biz tekrardan eve gecmisiz, parkta guzel manzaralar esliginde, karincalar ile beraber uyuyanlar da halen mevcuttu. arsaya dondum sonra, arkadaslarla gorusuyoruz, bende inanilmaz bir aci, goz kapaklarimda morarmalar ve akacak gozyasimin kalmamasindan oturu gozlerimin kurumasi, bir tane ufaklik deprem gecesi babasinin şortuna tutunmus, cocukluk iste. babalar yikilmaz diye dusunmus garibim. depremden hemen sonra mahalleden kacip giden arkadaslardan tutta, deprem şokunu atlatamamis arkadaslardan dolayi bir zamanlar paten ve misket sesleriyle civil civil olan mahallemiz bir hayalet kasabaya dönüşmustu. bu hayalet kasaba benim icin halen cok sey ifade eder, hayaletlerle beraber.

    arsamiz, iki bina arasindaki yere gomulmus gokdelenimiz, ikinci evimiz. sapan yapmak icin agaclara tirmanip dal kestigimiz, incir ve kiraz arakladigimiz ve mahalle maclarindaki vazgecilmez mekanimiz, arsamiz. tamda benim kazmis oldugum bir delik vardi orada, kuyu oyununu bilirsiniz belki, misketi manuel olarak destiginiz bir deligin icine ilk sokan oyunu kazaniyordu. arsin en derininden daha kiymetli bu kuyu gokyuzu buyuklugundeki bir catiyla ortulmustu.

    o kuyuyu özel kilan misket oynamamizdan veya benim destigim bir delik olmasindan dolayi degildi, yani bunlarda guzel seyler ama, daha guzeli ya da daha aci bir sebep vardi. ask vardi isin icinde ask. cocukluk aski hemde, kim demis cocuklar asik olmaz diye, bok yesin onlar. asil yetiskinler askin ne oldugunu bilmiyor, patir kutur sevismekten baska ne yapiyorlar ki? dedim ya saf bir ask, o zamanlar asik oldugum bir kiz ile bizimkisine coook uzak mahallelere gider, oralarda misket oynar * *, yeni teknikler kesfeder, gazoz icerdik. bir nevi flört; ama el ele tutusmalar, naz yapmalar, kas yapayim derken burun cikarmalar yok. arkadasiz ama asigiz iste. butun gun ve gece onu dusunmemin bir baska sebebi olabilir mi?

    aradan biraz zaman gecti ve bu kizin dedesinin sahip oldugu ve torunuyla beraber en ust katinda oturdugu binanin, alt katinda bulunan ofisin camini kirmistim, dedesi icerdeyken hemde, kirayi aliyordu herhalde. topu biraktim, eve kadar kostum, hic durmadim. dede beni gormus tabi, kiza demis bu lavuk ile bir daha gorusme, serseri'nin teki bu. kiz bir sey dememis dedesine, asik oldugu halde, dedesinden korkmus, cocukluk iste. o da hem yetim hem de oksuz olanlardan, annesini dogumda kaybetmis, babasini kansere vermis. hayatinin acili olacagi cocuklugundan belliymis. o gunden itibaren kiz ile uzaktan konusuyorduk, ben balkondayim ve kiz ile konusuyordum, beni ikna etmeye calisiyordu, yeni mahalleler, yeni cocuklar ve misketlerimizle yatirim yapabilecegimiz yeni diyarlardan bahsediyordu, cikmamistim disari. ben mahalleye ugramiyordum bile, cimri dede bana cam parasini odettirir diye korkuyor, beni yakalarsa agzimi burnumu kirar diye dusunuyordum * *. 15 agustos gunu kiz ile balkondan gorustuk, bir veda degildi bu, normal bir gorusme. o zamanlar telefon yoktu tabi, olsa bile bizde yoktu, amerikan filmlerinde goruyorduk, telsiz gibi ya da telli. biz o zamanlar balkondan gorusuyoruz, telefon niyetine, balkondan gorusmekte birnevi wireless sayilirdi, kablosuz gorusme hesabi. neyse 16 agustos da hic disari cikmadim, ama aklim hep sevgilide, 17 agustos sabahinda gunduz gozuyle mahallemi gormek icin tekrar ugramistim, arsanin bana karanlik gorunen tarafinin neden karanlik oldugunu daha iyi anladim, siyahin en koyu tonu bile o karanligi bana yasatamazdi, askimin dedesiyle oturdugu kat çökmustu, dedesi sabaha dogru kendi ugraslariyla enkaz altindan cikmis ama askimdan haber yok. yasiyor muydu acaba? bagirsam beni duyar mi? sevgilim burada seni bekliyorum, istedigin kadar dinlen desem bir sey ifade eder mi? aglasam, gozyaslarim enkaza damlasa, o filmlerdeki gibi enkazdan cikip gelir mi? cocukluk iste. dedesinin yuzunde ayri bir uzuntu, cam parasi aklinin en uzak ucundan bile gecmiyor o anda. yuzunde sanki, "ben bu kadar sene yasadim, benim isledigim gunahlardan oturu biricik oglum, kizim ve simdi de yavrum gitti der gibiydi" aci haberi 2 gun sonra aldik, yataginda can vermisti biricik sevgilim. kendisi icin en rahat olan yerde. belki de bu aski o kadar iyi hatirlamamin sebebi, tamamlanmamis olmasindandir. kim bilir? ama hayati sorgulamaya o yasta basladim, sokarim lan boyle ise, o bir tane yavsak mutahit vardi, onun duburune versinler dedim, adam neredeyse zaman asimindan oturu yargilanmayacakti bile.

    7.4 gunduz vakti olsa sevinir miydim, üzülur muydum? bilmiyorum, belki askim o an evde olmayacakti, çöken catinin altinda, kendisi icin en guvenli yerde, yataginda misil misil uyurken ölmeyecekti. belk onun yerine ben ölurdum, ama butun bunlar birer dusunce, ihtimal bile degil. hani derler ya erkekligin %90i kacmamak, %10u ise sivismak, ama o %10, %90in agzina sicar diye erkekler hep sivisir, bunu bircogumuz biliriz. bu da oyle bir sey. sevgilimin yasamasina %1'lik bir ihtimal bile yok. hayat her seye ragmen devam ediyor dedim/dediler, guzel gunler yasadim tabi. "belki de yasadigimiz tecrubeler birgun olacagimiz ve sebebine hizmet edecegimiz sey icindir, allah bizi o sebebe hazirliyor" dedim, kendimi teselli etmeye calistim belki. ama hayat onsuz ayni degil demeye devam ettim, sonradan farkettim ki hayat kimse icin ayni degildi. herkes degismisti, yakinlarindan biri ölmus olsa da olmasa da.

    ve simdi gecmise bakiyorum, 9 senelik bir arsiv. ve tekrardan yozlasan insanlar, para ugruna gotunu satan hermafrodit pezevenkler. uzuluyorum, bu kelimeler hissettiklerimi aciklamada yeterli degil ama, uzuluyorum iste, cocuklar gibi.
    6 ...
  22. 62.
  23. gölcük - değirmendere' de bizzat yaşadığım depremdir kendisi. babam deniz subayı iken değirmendere' de oturuyorduk. yaklaşık 17 sene oturduk orada. herneyse esas mevzuya geleyim. denizden çıkan alev topunu görmeyip de, olduğu halde siktir lan diye düşünenlerin ben şimdiden ağzına sıçayım. o alev topunu unutmak mümkün değil. ev denize sıfır olduğundan tüpraş' ta tam karşımızda gözüküyordu. o tüpraş' taki yangını söylememe gerek yok zaten. herneyse en büyük vurgun ise, dayımlara doğru hızlıca koşarken oldu. annemin 8 aylık hamile yeğeninin orturduğu apartman gözümüzün önünde çöktü ve 10 dk sonra annemin yeğenini gördük, üstüne duvar düşmüş, bebek karnından fırlamıştı. kocasının halini düşünemiyorum bile hala. bunu gördükten sonra o psikolojiyle zorla dayımlara ulaştık sonunda. o da deniz kuvvetlerinde subaydı. hemen telefonla değirmendere sahiline bir askeri gemi geldi ve ona binerek, istanbul' a doğru yola koyulduk. sonra geri döndük ve manzara.... neyse çok kötüydü işte.
    3 ...
  24. 63.
  25. muhtemelen memlekette gene tek tük kişi tarafından anılacak, denize siyah çelenk bırakılacak, ve yarın gene hep beraber unutacağımız, en az 20 bin insanımızı kaybettiğimiz gün.
    0 ...
  26. 64.
  27. Yakında bir daha ziyarete gelicek olan korkunç misafirin en son geliş tarihi, 9 yıl geçmiş yıllar ne çabuk geçiyor.
    Tekrar geldiğinde çoğu insanın deprem adına hiç bir hazırlık yapmadığı için ölmek kolay yaşamak çok ama çok zor olacak yüzbinlerce kişi korkunç şekilde öldüğünde milyonlarca insanın maddi ve manevi yıkıma uğradığında yine geçen her yılın ardından hiç bir şey yapmadan yılları sayıp anmak beni derin düşüncelere gark ediyor.
    0 ...
  28. 65.
  29. 66.
  30. üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen neler yapıldığı merak edilen depremdir.
    0 ...
  31. 67.
  32. tedbirsizliğin,bilgisizliğin,3 kurus daha fazla kazanma hevesının ve ihmalkarlığın 45 saniyede nelere mal oldugunu her sene 17 agustosta hatırlatan felaket.
    2 ...
  33. 68.
  34. bugün 17 agustos. 1999 yılında bugün insanların çogu bir deprem sonrası hayatını yitirdi. bazıları yitirmekten beter oldu. 45 saniyelik bu acı ve korku dolu zamanda aradan 9 yıl geçmesine ragmen hala taze olan yaralar var ve bu yaraların unutulmaması gerekmektedir.
    0 ...
  35. 69.
  36. 45 saniyenin ardından 30.326.400 saniye geçmiş felaketimizdir...

    ve bir arpa boyu yol alınmadı; hala deprem bölgesinde prefabrik evler; hala depremden eğilmiş, çatlamış binalarda oturanlar; devletin "yardım edeceğiz" dediği; ama hala yardım bekleyen insanlar var...

    bill clinton'ın burnunu sıkan çocuğun kaç yaşına geldiğini haberlerde görürüz ama bu gece...
    1 ...
  37. 70.
  38. zamaninda dedemin yaptigi insatinda kendinin calistigi binanin koca mahallede tek basina ayakta durmasi, cevre binalari yapan mütahitlerin sikilesi anlamina geliyor.
    0 ...
  39. 71.
  40. kartal'dayken şiddetli hissettiğim ve büyükçekmece gürpınar'daki staj yaptığım fabrikaya giderken istanbul'da en çok avcılar tarafının zarar gördüğünü fark ettiğim deprem. depremden 3 hafta sonra üniversiteyi okuduğum adapazarı'na gittiğimde çark caddesinin büyük hasar gördüğü, 1997'de trafiğe açılan ve erenler'e giden bosna caddesindeki evlerin nerdeyse tamamının yıkıldığı, ağır hasarlı evler yüzünden izmit caddesine * giremediğim, oranın en iyi oteli elmas'ın ön cephesinin, atso, askerlik şubesi ve istasyonun karşısındaki binaların tamamen yıkıldığı deprem olmuştur ayrıca. kanımca en çok hasarı adapazarı aldı, orası resmen sakarya nehrinin en eski * ve şimdiki yataklarının arasında kurulu olduğundan zemini balçıktır. ölü sayısı için resim kayıtlar 18bin diyor, ben 80bin olduğunu iddia ederim ve bunun en az üçte biri adapazarı'nda oldu. çünkü ayakta kalan binalar olmasa şehrin neresinde olduğumu bilemeyecektim. depremden sonra adapazarı belediyesinin büyükşehir yapılması ve düzce'nin il olması tamamen bir ironidir.
    0 ...
  41. 72.
  42. türk medyası'nın çuvalladığı depremdir.vefat eden insn sayısını ekranın sağ alt veya sağ üst köşesinde "mahvolduk 9000 ölü" "bittik 10000 ölü" gibi yazarak ne kadar amatör bir medyaya sahip olduğumuzu göstermiştir.
    1 ...
  43. 73.
  44. nedense 11 agustos 1999 güneş tutulması ile beraber hatırlanan elim felaket. bu güneş tutulması sırf bu yüzden uğursuz ilan edilmişti zamanında.
    0 ...
  45. 74.
  46. Hayal meyal hatırladığım korkunç ve bir daha hiçbir yerde yaşanmamasını dilediğim olay. hatırladığım tek şey, yıldızlar.. iri iri yıldızların sardığı siyah, amansız gökyüzü..
    2 ...
  47. 75.
  48. dünyanın en b.ktan rastlantısı olarak aynı gece iskambil kağıtlarıyla oynamayı çok seven çocuk zubizarett, saat 3'e kadar defalarca 2-3 deste iskambil kağıdından ev yapmış ve en uçtakine dokunarak bütün kağıt evlerin yıkılışını izleyip kendince eğlenmiştir.

    annesinin artık yeter saat 3 oldu demesiyle odasına gitmiş, yatağına tam dizini koyarken dünya'nın ayaklarının altından kaymaya başlamasıyla dehşet dolu dakikayı tecrübe etmeye başlamıştır.
    7 ...
© 2025 uludağ sözlük