bugüne kadar hep rüşvet alanı yazdık. bugün soner yalçın rüşvet vereni yazmış!
--- alıntı ----
rize kalkandereli sultan amca şaban cengiz in oğulları, torunları;
mehmet cengiz (cengiz holding yönetim kurulu başkanı), ekrem cengiz (yönetim kurulu üyesi), şeref cengiz (yönetim kurulu üyesi), ahmet cengiz (şirket ortağı), asım cengiz (şirket ortağı), kazım cengiz (şirket ortağı) türkiye nin gündeminde
en büyükleri mehmet cengiz in ettiği bir küfür var ki, tüm gerçeği ortaya döküyor.
önce
telefon kayıtlarının ortaya çıkardıklarına bakalım:
tarih: 21 temmuz 2013.
erdoğan, evinde kolin inşaat sahibi celal koloğlu ile yaptığı görüşmede, sabah ve atv ile ilgili olarak sıkıntıdayız, hallolacak bu iş diye talimat verdi.
tarih: 21 ağustos 2013.
erdoğan ın talimatı sonucu, binali yıldırım, büyük müteahhitler ibrahim çeçen ve mehmet cengiz den, sabah ve atv nin alınması için havuz oluşturmalarını istedi.
tarih: 23 ağustos 2013.
kalyon grup, sabah ve atv yi almak için zirve holding aş yi kurdu.
tarih: 3 eylül 2013.
büyük müteahhitler binali yıldırım ile ankara ahlatlıbel de buluştu. işadamlarının oluşturduğu 630 milyon dolarlık havuzun, 200 milyon dolarlık kısmının türkiye ziraat bankası ndan karşılanması kararlaştırıldı.
tarih: 14 kasım 2013.
para toplama işini organize eden mehmet cengiz istanbul da kıyı emniyeti sosyal tesisleri nde binali yıldırım ile buluştu. sabiha gökçen havalimanı ihalesi yüzde 10a halledildi. sırada 4 milyar dolarlık bir ihale daha vardı.
tarih: 20 aralık 2013.
rekabet kurulu, zirve holding aş nin, sabah ve atv yi satın almasına onay verdi.
tarih: 25 aralık 2013.
içlerinde büyük müteahhitlerin de bulunduğu akp ye yakın 41 işadamına yönelik polis operasyonu akp hükümeti tarafından durduruldu. savcı soruşturmadan alındı.
sonraki süreçte işadamlarının telefon görüşmeleri medyaya sızdırıldı.
mehmet cengiz, celal koloğlu ile görüşürken, milletin a . koyacağız küfrü bir büyük gerçeği ortaya çıkardı
peki
mehmet cengiz, milletin a nasıl koyacaktı?
taşeroncu alaylı müteahhit
cengiz holding in aldığı kimi ihalelere bakalım:
istanbul 3. havalimanı: 58 milyar 890 milyon tl
urfa ılısu barajı (hasankeyf): 4 milyar 851 milyon tl
istanbul avrupa yakası boğaziçi elektrik dağıtım: 3 milyar 626 milyon tl
istanbul taksim-4. levent metrosu: 2 milyar tl
çanakkale, yalova, balıkesir, bursa uludağ elektrik dağıtım: 1 milyar 457 milyon tl
antalya, burdur, ısparta akdeniz elektrik dağıtım: 1 milyar 10 milyon tl
ankara-istanbul hızlı tren 2. etap: 1 milyar tl
trabzon atasu barajı: 874 milyon tl
şile ağva yolu: 527 milyon 40 bin tl
artvin yusufeli barajı: 486 milyon 80 bin tl
trabzon-aşkale yolu: 484 milyon 50 bin tl
seydişehir eti alüminyum/oymapınar hes: 417 milyon 85 bin tl
sivas, tokat, yozgat çamlıbel elektrik dağıtım: 400 milyon 70 bin tl
ankara tren garı: 250 milyon tl (iptal oldu yeniden yapılacak)
ordu, giresun havalimanı: 144 milyon tl
bingöl genç yolu: 72 milyon 80 bin tl
istanbul maltepe dolgu: 65 milyon tl
okumaktan yoruldunuz mu?
hangisini yazayım:
özelleştirmeden arsa fiyatına kapattığı eti bakır a.ş. yi mi? eti alüminyum a.ş. yi mi? (4 milyar dolar olan tesisleri 305 milyon dolara aldılar.)
hangisini yazayım:
samsun mobil enerji santrali ni mi?
bursa wolfram madenleri veya izmir antimuan maden işletmelerini mi?
doğalgaz ihalelerini mi?
yine özelleştirmeden aldıkları kastamonu, kırşehir, turhal, yozgat, çorum ve çarşamba şeker fabrikalarını mı?
hangisini yazayım:
antalya beldibi ni yok ederek kurulan türkiye nin ilk 7 yıldızlı oteli sungate port royal resort hotel ya da le jardin resort hoteli mi?
bayramda erdoğan, bodrum un en güzel yeri cennet koyu nu gezdi. felaket! bu kadar vicdansızlık olmaz dedi. ardından bodrum un incisi cennet koyu karşısındaki mazıdağı, yarımadası nı (678 bin 963.72 metrekare) özelleştirdi. alan kim miydi; mehmet cengiz!
yeter yazmayayım; insanın siniri bozuluyor. 30 yıllık geçmişi olmayan, taşeronluktan gelme alaylı bir müteahhitin arkasında hangi politikacılar var?
bu paraların yüzde 10u kimlerin cebine gidiyor?
neler dönüyor?..
niye hesap versin
ankara cumhuriyet başsavcılığı nın hızlı tren ihaleleriyle ilgili yürüttüğü soruşturmada adının geçmesi üzerine mehmet cengiz küplere bindi. taşerona iş vermek suç mudur kardeşim? bu beni ilgilendirir. verilemeyecek bir gram hesabımız yoktur dedi.
niye hesap versin:
geçen yıl taşeronlaşma sonucu 1150 işçi hayatını kaybetti; umurunda mı?
(özelleştirilerek mehmet cengiz e devredilen samsun da eti bakır işletmesi nde 2012 de tedbirsizlik sonucu ölen beş işçinin hesabını verdi mi?)
niye hesap versin:
öib, eti alüminyum un özelleştirilmesinde, hiçbir makul gerekçe olmadan alıcı firma ve şahıslar aleyhine açtığı davadan vazgeçiverdi! alıcı firmanın eski yönetim kurulu başkanının, öib başkanvekili olarak görev yapmasına hükümet bir şey dedi mi?
niye hesap versin:
gazeteler yazdı; maliye bakanlığı 29 aralık 2010 tarihinde faiz hariç 424.4 milyon liralık kurumlar vergisi borcu ile cezasını sıfırlamadı mı? (devlete vermedi; 45 milyon dolarlık falcon 5x isimli özel uçak sipariş etti.)
niye hesap versin:
hızlı tren projesinde yer alan ve uzunluğu 6.7 kilometreyi bulan 26 numaralı tüneli yapmaktan vazgeçti. kimse de çıkıp ne oluyor dedi mi?
niye hesap versin:
yüce divan yargılamalarına yol açan karadeniz otoyolu nun hesabını verdi mi?
tabii ki, milletin a... koyacağız? der?
iki paket makarna tecavüze ses çıkarmasınlar diye dağıtılmıyor mu?
muammer güler'in hayırsever (!) işadamı Reza Zarrab'tan toplamı 20 milyon lirayı bulan rüşvet almakla itham edildiği operasyon.
fezlekeler meclise gelmiyor ki gerçeği bilelim.
bakalım bu rüşvetler ne için alınmış!
--- alıntı -----
- Zarrab'ın bazı yakınlarının Türk vatandaşlığına alınması,
- Çin'deki paravan firmalarının oradaki bankalarla sıkıntıların giderilmesi için içişleri Bakanı sıfatıyla Referans Mektubu yazılması,
- Reza Zarrab'ı MASAK'ın takip etmesine yol açan ihbarı yapan Emniyet Müdürü Orhan ince'nin istanbul'dan tayininin rüşvet karşılığında çıkarılması,
- Zarrab'ın trafik polisinin uygulamalarında durdurulmaması için 1.5 milyon dolarlık rüşvet karşılığında koruma polisi tahsisi,Sarkuysan A.Ş. adlı şirketin Genel Kurul Toplantısı için görevlendirilecek Bakanlık Temsilcisinin, Reza Zarrab'ın talebi doğrultusunda belirlemesi.
- Oğlu Barış Güler'in, söz konusu rüşvet işinin maskelenmesi amacıyla "danışmanlık hizmeti" verdiği, bu amaçla 720 bin dolarlık bir sözleşme imzaladığı da iddialar arasında.
- Oğlunun evinde yapılan aramada büyük boy yedi çelik kasanın ve 1 milyon 200 bin lira nakit paranın da ele geçirildiğini tekrar hatırlatayım.
--- alıntı ----- http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25731107.asp
Soruşturmayı yürüten savcılar Celal kara ve Mehmet yüzgeç soruşturma dosyasından el çektirilmiştir. Daha sonra savcıların odalarında bulunan deliller yer değiştirildi.
şehzade bilal'in ifade vermeye hazır hale geldiği operasyon 23 ocak 2014'te hazır olmuş.
vereceği ifadeyi ezberletiyorlardı zaar!
ezberi kuvvetli değilse demek ki!
---- alıntı ------
Müvekkilim sabit ikamet sahibi olup, savcılık makamlarınca yapılacak bir bildirim üzerine ifadeye gitmek için hazır olduğumuzu kamuoyuna arz ederiz.
Özel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, istanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 25 Aralık'taki soruşturma kapsamında müvekkili Bilal Erdoğan hakkında ellerine ulaşan herhangi bir çağrı kağıdının bulunmadığını bildirdi.
- aynı gün savcılar görevden alınmak istendi. bundan 10 yıl öncesi olsa görevden alınmışlardı da. sosyal medyadan haber yayılınca gelen tepkiler üzerine geri adım atıldı. (bkz: 17 aralık 2013 savcılarının görevden alınması)
devamının geleceği tahmin ediliyordu. ama 4567 polisin görevden alınması akp için bile tahmin edilemezdi.
- aynı işlem savcılar için yapılmak istendi. (bkz: 18 aralık 2013 rüşvet operasyonuna savcı atanması) mevcut yasalar buna izin vermeyince toplantılar yapıldı. toplantıdan 1 savcı yanına 2 savcı verip onay için 2/3 istemek gibi mükemmel bir çözüm çıktı.
"gezi olaylarıyla başlayan bir süreç oldu" dedi. azıcık kafasını kullanan seçmen vay anam vay neler dönmüş serhat ya derken bir kısmı "hee geziymiş ya la" dedi.
- başbakanın açıklamasına cevap gecikmedi. (bkz: muammer güler'in şok telefon kaydı) ortaya çıktı. oğlu barış güler ile yaptığı telefon görüşmesinde reza zerrab hakkında şikayetçi olan polis müdürü için defterini düreceğim o pezevengin dediği tapeler ortaya çıktı.
- baktılar işin boku çıkıyor. yatak odalarındaki paralar, para sayma makineleri ve ayakkabı kutuları her yerde kol geziyor hemen rtük'e başvuru yaptılar. (bkz: 19 aralık 2013 rüşvet operasyonuna yayın yasağı) geldi. meclis iki hafta tatile çıktı.
- başbakan yine sahne aldı. diyecek bir şey bulamadığı için şunları söyledi: "terbiyesizliğe bak ya yürütme mensubu baskın yapacak, bacak bacak üstüne atacak.." (bkz: 21 aralık 2013 recep tayyip erdoğan'ın konuşması)
- soruşturmada kendisi ve oğlunun adı geçmesine rağmen görevde kalan içişleri bakanı muammer güler istifa etti. ama ne istifa... (bkz: 535 personeli görevden alıp istifa etmek)
- daha önce oğlumun ve arkadaşlarımın masumiyetine inanıyorum diyen bakan "her şey başbakanın talimatıyla yapıldı." diyerek istifasını verdi. başbakanın emri ve beni rahatlatın isteği ile zafer çağlayan ve muammer güler de istifa etti.
- başbakan' çıktı korkusunu dile getirdi: "'operasyonun hedefi benim. oğlum bilal'i hedef alıyorlar. 'türgev'den dolaşıp bana gelmek istiyorlar" (bkz: oğlum bilal'i hedef alarak bana gelmek istiyorlar)
"delillerin karartılmaya başlandığını tespit ettim, dosya gerekçe gösterilmeden benden alındı."
"şüphelilerin kaçması sağlanmış,görevimi yerine getirmem engellenmiştir."
- aynı gün soruşturmanın başında adalet bakanı ile görüşen çolakkadı da açıklama yaptı: "evet mahkemenin gözaltı kararı var ama biz gerekirse uygulayacağız"
- görevden alınan emniyet müdürlerinin yerine atanan emniyet müdürleri bilal erdoğan'ın teşrif etmesini beklediler. (bkz: bilal erdoğan'ın ifade vermeye beklenmesi)
deliller yeterince karartılmamış olacak ki gitmedi.
- tanınan süre bittikten sonra bilal erdoğan babasının makam aracında gezerken görüntülendi. kimse dokunamadı.
- cumhuriyet savcılarının eli kolu iyice bağlandıktan ve akp savcıları yerlerine getirildikten sonra bu kez bilal erdoğan ortaya çıkıp "ifade vermeye hazırım" demiş.
yazının en başında mümkün olduğunca kibar olmaya çalışacağım diye söz vermiştim.
Yolsuzluğun üstünü örtmek için bugün 98 hakim ve savcının yerleri değiştirilmiştir. AKP' nin adalet bakanı müsteşarı kenan ipek tarafından baskı ile yolsuzluk soruşturmasını engellemesi istenen izmir cumhuriyet başsavcısı Hüseyin Baş' ın da görev yeri değiştirilmiştir.
-- Son gelişmeleri yakından takip ettiğini söyleyen Di Pietro, yolsuzluk operasyonunun " dış mihrakların oyunu " olarak nitelendirilmesini eleştirerek, Bu üçkağıtçılığın sizi etkilemesine izin vermeyin. Bana da Amerikan ajanı, KGB ajanı dediler ifadesini kullanıyor.
-- '' sonuna kadar gidin, akıbetinizden korkmayın mesajı veren Di Pietro, Savcı ve polislerin darbe değil, devlet hizmeti yaptığını söyleyerek, Umarım italya daki gibi bunu canlarıyla ödemezler diyor.
-- Yargıç ve savcıların suçlanmaya başlaması, izole edilmesi, hakarete uğraması, soruşturmanın siyasi nedenlerden dolayı yapıldığının ileri sürülmesi, Türkiyede olanların ABD nin gizli ajanları tarafından yönetildiğinin söylenmesine kadar Bana da tüm bu suçlamalarda bulundular.
Sekteye uğramıştır. Emniyet hizaya çekilmiş, yargı diskalifiye edilmiştir. Fakat Er ya da geç adalet tecelli edecektir. Çok kişinin hapsi boylamasına sebep olacaktır. ileri bir zamanda.
sevgili başbakanımız, türkiyenin en büyük liderini ve sevgili oğlunu hedef alan komplo. destekleyicilerinin cehaletini görmemek mümkün değil. servet düşmanlığıyla ün yapmış bir ülke burası. parası olan sevilmez.
--- alıntı ----
Başbakan'ın "hayırsever" diye övdüğü, Türkiye'deki yolsuzluk çarkının merkezindeki Rıza Sarraf, hiç buğday yetişmeyen Dubai'den 150 milyon ton buğday ithal etmiş ve bu buğdayı 5 bin tonluk gemilerle Türkiye'ye sokmuş gibi gösterince Halkbank Müdürü, "Dubai'de buğday mı olurmuş, 5 bin tonluk gemi ile 150 milyon tonluk buğday mı taşınırmış, işin suyunu çıkarmayın" uyarısında bulunuyor, lâkin bizim Pravda'larda bu konularla ilgili tek satır haber çıkmıyor. Aynı şahsın iş ilişkilerinde kadınları kullandığı da dile getiriliyor, adamlar bu kişiyi savunmayı sürdürüyor ve bahsettikleri varsa yoksa 17 Aralık'ta rüşvet çarkının tekerine çomak sokan savcı ile ilgili birkaç bin dolarlık tatil hikâyeleri oluyor. Bizim Pravdalar, MiT'in 17 Aralık'tan tam 8 ay önce Sarraf hakkında Maliye'nin ve Başbakan'ın uyarılmış olması hususunu da görmedi, göremiyor...
--- alıntı ---- http://www.ilk-kursun.com/haber/166744
zamanında hakkında bunları (#22267579) söylediğim operasyon. tabi şimdi baktım da o zamanlar derdimi anlatamamışım. bir de şimdi anlatmayı deneyeyim.
öncelikle bu operasyonun iki tane ana teması var. birincisi yapılmış olduğu iddia edilen yolsuzluk meselesi. ikincisi ise bunun bir operasyon olması.
yolsuzluk meselesinde şimdiye kadar ciddi bir ilerleme kaydedilemedi. yani şöyle ki, ortada iddia halinde duran pek çok dosya var. irandan alınan doğalgazın külçe altın olarak ödenmesi ve ambargonun bir nevi delinmesinden tutun, bu olay sırasında alınan rüşvetler var ve bunun haricinde de daha pek çok dosya var. bunlara ayrıntılarıyla girebilmem için kaynaklar vermem lazım, ama o kadar zamanım yok şu an sevgili sözlük. o yüzden sadece çoğunuzun bildiği şeyleri kısaca özetliyorum şimdilik. (tabi yine de uzun bir entri olacak, kusura kalma)
bu iddialara karşılık akpnin takındığı tutum ise daha büyük bir sorun. başbakan daha ilk etapta iddialarda ismi geçen kişilere sahip çıktı. normal bir ülkede olsaydık eğer, başbakan bunu yapamazdı. neden? çünkü bu halk nezdinde "suçun üzerine yatmak" olarak görülürdü de ondan. kimse bu kadar ağır iddiaların olduğu bir ortamda gündemin değiştirilmesine göz yummazdı da ondan. başbakan da bunların bilincinde olarak, "bunlar henüz ispatlanmamış iddialardır. biz masumiyet karinesini esas alarak, yargı kararını verene kadar bu arkadaşlarımızın masumiyetine inanacağız. ve yine inanıyoruz ki yargılamalar neticesinde de arkadaşlarımızın masumiyeti bir kez daha tescil edilmiş olacaktır." tarzında bir açıklama yapmak durumunda kalırdı. ama dediğim gibi, tüm bunlar demokratik bir hukuk devletinde olması gerekenler olarak kaldı.
şimdi hiç kimse kusura bakmasın, sırf tarafsız görünmek adına kendim de şahit olduğum, büyük bir kesimin de farkında olduğu şeyleri görmezlikten gelemeyeceğim. akp döneminde alenen yolsuzluklar ve adam kayırmacılıklar yapıldı. bu yüzdendir ki, yolsuzluk operasyonu yapıldığında ülkedeki şok dalgası "akp yolsuzluk yapmış" şeklinde değil "akpli bakan çocuklarına yolsuzluk operasyonu yapılmış" şeklinde yayıldı. yok pahasına yandaş şirketlere peşkeş çekilen ihaleler, cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş kredilerle alınan medya yayın organları, aklın mantığın almayacağı yerlerde verilen inşaat izinleri, peşkeş çekilen araziler vs... tüm bunlar artık sadece bir iddia olmaktan çıkmıştı. peki neden o zaman yapılamadı bu operasyonlar da 17 aralık 2013 gibi zamanlaması oldukça manidar bir tarihte yapıldı? işte o da ikinci kısmın konusu.
ikinci mesele bunun bir operasyon olması dedik. şunu kastediyorum. bu tam anlamıyla takır takır çalışan bir hukuk sisteminin ortaya çıkardığı bir dava değil. aslında büyük bir çoğunluk da bunun farkında. işte asıl sıkıntı da bu noktada yatıyor. belli bir kesim diyor ki "bu operasyonun kimler tarafından yapıldığı konusu, neden böyle bir zamanda ortaya çıkarıldığı konusu, konu hakkında üretilen komplo teorileri önemsizdir. önemli olan şu: bu yolsuzluk yapıldı mı yapılmadı mı? rahat bırakın yargıyı da sizi yargılasınlar. gerçek ortaya çıksın" diğer kesim de diyor ki "hayır efendim, bu yolsuzluk dosyası birincil derecede önemli değildir. asıl önemli olan bunu yapanların adeta bir çete, bir "paralel devlet" gibi davranması ve türkiyedeki siyasete bir çeşit darbe yapmak istemeleridir." her iki tarafın da hakkını teslim etmekle birlikte diyorum ki her iki taraf da haksızdır genel olarak.
çünkü her şeyden önce, yolsuzluk ve yargı meselesi birbirleriyle kaynaşmış meselelerdir. eğer yargı kendisini haklının ve haksızın ortaya çıkarılacağı yüce bir organ olarak görmüyorsa, onun yerine siyasi bir takım emeller içerisine giriyorsa; o yargının görevini yerine getirmesi düşünülemez. ülkede adaleti tesis etmesi düşünülemez. ama aynı şekilde, siyasi bir hareket de eğer adaleti ve hukuku kendisinden üstte görmüyorsa, "yargıyı yargılamak" işini kendi görevi olarak görüyorsa, kendisini "milli iradeyle" işbaşına gelmiş bir hükümet olarak, yargının da iktidarı olarak görüyorsa, o siyasi hareketin de yolsuzluğa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe başvurmayacağını düşünmek polyannacılık olur.
mesele öyle bir mesele ki, akp döneminde büyük bir ihtimalle hakkaniyete aykırı olarak önemli mevkilere yerleştirilmiş kişiler, şimdi aralarındaki husumete binaen kendilerini o mevkilere yerleştirmiş olan iktidarı sorguya çekiyor. buna karşılık da onları o pozisyona oturtan kişiler, yine aynı husumetten dolayı bunları tasfiye ederek yerlerini kendilerine daha sadık kadrolarla doldurmak ve yargıyı iktidar tarafından denetlenebilir bir yapı haline getirmekle meşguller. yani tam bir "körler, sağırlar; birbirini yargılar" durumu. (evet ufak bir değişiklik yaptım sözde) peki nerede kaldı hukuk? nerede kaldı adalet?
peki neden umutsuzsun arkadaş, ver işte oyunu mhpye, chpye ya da başka bir partiye kurtul? işte o iş o kadar basit olsa keşke. şimdi bugün başbakan dış mihraklar, paralel devlet falan deyip duruyor ya, muhalefet de "manyak mısın oğlum sen, yok öyle bir şey. bunlar senin paranoyaların" deyip geçiştiriyor ya. işte benim asıl sıkıntım burada. akp iktidarı döneminde hep bu "dış ve iç mihraklardan" güç aldı. paralel devletten güç aldı. birlikte ülkeyi mutlu mesut yönettiler. ihale üstüne ihale aldılar. şimdi ise akp bir nevi itirafta bulunuyor, bu adamlar buralara haksız bir biçimde geldiler, çünkü onları oraya biz getirdik, oradan biliyoruz diyorlar. muhalefet ise akpnin yollarını ayırdığı yıldız oyuncuları bonservis bedeli ödemeden kapma uğraşı içerisinde. ülkedeki haksızlık, hukuksuzluk umurunda değil. sadece bundan kendime nasıl bir pay çıkarabilirimin derdindeler. öyle olmasaydı eğer, yukarıda bahsettiğim üzere bütün gündemi yolsuzluk iddialarına yoğunlaştırmaya çalışmazlardı. yolsuzluğun miktarını, irana yapılan ödeme miktarlarıyla ölçmeye kalkıp dezenformasyon yapmazlardı. ne diyor lan bu değişik, diyorsanız eğer, açın da ekşi sözlükteki şu tarz başlıklara bir bakın derim https://eksisozluk.com/80...a-unutulmasi--4178797?p=4 https://eksisozluk.com/10...k--4166715?day=2013-12-26
bu adamların ellerini attıkları her şey çürüyor. oradaki asıl başlığı bulamadım orada "araklanan paranın" 270 milyar dolar olduğu söyleniyordu. yani başbakan ve etrafındakilerin bu meblağda bir parayı indiragandi ettiklerine inanmamız bekleniyordu. ardından da bu parayla bazı ülkelerin gayri safi milli hasılaları kıyaslanarak geyik üstüne geyik yapılıyordu.
işte türkiyedeki muhalefet partilerinin ve onların tabanlarının da hali budur. açık konuşayım, bunlarla kıyaslayacaksak eğer, hülooğ diyen teyzeye kurban olurum ben! zaten dikkat edin, gezi eylemlerinde de bu adamlar işin içine dahil olur olmaz eylemlerin b.ku çıktı. chpnin kovulduğu günlerdi gezi eylemlerinin asıl masum olduğu günler. ne zamanki chp zihniyeti ağırlığını artırdı, ne zamanki ulusalcılar daha şiddetli bir biçimde olaya müdahil oldular, o andan itibaren masumiyetini kaybetti eylemler. chpli bir kadının "imam eşini oynadığı" bir tiyatro videosu sarstı gündemi. sonrasında da yalan haberlere, fotoğraflara, tivitırdan paylaşılan akla zarar yalanlara dolanlara şahit olduk. dediğim gibi, diğer büyük siyasi partiler de gerek gezi olaylarında gerekse de yolsuzluk davasında en az akp kadar yanlış yerlerde durmuşlardır.
peki tüm bu olanlardan bir vatandaş olarak anlamam gereken nedir? görmem gerekenler nelerdir?
1- hukuk ve adalet hepimize lazım. dindarına da, dinsizine de; akplisine de, muhalifine de; aleviye de, sünniye de; haklıya da, haksıza da... herkese lazım adalet. ve bir devlet hukuk devleti olamamışsa, o ülkede adalet birilerinin elinde bir oyuncağa dönüşmüşse o ülkede ne demokrasiden bahsedilebilir, ne milli iradeden ne de başka bir şeyden. o ülke tüm zerrelerine kadar, gayrimeşru bir devlet olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.
2- siyaset partilerin oyuncağı değildir. siyaset kahvede* akp ile mhpyi, mhp ile chpyi, chp ile akpyi kıyaslayan insanların aklının mantığının alamayacağı, çok daha önemli ve çok daha karmaşık bir şeydir. taa, eflatunun devletini okuyarak başlanacak, çok ciddi bir araştırmayı ve okumalar yapmayı, analizler yapmayı ve yapılmış olanları incelemeyi gerektiren bir ilgi alanı, bir disiplindir.
3- bir ülkede demokrasinin var olabilmesi için, önce demokrasiyi tesis edecek olan kurumların, örgütlerin ve sosyal yapının kurulması gerekir. aksi takdirde yapılan demokratik seçimler, o ülkenin demokratik liderini değil; 5 yıllık diktatörlerini belirler sadece.
4- aynı anda hem yolsuzluk yapanlardan, hem de hukuku bir silah haline getirenlerden hesabın sorulamadığı, hem milli iradeyle başa gelenlerin denetlenmesinin, hem de bu denetimin milli iradeyi hiçe sayarak görevin kötüye kullanılmasının engellenmesinin mümkün olmadığı, hem iktidarın hem de muhalefetin doğrular ve gerçekler üzerinden değil de kandırmacalar ve komplolar üzerinden siyaset yaptığı, tüm bu olan bitenlere ses çıkararak siyasi partilerden tamamen bağımsız bir şekilde kamuoyu oluşturacak sivil toplum kuruluşlarının ve örgütlerin bulunmadığı bir ülkede değil attığınız bir oy, milyonlarca oy dahi hiç bir şey değiştirmez. sadece adaletsizliğin, kanunsuzluğun ve ahlaksızlığın kimler tarafından yapacağını belirlemiş olursunuz. bu noktada tek kurtuluş devrimdir. ama hemen yanlış anlamayın. bu devrim bir sosyalist ya da anarşist devrim değil, halkın sazı eline aldığı, demokratik bir devrimdir,sivil devrimdir, demokrasi devrimidir. ancak tarihin hiç bir döneminde böyle bir devrime şahit olunmamıştır. işte bu yüzden bu kadar ümitsizim.