Çok küçüktüm.
Geceden annem ablamla benim saçlarımı ince ince örmüştü. O sıralar çok modaydı. Daha sonra saçlarımızı açar kabarık haline sevinirdik. O gece deprem olduğunda gözümü açar açmaz babamı yanımda görmüştüm. Ablam son anda dolabın altında kalmaktan kurtulmuştu. dolap hemen yanına yıkılmıştı. Korkunçtu. Herkes ayaktaydı. Bütün mahalle sokaktaydı. Bizde indik bir hışımla. Ben babamın kucağındaydım. Deprem geçtiğinde çadır kurduk okulun yanındaki arsaya. Bütün tanıdık tanımadık herkes orada boş bir yer bulup çadıra benzer bir şeyler kuruyordu. Gece kimse uyuyamadı alnımıza damlayan su damlası olmasaydı belki biz uyuyabilirdik. Ama uyuyamadık. Sabah saçlarımız bozulmuştu. Üzülmüştük.Bir sokak ötede oturan arkadaşımızın evinin göçtüğünü gördüğümüzde ise daha da çok üzülmüştük.
Küçüktük.
Yara almıştık.
gün itibariyle üzerinden 11 yıl geçen felaket. şanslıydım, şehir dışındaydık, zaten de istanbul'da oturuyorduk, çok hissetmezdik yine sanırım. şanssızdım, teyzem yalova'da oturuyordu. onlara ulaşmamız iki gün sürdü. şanslıydık, canlı ulaştık. şanssızdık, iki günde ömrümüzün yarısı gitti sanki.. şanssızdık, komşuları ölmüştü.. şanssızdık, kuzenimin öğretmeni ölmüştü.. şanssızdık, bir sürü insan aynı gece ölmüştü.
deprem çadırlarını gördüm. annesi, babası, ablası, abisi, teyzesi, dayısı, amcası, halası, tanıdığı herkes ölmüş çocuklar vardı. hayatta kaldığına sevinemeyen, "keşke ben de..." diyen çocuklar. şükretmeyi öğrendim o gün. hayatta olduğum için, sevdiklerim hayatta olduğu için. bunları yaşadığımda 13 yaşındaydım. biz aile olarak hiç kayıp vermedik, burnu bile kanamadı akrabalarımın. sadece evleri, mahalleleri, şehirleri, düzenleri, hayatları yıkıldı. bu bile yeterliydi yas tutmak için.
kolonları çatlayan evimizden taşındık. ölüm korkusu ile yaşadık uzunca bir zaman. deprem çantası kapıda, yarı açık gözlerle uyuduk. okulların açıldığı gün istanbul'da deprem oldu. okullar süresiz kapandı.
dün gibi hatırlıyorum ben bunları. yazık... bakıyorum ki; sadece acıyı yaşamış olanlar hatırlıyor. 11 sene geçti diye unutulmuş. evlatlarını kaybedenler unutmadılar ama... bu tarz felaketler sadece birilerinin başına gelmez, bir gün bizim de başımıza gelebilir. unutmayalım. unutturmayalım. 17 ağustos bilmemne maçından az rağbet görüyorsa bu başlık, bizim ayıbımız.
ilk defa canımı acıttı üzerinden geçmeye bıkmadığım yaralar
ve ilk defa yara bandı istediler benden veremeyecek kadar şuursuzken.
ilk defa avizeye uzanamadı ellerim
ve ilk defa bu kadar sağır,bu kadar kör oldum
ve ikinci kez çocuk oldu gözlerim.
pencereden gördüklerim miydi gerçekler_?
yoksa hayalperestliğimin kırıntıları mı_?
kırıntılarla ağlayan bir serçe..
ya da seksek oynarken dengesini kaybeden bir çocuk..
ya da sekseklerin bileklerimi tekrar tekrar çizmesi..
ya da bir elma şekeri beni ağlatan
çocukluğuma dönmek bu kadar kolay olmamalı
doğru ya bugün senin doğumgünün
ve her nisanda ölüp ağustosta diriliyorum ben
birbirimizi tamamlıyoruz
sen geldin ben gittim
sen gittin..ben, devam ettim...
bu kadar çabuk sarsmamalı beni ağustos depremleri
başımı döndüremez o depremler,sıcaklar,leş kokuları
düşünsene senin bedeninin kokusuydu..
ağustosta bana maske taktıran.
pantolonla açıklamıştı psikologlar çadırkentlerde
ve yama yapmayı öğren demişlerdi
öğrenemedim be dost !
mukaddesin buzları bile bu kadar şişirmedi boğazarımı
o şimdi sözlü..
bugün senin doğumgünün ve elma şekeri vermek isterdim sana
pencereden gördüklerim gayet kırmızı
çocuklar başına toplanmış şeker derdinde
ve tek bir sorunları var .. elma şekerleri
bizde böleydik..
hava kararmaya başladı
sokak lambaları eskisi gibi değil
onlar bile değişmiş
bende değiştim
bak bu gözler benim değil
karanlıkta küçülüyo gözbebeklerim
ve büyüyor çocukların gözbebekleri
dağıldı çocuklar anneleri çağırıyor
ve ben şimdi annemden çok senin
beni çağırmanı istiyorum
kanatlarımı açtım mezarına geliyorum
bir ağustos daha bekleyemem
bir leş kokusu daha bitirir beni
hadi al canımı Allahım al artık
hadi al
"11 yıl önce tam bu saatte, gözlerime inen perdeyi hatırlamaktayım!
sanki sanki biri beni çağırıyordu o gün.
yüce bir sesti, azrail efendimizin sesi.
ama almadı yanına, geri çevirdi beni."
bugün 11. yıl dönümü ve bence o anı tam da orada yaşayanların acıları hala taze. bence 17 ağustos '99 u unutmamak gerekiyor. o günkü dramı ve sonrasındaki göz yaşını. belki de en önemlisi o gece oradakilerin yalnızlığını ve ne kadar kötüdür ki acizliklerini hep hatırlamak gerek.
ayrıca son olarak orada birileri zamanında çok büyük hata yapmıştı ve ne yazık ki o insanların çoğu o hatalar yüzünden öldüler ve yine ne yazıktır ki bence o insanlar hala aynı hatayı yapıyor. **
yer sallandı yürekleri titretti.yürekler yandı.binlerce tonluk moloz yığınları ufacık bedenlerin üzerine bir gazete parçası gibi serildi.
yakın bir zamanda 11. yılını geride bırakacağız.zaman ne de çabuk geçiyor.ama acılar yüreklerde hala tazeleğini koruyor.
sevdiklerimi benden alıp götüren deprem. birer birer, ellerimden kaya kaya...
daha ilk gün gibi hatırlarım, gecenin zifiri karanlığında yüzüme çarpan el fenerinin ışığıyla göz bebeklerimin büyümesini...
hatta babam o akşam belki de o maçı izlemese hepimiz ölecektik...
tuhaf belki ama bir maç bizim hayatımızı kurtardı...
çocukluk ya, simsiyah gökyüzüne bakmaya çalışmak için kafamı kaldırdığımda kendimi bir boşlukta sıkışmış olarak hissetmiştim...
o kadar insanın anlamsız şekilde bağırması, telaşlı koşuşlarındaki belirgin nefes alış-verişleri insanın suratına büyüdükçe tokat gibi çarpıyormuş meğer...
evet itiraf ediyorum, o depremde göcük altında çişim geldiğinde babamın tepkisi "yap kızım" olmuştu.
peki soruyorum hayat sana, her şey bu 2 kelimeyi ağzımıza alacak kadar basit mi?