kocaelinde depremi yaşamış arkadaşım hastane önündeki mazgallardan o gece kan aktığını söylemişti, bu cümle çok şey özetliyor aslında. yıkık binalar arasında can telaşı, daha ne yaşadığını bilemeden... ders olmadı ama bize bu acı hala binaların çatlaklarının üstü kapatılmış kullanılıyor. kimi kandırıyorsunuz kendinizden değerli mi o paralar? hadi kendi canınızı umursamıyorsunuz paraya taptınız ya başkalarının canı.. kocaelinde bu şekilde kullanılan yurtlar var bilmeden kayıt oluyor yeni öğrenciler. söylencek pek de bir şey kalmıyor. tanrı bizi korusun.
daha 12 yaşında bir çocukken, bana 1999 sayısının ne lanet bir sayı olduğunu, yaşadığım evden 45 saniye boyunca nasıl çatırtılar ve nasıl korkunç sesler çıkabileceğini, veli göçer şerefsizinin kim olduğunu, gölcük'ün hangi ilde olduğunu, yalova'da ucuz fiyata satılan yazlıkların yapımında deniz kumunun kullanıldığını, jeoloji mühendislerinin kim olduğunu, kandili rasathanesi'nin ne işe yaradığını, ahmet mete ısıkara'nın ve ahmet ercan'nın kim olduğunu, artçı depremin ne olduğunu, ağustos gecesi üşümenin ne olduğunu, apartmanların sadece dış görüntüsüyle ve muhitiyle kaliteli olmadığını, bill clinton'ın burnnunu sıkan bebeği, gece çadırda uyurken, üzerimde kurbağaların zıplamasının ne denli bir işkence olduğunu, sesimi duyan var mı? sorusunun ne kadar korkunç bir soru olduğunu, akut'un ne işe yaradığını öğreten depremdir. öğrettikçe olgunlaştıran, öğrettikçe can alan bir depremdi gölcük depremi... ne acı ki bu depremden 3 ay sonra, düzce'de 7.2 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi. daha 7.4'ün acılarını silememişken, 7.2'lik düzce depremiyle psikolojik olarak çöküntüye uğrayan ailem, doğduğum, büyüdüğüm, okula gittiğim arkadaş çevremin bulunduğu şehri ( istanbul'u )terk edip ankara'ya yerleşmeye karar verdiğinde, iki depremin en büyük artçısını o anda yaşamıştım. neyse ki tanıdıklarımdan ve akrabalarımdan kimse ölmemişti. bu deprem bana sadece 3 yıllık bir ankara macerası yaşatmıştı. ben şanslıydım. peki ya diğerleri? allah bu acıyı bir daha kimseye yaşatmasın!
Tam 13 sene önceydi. Ben daha o zaman çok küçüktüm 5 yaşındaydım. Anneannemde kalıyordum. Ne annem ne babam ne de abim yanımdaydı. Ben depremin ilk oluş anını hissetmedim teyzem o kadar korkmuş ki üstüme kapanmış hem o gök yüzünün kızıllığında ki uğultuları duymaman hem de o kadar sallanmış ki bina çökerse bana bir şey olmasın diye. Sonra ben gözümü açtım apar toğar aşağı indik hatırlıyorum bütün gece boş bir alanda binlerce insan yatmıştık. Ben gök yüzüne bakmıştım o korkulu gözlerle teyzeme sarılmıştım. Tabi o sırada binlerce artçı deprem olup durmuştu. Sabah eve girdiğimizde televizyonda o büyük yıkımı gördük ve yine sallandık. Kaç ay korkudan ayaklarımı yere basmadım koşarak gidip koşarak gelirdim çocuk aklı desem hala en ufak sarsıntıda deli gibi korkarım. O gün gelir aklıma 17 Ağustos 1999. Belki biz o depremde şanslı olan kişilerdik. O depremde binlerce insan annesiz, babasız, kardeşsiz, eşssiz ve çocuksuz kaldı. O depremde binlerce insanı deprem değil binalarımız öldürdü. O deprem belkide bize bir işaretti ama değişen hiç bir şey olmadı. insanlarımızın insanlığın kıymeti bilinmiyor ama bize bunu unutturmaya çalışanlar biz o felaketi unutmadık unutmayacağız. Her 17 Ağustos yasımız olacak.
türkiye'nin 13 yıl evvel yaşadığı, bir anda on binlerce insanın ölümüne neden olan, bize mesaj veren, ancak hala o mesajı alamadığımız depremdir.
bugün yıl dönümü.. çocuktum. hiçbir şeyin farkında değildim ve yaşadığım ilk depremdi. kıyametin koptuğunu sanıyordum çocuk aklımla.. öyle de olmadı mı gerçi? birçok insanın kıyameti olmadı mı? ölenler, kaybolanlar, kaçırılanlar, kalanlar.. yarım kaldık.
ve bu kader değildi. bu, insana değer verilmeyişti. aynı büyüklükteki deprem japonya'da olup da hiç kimsenin burnu bile kanamıyorsa bizim ise canlarımız gidiyor, canlarımız yanıyorsa o zaman kimse buna kader dememeli.
üzerinden 13 yıl geçti. ne değişti? işimiz allah'a kaldı yine. şimdi oturup bir kez daha yaşanmasın böyle bir felaket diye dua edelim. yapacak başka hiçbiiir şey yok çünkü. çünkü biz paraya daha çok önem veriyoruz, günü kurtarmaya çalışıyoruz. insan ise en değersiz şey(!)
depremde hayatını kaybedenlerden ziyade bu felakette sorumlu olan insancıklara allah'tan rahmet diliyorum. çünkü o'nun merhametine gerçekten ihtiyaçları var.
Bugün... Bugün 17 Ağustos 2012, büyük Marmara Depremi'nin 13 sene önce olduğu tarih. Bu saatlerde insanlar tatlı uykusundan bu depremle uyandı ve maalesef bazıları uyanamadılar bile. Marmara büyük bir şoka uğradı. 7.4 lük bir deprem ile sallandı hatta izmir'de bile hissedildi bu deprem. 17.480 kişi öldü, 23.780 kişi yaralandı. Resmi olmayan bilgilere göre ise 50.000 den fazla can kaybedildi. Bunlar bilinen teknik bilgiler, fakat işin gerçek boyutu ne idi? Dünya tarihinde diğer depremlerden farklı olan 4 deprem var.1976 Çin Depremi (650.000 kişi öldü), 2010 Şili Depremi, 2011 Japonya Depremi VE 1999 MARMARA DEPREMi. Marmara depremini yaşayan kişilere sorun. içlerinden mutlaka gökyüzünde ışık süzmesini gördüğünü söyleyen çıkacak. Eğer görmediklerini söylüyorlarsa, çok doğal. Deprem anında dikkat etmemiş olabilir bazı insanlar. Benim annem, babam ve dayım o ışık süzmesini görenlerden. Peki ne idi bu ışık süzmesi? 1976 Çin depremi 2010 Şili ve 2011 Japonya depremlerinde de görülen bu ışık süzmesi ne idi? işte burda kanlı eller devreye giriyor maalesef. 1856 yılında belkide adını dahi bilmediğiniz fakat belkide kullandığınız bütün elektrikli aletlerin temelinin oluşmasını sağlayan bir adam. Nicola Tesla dünyaya geldi. Bu bilimadamı "kablosuz elektrik" dahi birçok elektrik ile ilgili çalışmaları bulan bilimadamıdır. 20.yy da bir adam bir inşaata giriyor. Cebinden çıkardığı bir cihazı duvara dayıyor. inşaat görevlileri adamı engellemeye çalışırken birden bire inşaat sallanmaya başlıyor. Daha sonra bölgeye polislerin gelmesi ile adam cihazı cebine tekrar sokup kaçıyor.
O cihaz ''TELEFORCE'' cihazıdır.
O adam da Nikola Tesla'dır.
Tesla, otel odasında ölü bulunuyor ve ABD bu dökümanların "tehlikeli" olduğunu söyleyerek el koyuyor ve HAARP projesi devreye giriyor.(Yüksek Frekanslı Etkin Güneşsel Araştırma Programı) Amacı iyonosferi araştırmaktır ve bu projenin ilk adımlarını Nicola Tesla kıvılcımlamıştır. Tesla, atmosfere dalgalar göndermiş ve bunun çok daha güçlü bir şekilde geri döndüğünü görmüştür.''Kablosuz Elektrik'' teknolojisi ile 40 km. uzaklıktan 100 ampulü yakmıştır Tesla.Günümüzde Alaska'daki üs de benzer bir etkinlik yürütmekte.iyonosfere yolladığı radyo dalgalarını istedikleri yere yansıtabilmektedir.Bu sayede, Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir,Ozon tabakası üzerinde değişiklik yapabilir. Deprem yaratabilir. Termonükleer patlama yaratabilir. Su dalgalarını kontrol edebilir. Yani tsunami de yaratabilir. Korkunç, hatta iğrenç. işte bu yüzden birsürü ülke HAARP'a karşı çıktı fakat hala günümüzde bu çalışma devam ettirilmektedir. Bu Farklı depremlere gelecek olursak: Hepsinde bir ışık süzmesi, hava değişmesi vb. olaylar olmuştur çünkü bunlar Tesla cihazı ile yapılmışlardır. Şimdi dediklerime inanmayanlar olacaktır fakat şunu okumalarını tavsiye ederim:10 Aralık 1976 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Toplantısında "Askeri Ve Diğer Çevresel Değişim Tekniklerinin Düşmana Yönelik Kullanımının Yasaklanması Anlaşması"ni onayladığı rapor edilmişti. Çevreyi değiştirebilecek, deprem vs. yaratabilecek bir teknoloji olmasaydı, böyle bir anlaşma imzalanır mıydı? Tabiiki de hayır, eğer evet diyorsan önce kendimi sonra seni vururum.
yaşanan şeyin büyüklüğünün farkında olmadan, evden zorla çıkarılıp arabada uyuduğum için üzgün olduğum deprem. sonra haftalarca eve girediğimizde anlamıştım ne denli büyük olduğunu. evin yakınındaki kocaman parkta bütün mahalle toplanmıştı misal. ben o günden beri o kadar çok insanı, bir arada ve paylaşımcı bir şekilde göremedim. bir başkasının yaşanmaması tek dileğimiz.
Bir anda oluşan heyecanla ne yapacağını bilemeyenler ailelerin hızla dışarı çıkarak çoğunun küçük çocuğunu, bebeğini evde unutmuşluğu olduğu unutulmaz marmara depremidir. Mesela bizimkiler beni evde unutmuşlardı sonra fark etmişler ki ablam gelip aldı beni... Çok net hatırlıyorum ki çadırlarda yaşadığımız o günlerde halamın torunu taş atmıştı kafama. Her sene bu zamanlar yine o günkü anılarımızı hatırlayıp dururuz bir burukluk oluşsa da.
gece bittikten sonra evime geri döneceğimi düşünmüş olduğum depremdir. günün ilk ışıklarıyla anlaşılmıştır ki mahallenin yarısı yıkılmış, tüpraşın 3 tankı patlamış cehennem alevleri gökyüzünde yükseliyor. 14 yaşındaydım. kendi kendime devlet bizi kendi evimizden kovar başka yere zorla yerleştirir diye düşünmüştüm.
müge anlı'nın dediklerini destekleyen bu sözü de desteklemek zorundadır. zo run da dır.
edit: bir bok yiyorsanız tam yiyiniz. istanbul'da da aynı acı yaşandı van'da da. bir facianın ayrımcılığı olabilir mi ya? ne kadar gerzekçe bir düşünce. adam orda bırak malını canıyla cebelleşiyor sen burda hak ediyordu diye yırtınıyorsun. ah keşke "adalet" sadece bir bayan ismi olmasaydı da o depremzede ile sen yer değiştirseydin o enkazın altında.
beraberinde bir sürü tartışmayı beraberinde getirmiş depremdir. Haarp teknolojisi ile yapıldı diyenlerin sayısının az olmaması insana nasıl bir dünyada yaşıyorum ben diye sordurur.