ipleri hâlâ başkalarının elinde olan sığır yöneticilere faşist yöntemlerce bizleri yönetme imkânı veren fitilin ateşlenme tarihidir.
ve o fitil hâlâ yanmakta...
siyasal olarak şu şekilde sonuçlanmış olan darbenin yapıldığı gündür:
- sağ sol çatışması durmuş bunun yerini dinci - laik çatışması almıştır.
- siyasal islam hortlatılmıştır, islami değerlerin toplumu birleştireceği öngörüsü çuvallamış, ters tepmiştir.
- abd'nin ekseninden kısmen ayrılmış olan türkiye yeniden abd eksenine yerleştirilmiştir. (bkz: our boys)
- 1982 anayasası hazırlanmış ve 25 senedir reform yap yap adam edilememiştir.
- sol, siyaset sahensinden tamamen kopartılmaya çalışılmış, bu yönde atılan adımlar şu anda dincilerin iş başına gelmesini sağlamıştır.
- 12 eylül kendisini öylesine unutturmuştur ki, bugün yaşanılan sıkıntıların sorumlularının 12 eylül yönetimi olduğu neredeyse hiç telaffuz edilmemektedir.
- hiçbir darbeci yargılan(a)mamıştır.
amerikan ordusunun ''our boys did it'' şeklinde gayet güzel açıkladığı olaydır. yıllarını almış, bitap etmiştir ülkeyi ve gençliğini. halen demokratik ve özgür bir ülkeyiz nidaları yükselirken dış güçler tarafından organize edilmiş, bu dış güçlerin yapmaya çalıştığı şeyi anlatmaya, seslerini duyurmaya çalışanları katletmeye kadar varan olaydır. ağzını açtıkları için öldürülenler, seslerini yükselttikleri için asılanlar. demokratik toprakların dış güçler tarafından kullanıldığı ortamda yankılanan çığlıkların tarihi 12.09.1980. ama çözüm basitti ve öyle emir gelmişti bugün bile topraklarına üs kurdurtup ben demokratiğim diyenlerin beylerinden:
türkiye'de yakın tarihin gördüğü en kanlı dönemdir. ve şiddeti uygulayan otorite bunu rahatlıkla ve meşru bir biçimde savunabilmiştir. müthiş bir işkence ve bu işkencelerde ölenlerin ifade edilemeyecek derecede çok olması, sonrasında hapishanelerde yaşananlar bile gençlik üzerindeki etkisinden daha vurucudur. 12 eylül'ün işkencehanelerinden geçirilen herhangi bir sosyalist daha sonra toplum hayatından da izole edilerek zaten ölüme mahkum ediliyordu. bu durumdaki bir insan yeniden hayata döndüğünde içinde öfkeden ve intikamdan başka bir duygu olamazdı. sadece bu bile 1980 sonrası gençliğin çapraşıklığının tohumudur.
darbe sonrası dönemin siyasetçilerinden turgut sunalp, nokta dergisine verdiği bir röportajda, işkencehanelerle ilgili bir soruya:
-taş gibi komünist kızlarımız dururken, niye delikanlı komünistlere cop sokulsun?
diyerek, yeni dönemin ne kadar absürd bir mantık üzerinde şekilleneceğini söylüyormuş da kimse farkında değilmiş.
siyasetçileri, yazarları, gazetecileri çeşitli tehdit ve gözdağıyla susturan, burjuva diktatörlüğünün açık şiddetini, devrimcilerin, sosyalistlerin, işçi sınıfının siyasal ve sendikal örgütlerinin üzerine kusmaya başlayan, Onlarca devrimci dar ağaçlarında katleden ve düzmece davalarla yıllarca zindanlarda çürüten, toplumun iyice korkutulup sindirildiği türk siyasi tarihinin faşist yüzü. 12 Eylül askeri diktatörlüğü, parlamenter işleyişi tamamen ortadan kaldırmış, işçi hareketinin tüm örgütlü güçlerini devlet terörüyle ezmiş, devrimcilere ve sol örgütlere yönelik açık baskı ve şiddet politikasını en faşist yöntemlerle uygulamıştır. üzerinde çok konuşulmalıdır, bugün hala sorumluların marmariste nü tablolar çizmesi hazırladıkları anayasanın bir ürünüdür,bu zihniyet ülkenin genç beyinlerini yok etmiş, yerine siyasetle alakası olmayan, olsa bile sürüye takılmaktan başka bir şey yapamayan bir nesil ortaya çıkarmıştır.
Tarihler 28 Şubat'ı göstermektedir o küçücük aklımla * babama şunları söylerim
-baba keşke darbe olsa ha bu adamlar giderdi hem askerler iyi değil mi dedem de asker heyecanlı olmaz mıydı baba?
babamdan cevap olarak bir tokat gelir. hayatımda babamdan yediğim ilk ve tek tokat kızına sesini yüksetmeye kıyamayan adam vurmuştur işte kızına. Küserim babama niye vurdu ki ben ne söyledim ki derim sonradan öğrenirim o zamanlara insanların, babamın neler yaşadığını neler çektiğini ne işkencelerden geçtiğini. Şimdi ki aklımla düşününce iyi ki atmış o tokadı diyorum iyi ki vurmuş bana belki de onlara olan hıncını benden almış adamcağız.
Şimdi o tarihte neler olduğunu insanların neler yaşadığını bilmeyenler çok güzel bir olaymış gibi onu her türlü şakaya konu ediyor her fırsatta darbe çağrısı yapıyor. Yazıklar olsun bu insanlar neler yaşadı aha yarın darbe olsa ne olacak çok mu rahat edeceğiz çok mu mutlu olacağız...
hani şu başlıklara ''17 yaşında hayatı anladığını sanan mal'' ya da ''17 yaşında depresyona giren genç'' olarak konu ettikleri..
ne içinde olmak için geleceğimi feda edebileceğim 60 darbesine ne de uğruna geçmişimden vazgeçebileceğim 80 darbesine tanıklık edebildim..
ama duydum , gördüm , bildim.
bundan tam 27 sene önce bugün bana yasaklanan şeylerin hepsini yaptım yani.. affet beni tonton kenan amca! sana , emirlerine , anayasana karşı gelmek istemedim.. sadece sorguladım. biliyorum ayıp , biliyorum gereksiz , biliyorum sürüden ayrılış..
ilkokulda hayat bilgisi derslerinde hep atatürk'ü okuduk biz. ortaokulda hoca bize ey türk gençliği'ni ezberlettirdi. sonra bir sürü savaş okuduk , ezberledik. arada güzel şiir okuyabilenler ''atatürk'ü anlamak'' diye bağırdı kürsüden arkadaşlarına , el çırpmaya gelen velilere. 10 kasım'da biz hep buynu bükük durduk. bu arada zilyon tane şey ezberledik , tarihimizle övünmemiz gerektiği anlatıldı bizlere. türk olmakla gurur duymamız gerektiği öğretildi. biz hala bağırıyorduk ''atatürk'ü anlamak'' diye.
sonra liseye geldik biz , ermeni soykırımını tartışır olmuştuk. bir arkadaşımız elinde nazım hikmet kitabıyla solculuk oynardı sınıfta , sol olduğu için hiçbir zaman sola oturmayan bir arkadaşımız da vardı bizim. nihal atsız'ı kadın zanneden ya da bir mayısa 400 yetelelik ayakkabısıyla giden arkadaşlarımız.. bir gün sınıfı ''bu sınıfta ateist varmış!'' diye bir veli bastı mesela.. bir kız arkadaşımız sırasına türk bayrağı kazırken devletin malına zarar vermiş olmadı mesela. bizim müdürümüz her 10 kasım'da ''atatürk'ü anlamak'' diye bağırırdı bize kürsüden , çok uzun konuşurdu. dinlemezdik. artık kimse dinlemiyor zaten birbirini. neyse , bir 10 kasım'da müdürümüz okula atatürk'ün sevdiği şarkıları çalması için saz ekibi çağırdı , gülşen'in off off şarkısı eşliğinde atatürk'ü kömür gibi yakarak mezarında atatürk'ü anladık biz.
okuduk hep ama , önümüze ezberlememiz için sunulan her şeye rağmen okuduk. annelerimiz babalarımız ''bulaşmayın , biz değiştirmeye çalıştık da noldu? boş yere fişlendiğinizle kalırsınız.'' dedi ama biz okuduk hep. fikirlerimiz oluşmaya başlamıştı bizim. bir tarafa ait olmaya çalıştık. 17 yaşındaydık.. sadece 17! bir yere ait olduğumuzu en çok hissetmek istediğimiz yaş.. bir şey için ''evet ben bunu biliyorum!'' demek için savunduğun şeye hakim olduğun kadar onun karşıtına da hakim olman gerektiğini biliyorduk biz , ama işimize gelmiyordu.. anlıyor musun ? kimse anlamıyor artık birbirini.. demiş miydim ? dinlemiyor da..
bak kenan amca ;
bugün kürt - türk - laz - ermeni - hede - hödö diye bölündüysek eğer , ''kardeş kardeşi vurur mu , insan insana bunu yapar mı?'' diye bağırıyorsak eğer..
17 yaşında bir erkek çocuğu tarih yazılısında önüme kopya kağıdı atıp ''lan emperyalizm ne demek?'' diye soruyorsa..
ülkesini insan hakları mahkemesine şikayet eden birinin eşi , üstelik türban yüzünden , cumhurbaşkanlığı koltuğuna ; geçmişi mapushane duvarı dolu biri başbakan koltuğuna oturuyorsa..
12 eylülü bilmiyorum ama 11 eylülü anlatabilirim diyecek kadar memleketine bir kız yabancılaşıyorsa..
sizin yüzünüzden!
nerde kalmıştık ? ''atatürk'ü anlamak'' diyorduk.. ne güzel anlamışız ata'yı diğ mi ? iki kocaman darbe , bir muhtıra.. ah pardon , yoksa o muhtıra sayısı iki mi oldu ? ahah eşitlik görüyor musun ? zaten sen çok eşitlikçi bir adamsındır elhamdülillah..
bir sağdan bir soldan.. oh bir de yandan.. altmış.. yetmiş..seksen.. yetmez! kıvır! kop evladım kop!
bak kenan amca ;
bugün ''asmayalım da besleyelim mi?'' diye gaza geliyorsak..
önümüze gelen herkese ''vatan haini'' yaftasını yapıştırıyorsak..
gencecik fidanları dar ağacında sallandırıp üstüne filtreli sigara tüttürebiliyorsak..
17 yaşında çocuğu öldürüp , zaten yaşamıştı yaşayacağı kadar diyip ölümü geçiştirebiliyorsak..
sizin yüzünüzden!
çemberimde gül oya benim en sevdiğim dizidir.. yurdanur var ya orada , o benim işte. mehmet vardı ya orda , o da senin oyuncağın. bir gün mehmet eve topallayarak geldi. mehmet'in yaraları aylarca geçmedi. mehmet çok etkilendi , sevemedi bir daha. bir daha hiç sevdiceğine eskisi gibi bakamadı. yurdanur o'nu öyle görünce öldü. son bakıştaki gözler hep aklımızda ya hani , o hesap..
ha bu arada , sibel can bu yaz 20 kilo almış. hala sanatsal açıdan estetik midir diye düşünmüyor değilim.. bence baştan aşağı kırmızı olsun tablonuz. arada mavilikler olabilir , suyu temsilen.. kırmızının kan rengi olmasına dikkat edin. turgut özal bey , rahmetli , amerikalardan en kalitelisini getirmişti bizler için. siz memur değilsiniz ama işinizi bilirsiniz diğ mi ? ya da 5 kilo nohuta muhtaç olup hakkını satmak nedir bilirsiniz.. görmüş geçirmiş bir adamsınız.. öyle bir geçirdiniz ki hem de..
bak kenan amca ;
bugün parası olmadığı için bir çocuk okula gidemiyorsa..
çocuğunu okula gönderecek kadar bir baba para kazanamıyorsa..
hayallerini gerçekleştirmek için bir genç gençliğini harcamak zorunda kalıyorsa..
bir anne ''anne benim neden onlar gibi kıyafetlerim yok'' diye bir soruyla muhattap oluyorsa..
sizin yüzünüzden!
17 mayıs 2006 günü bu ülke bir danıştayını kaybetti. adaletimin o güzel kefeleri kötü adamların lehine.. öncesinde alışıktık biz. uğur mumcu - susurluk filan. sonra hrant dink. benim ermeni bir arkadaşım vardı , gözlerindeki korkuyu görmeliydin.. ötekileşmişti anlıyor musun ? durduğumuz yerde , yerde yatan bir delik ayakkabıdan ötekileşmiştik. bir anda.. ama biz atatürk'ü anlamış sayıyorduk kendimizi. hani kahveler yerine laboratuarlarda sabahlıyoruz ya biz , anlamıştık işte. o kızın gözlerindeki yabancıyı görmeliydin..
bak kenan amca ;
bugün bir aile bir mayısta sadece orada oturduğu için dayak yiyebiliyor , bir kız saçından sürüklenebiliyor , bir erkek işkence delisi edilebiliyorsa..
seni bir asker , darbeci , siyasetçi olarak değil de ressam olarak tanıyorlarsa..
hiçbir şey olmamış gibi yaşayabiliyor ve bundan rahatsızlık duymuyorlarsa..
artık değiştirmek yerine kabullenmeyi seçmiş ve kendileri gibi olmayanları dışlamayı farz bellemişlerse..
sizin yüzünüzden!
beynelmilel benim en sevdiğim filmlerden biri.. siz hiç sevdiğiniz için dedenizin kefeninden ilan-ı aşk ettiniz ve gözünüzün önünde sevdiğinizin öldüğünü gördünüz mü ? hiç en yakınınız en uzağınız oldu mu bir anda ? hiç , hiç tanımadığınız biri için ''doktooor'' diye bağırmak zorunda kaldınız mı ? bir sürü insanın o an sadece yoldan geçtiği için öldüğüne tanık oldunuz mu ?
bak kenan amca ;
bugün , gökten başıma saksı çarpsa.. ayağıma taş batsa.. gözüme çöp gelse.. kalbime yangın düşse..
ordumuz en güvenilir kurumumuz değil mi sevgili gücetapıcı militarist uludağ sözlük yazarları, hatta gözbebeğimiz, biriciğimiz değil mi. ulan balıkta bile sizden evla hafıza var. hayır nisyan ile malüldür derler hafıza için ama bu kadarı için harp malülü falan olmak lazım herhalde. türlü başlıklarda ordumuzu övmeye, postallara cila çekmeye devam edebilirsiniz. onyedi yaşında kardeşiniz sorgusuz sualsiz darağacına çekilirse bir gün belki idrak kapılarınız aralanır.
12 eylül 1980..binlerce devrimciyi hatta çocuğu darağaçlarında sallandıran, işkencelerde katleden, sakat bırakan faşist diktatörlüğün temelinin atıldığı tarih. türkiye'deki bu 12 eylül faşizmi, Gelecekten korkuya kapılan küçük burjuva kitleleri yanına çekip, faşist hareketi onlara milliyetçilik zehrini şırınga ederek gerçekleştirilmiştir. bu faşizm kapitalizmin tekelci gelişmesine karşı emperyalist rekabetin ve yayılmacı eğilimler sonucu yaşanan bunalımın ürünüdür. tabi bu yazdıklarıma bakarak bu faşizmin küçük burjuvazinin iktidarı olduğunu düşünmek hata olacaktır. çünkü Faşizm küçük burjuvazinin değil, tekelci burjuvazinin diktatörlüğüdür. askeri diktatörlük, Milliyetçi Cephe hükümetlerinin arkasına saklanarak, etkisi altına aldığı küçük burjuva kesimleri örgütleyip askerileştirmiştir. 12 Eylül askeri rejimi de sınıf hareketinin yükselişini durdurmayı ve burjuva düzeni tehdit eden devrimci durumun ortadan kaldırılmasını amaçlamıştır. bu faşist diktatörlük, bugünkü genç nesilleri apolitik yapmış, daha doğrusu güdükleştirmiştir. olayı gerçekleştiren faşist cuntacılar ise ele geçirdikleri burjuva iktidarıyla ceplerini doldurarak kendilerini sanata ve doğaya adamışlardır, onlara verilebilecek en büyük ceza bu olmuştur. hatta bazı üniversitelerde konferans verip alkışlandıkları bile görülmüştür.
ne yazık ki darbelerin en gereklisiydi. türkiye büyük bir hüsranın sonun içine doğru sürükleniyordu. bu son da türkiye ya özgür bir ülke olacak, ya da köle bir toplum olacak tartışmalarından süre geliyordu. ama bu tartışmaların en sonunda kim galip gelirse gelsin, türkiye hep köle olacaktı. ne yazık ki olan oldu ve türkiye siyaseti o gece kaybetmişti artık. çoğu sivil halk, üniversite rektörleri, kimi siyasi partiler ve birçok sivil toplum kuruluşu mektuplarla genelkurmay başkanına ulaştılar. işte artık kaçınılmaz bir son gelmişti. *en gerekli darbe başlamıştı artık.
bugün 27. kara yılını yaşadığımız gün. türkiye cumhuriyetinin aslında bir cumhuriyet değil abd'nin üstünde oyunlar oynadığı bir eyalet olma döneminin başlangıcı. kenan ve kafadarlarının onlarca kişinin idamına, on binlerin vatandaşlıktan çıkarılmasına, yüz binlerce yakın insanın gözaltında ölmesi ya da burada kaptıkları ölümcül hastalıklar nedeniyle uzun süre yaşamlarını idam ettirememesine neden olan abd'nin çocuklarının darbesi. antidemokratik ve antilaik türkiye sürecinin başlangıcı. tarihin en demokratik anayasasını yıkan, bursa nutkundaki gençliği eriten darbe. iktidarın düşünenlerden alınıp düşünmeme yanlısı olan bağnazlara verilmesi operasyonunu başlatan gün ayrıca. tarihi anlamda türkiye'nin bayrağını değiştirmemiş ancak abd'nin bayrağına görünmez bir yıldız eklemiştir. iktidarın düşünenlerden alınıp düşünmeme yanlısı olan bağnazlara verilmesi bu günü izleyen darbe etkisi altında ezilen dönemin sonucudur.
mimarlarini en içten nefret duygulariyla ve lanetle andigimiz gun. darbecilerden yasayanlara huzursuz, yasamayanlara azap dolu gunler temenni ederiz.
ayrica o donem için darbenin gerekliligini savunanlara cevaben: bir grup insani once ortaligi karistirip, ortami kaosa surukletip sonrada duruma el koyup sizi kurtardik diye boburlenmek ancak seref yoksunu insanlarda olan bir ozellik olsa gerek.
edit: hiç bu kadar zorlanmamistim kufur etmemek için a.q.
-50 kişi idam edildi.
-650 bin kişi gözaltına alındı.
-7 bin kişi için idam cezası istendi.
-230 bin kişi yargılandı.
-300 kişi kuşkulu biçimde öldü.
-171 kişi işkencede öldü.
-73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
-30 bin kişi, sakıncalı olduğu gerekçesiyle, işinden atıldı.
-338 bin kişiye pasaport verilmedi.
-14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
-Gazetecilerden 3 bin 315 yıl hapis cezası istendi.
-Gazeteler 300 gün kapatıldı.
-idam edilenlerin içinde 17 yaşında, jet hızıyla yaşı büyütülüp ve yargılanıp idam edilen erdal eren de var.
-olaylar pkk terörünün çıkmasına neden oldu.
-bugünkü ılımlı islam adı altında yaşanan dini rejimin tohumları atıldı.
-doğudaki en büyük sorun olan cehaleti ortadan kaldıracak olan Köy enstitüleri komünist yetiştiriyor diye kapatıldı.
-sadece türkiye'nin tam bağımsızlığını isteyen devrimci abiler terörist muamelesi gördü ve idam edildi.
rakamlar hürriyet yazarı Yalçın DOĞAN'dan alıntıdır.
12 eylül 1980 askeri bir darbedir. darbe. darbe. darbe. darbe. kelimeler sık tekrarlandığında anlamını yitirir ya hani. ilginçtir bu kelime bir kesim tarafından anlamını yitiriyorsa da başka bir kesim için tekrarlandıkça anlam kazanıyor çünki her tekrarlanışında yeniden ve yeniden düşündürüyor insanı. çekilen onca acıya karşı hala darbe şak şakçılarına darbe çığırtkanlarına şaşıyorum. ısrarla darbenin ne olduğunu kime vurulduğunu anlamayan ya da anlamamazlıktan gelenlere şaşıyorum ve onlara söyleyebilecek tek bir cümle oluşuyor kafamda. *
ekonomik olarak güçlü olmayan bir devletin güçsüzlüğünü örtmek için kaba kuvvete başvurmayı en etkili çözüm olarak gören bir zihniyetin son sözü söylediği gündür. Kabul etmeliyiz güçsüz fakir bir devletiz ve olayları durdurabilecek kadar ekonomik veya siyasal bağımsızlığımız şuan da yok o zaman da yoktu. Darbede; öle durduramazsak böle durduruz anlayışıdır.
insanlar işkencelere uğramış, üzerlerine işlemedikleri suçlar yuklenerek hapishanelere atılmış hatta idam dahi edilmişlerdir.
Kısa vadede kanayan bir yaraya çare olmuştur.
Uzun vadeyi düşünürsek halimiz ortadadır.