aşk sadece tensel temasta varlığını göstermez bence. bence eğer birine gerçekten aşıksan, gözlerinin içine baka baka 'seni seviyorum' diyememenin vereceği hüzün, yerini ağızdan çıkan her kelimede haykıra haykıra 'seni seviyorum' diyebilmenin mutluluğuna bırakır. sevgiliye dokunamamak, kokusunu içine çeke çeke sarılamamak eksiklik değildir gözümde. o yokken bile yüreğim sıcacıksa, aklımdan çıkmadığı bütün zaman dilimleri içinde yüzümde gizli ya da açık bi gülümseme varsa zaten hep sarılıyorumdur ben ona, hep tutuyordur o elimi, kimse göremez orası ayrı mevzu tabi.
zor olmasına zor. yaşayan biri olarak reddedecek değilim. ama telefonun ucunda ya da bilgisayar ekranında güldüğünü görmek ya da duymak yetiyor insana. azla yetinmek demek neymiş öğreniyorsun zor olsa da. kıskançlıklar, anlaşmazlıklar bazen belki haddinden fazla olsa da, iki taraf birbirine güvendikten sonra kime laf düşer ki ilişkiyi ya da aşkı sorgulamaya?
gelin sövgüyle başlayalım söze: böyle aşkın ızdırabını sikeyim!
şehirlerarası aşk; a şehrindeki sevgili ile b şehrindeki sevgilinin çok bilinmeyenli bir yol problemine kurban gitmesi gibidir. ne kendi yaşadığın yere, ne de sevgilinin bulunduğu şehre ait olamamak, yakıcı bir azap veren arafta kalmaktır. bu durumda asıl şehriniz, yurdunuz yollar olmuştur ki; o yollar, mesafeler sinirli yapar adamı. öyle tuhaf bir yerdir ki o yollar kaderi hızlandırır. üç ayda olacak olan şey üç günde oluverir. yaran varsa kanar, durduramazsın. sabrın var sanırsın, tükenir. öleceğin yoksa bile ölürsün. ölmezsen günbegün eksilirsin. hala yaşıyorsan bil ki, son sen, o ilk sen değilsin. eksildin...
altı yüz otuz kilometre ve asfalt çizgileri ve tüneller ve dinlenme süreleri ve bekleyiş ve muavin ve kahve ve sancılı uyku ve genellikle gece ve sevgili ve aşk.
yürütebilen kişiler gerçekten şanslıdır zoru başarmışlardır. her gün birlikte olan sevgililerden daha çok birbirine bağlıdırlar. çünkü aralarında ki özlem hadsafhadadır.
en büyük zorlugu sevgiliyi yolcu etmektir, otobüsün camından bakar, el sallar, hele bir de gözleri dolarsa sevdicegin iste o an basar insan küfürü, neden aynı sehirde yasamıyoruz diye..vedaları çok acıyken kavusma anlarına ise paha biçilemez, hasreti bitiremeyen ama sevdayı daha da alevlendiren anlardır o kavusmalar..yarım saat önce sevgiliyi yolcu etmis biri olarak biliyorum ki sehirler arası bir iliski çok zordur ama aynı sehirde yasayan sevgililerin tadamadıgı güzellikleri de çoktur...
takometresine takılı kalan zamanlara mahkum aşktır.
hız sınırını geçemezsiniz. şerit ihlali yapamazsınız. emniyet kemersiz nefes dahi alamazsınız.
stepnesi boldur böyle aşkların. buğulu camlara adını yazdığınız anlarda yüreğinizi burkan hasretine okursunuz en güzel şiirlerinizi.
ne zaman sarılmak isteseniz, kollarınıza yan koltuktaki boşluk dolanır ya da horultulu bir ihtiyar.
aynı şehirde olmasına göre cok daha zordur, fedakarlık gerektir her anlamda.
tabii ki de , her şey kişilere bağlıdır. seven için mesafeler hiç de önemli değil, sevdiği olduktan sonra mesele.
çok sakat bir olaydır iki tarafta ne kadar güveniyorum sana desede içinde yine bir şüphe kalır. telefonla görüşülüyorsa çok zararlı bir iştir. telefon yerine msn den falan konuşulabilir. ve kesinlikle uzun sürmeyeceğine kanaat getirdiğim aşklardır.
sevdiğinizin gözünüzdeki yerinin iyice sağlamlaşması ve geleceğe dönük beklentileri sağlaması açısından yaşanmak zorunda olan durumlardandır.
en zoru otogardan otobüsle ayrılıp gitmesidir.
ağlamayan var mıdır bilmem ama insanın sol yanında baya bir sızı bırakıyor. **