fakülte kapısının tam önünde matematik hocasıyla karşılaştık. son sınıftayım, dersi dört yıldır alıyorum da alıyorum, verdiğim yok hala. okul uzayacak neredeyse. hocayla birbirimizi iyi tanıyoruz. kapıyı açtım ve elimle yol göstererek:
- "buyrun hocam geçin, sizin matematiğiniz benimkinden iyi" dedim. hocada ses yok tabii.
not: tek ders sınavında verdim matematiği de mezun oldum.
hoca tahtaya bir grafik çizmiştir, üzerinde bölgelere isim vermektedir. düzgün artan kısmı için:
- lineer mi diyorsunuz; linear mı?
+ doğrusal diyoruz hocam.
not: hocalara saygızılık etmek amacım yoktur ama türkçe hassasiyetim vardır.
burnu havada felsefe hocası sorar:
- arkadaşlar televizyona neden televizyon denir? sınıftan ses çıkmaz, hoca açıklar:
- tele(uzak) vizyon(görüş) yani televizyon uzak görüş demektir.
artız bir tavırla:
- arkadaşlar kullandığımız kelimelerin nereden geldiğini, kullanmış olduğumuz kelimeyi neden o kelimeyle ifade ettiğimizi bilmemiz gerekir. yoksa papağana da ezberletirsin papağan da televizyona televizyon der. papağandan bir farkınız olsun.
kzmjn'in sağ eli havaya kalkar.
- evet arkadaşım.
- hocam iyi güzel doğru diyosunuz. peki uzak kelimesine neden uzak demişiz de ağaç dememişiz. ağaç denildiğinde aklımıza neden yeşil yapraklı, gövdesi olan, canlı gelir. ****
yıllar önce yazdığı 3 sayfalık notu, 2 ayda anlatamamış bi hocamız, elindeki notları okumaya devam etmekteydi. 3 tane madde saydı, ve ikinci ile üçüncü madde birbirinin aynısı sayılabilirdi.
hocaya sordum bunu, sınavda soruyosunuz yazarken mantıken ikinciyi yazdıktan sonra üçüncüyü yazarken tereddüt ediyorum dedim. hoca popülist bir şekilde, 'hadi birle ikiyi desen anlarım ama ikiyle üçün hiç bi alakası yok' dedi. sınıf güldü tabi.
bense kendimden emin bir şekilde, hocam bir daha okur musunuz o zaman dedim. okuyunca, kem küm etmeye başladı, sınıfta bi sessizlik * hayır, insan hata yapabilir de bana niye artistlik yapıyorsun değil mi?
nitekim hoca kabul etti, farklı kaynaklardan alırken farklı madde gibi düşünüp almışız dedi. ulan amcık o zaman sınavda sorma, sınavda kesin sorcam diyodu bi de..
neyse sakinim.
bana değil de bi arkadaşıma olmuştur. *
hoca sınıfta mız mız ders anlatmaktadır. aşağıda da -3 kat aşağı- sol bir grup gösteri düzenleyip, slogan atmaktadır.
- hocam elinizdeki kağıdı aşağıdaki elemana verin, onun sesi daha çok geliyor.
kahramanımız, istanbul üniversitesi siyasal bilgiler fakültesinde, her nasıl olmuşsa Rauf Versan ın uluslararası hukuk dersini geçmiş, bizleri bütünleme için ziyarete gelmiştir. bilen bilir, rauf hoca bıraktımı okulun yarısını bırakır. tunaya anfisi full çekmekte, yeni asistan olmuş, gazı almış asistan sınıfta kimlik kontrolü yapmakta, herkese en ön sırayı işaret edip oraya oturmasını söylemekte,ama kimse kendisini sallamamaktadır. ben ise en arkada oturmakta, atık son bilimi kafalara zerketmekte, sınavı bekliyorum. derken kahramanımız geliyor, ben ve 3 arkadaşımla geyiğe makaraya başlıyor. asistan tarafından o anda anfinin en ön sırasına kimsenin oturmadığı farkediliyor ve artık asistanda kayış kopuyor, aynı esnada da kahramanımızı farkediyor...
Asistan (kendi kendine): bu ne ! sen napıyosun orda ayakta!
kahramanımız: bişe soruyom hocam az bidakka
a: ne demek bişey sorucam geç yerine
k: ya bişey sorucam bi saniye
a: geç yerine!
k: girmiyorum lan sınava mınava,
der ve kapıya yönelir, herkes dehşetle arkasından bakmakta, bütünlemeye nasıl kayıtsız kaldığını merak etmektedir. o esnada asistan sınıfn tamamını yönlendirdiği ön sıraları boş farkeder ve bağırır
-neden kimse oturmadı en ön sıraya!
kapıdan çıkan kahramanımı: oraya mal gelicek..
asistan o sınava girmedi, başkası geldi...
aynı dostum, birgün ingilizce sınavında çok kötü bir yazı ile bir sınav kağıdı için fırça yemektedir gene,
-bahadır! ne bu kağıdın hali! doktor yazısı gibi hiçbişey okuyamadım götür eczacıya okut bunu
bahadır alıp kağıdı dışarı çıkar. arkasından bakakaldık. 15saniye sonra geldi
en arka sırada uyumaktayken matematikçiyle yaşanılan atraksiyon.
+buraya uyumaya mı geldin sen?
-evet o da seçeneklerden biri hocam.
+saygısızsınız saygısız hepiniz saygısızsınız.
-sorun değil hocam takmayalım böyle şeyleri.
+kes sesini. kalk tahtadaki soruyu cevapla.
-o sorunun cevabı olamaz hocam soru yanlış çünkü.
mavi ekran veren hocanın hiddeti daha da artmıştır.
+o zaman bunu cevapla saygısız.
soru hiç ayağa kalkmadan cevaplanır ve hoca iyice delirir.
+matematik bilmen gözümde değerini arttırmayacak.
-hocam yanaklarınızdan öpüyor ve uykuma dönüyorum başka bi isteğiniz var mı?
+yat zıbar edepsiz.
üniversitede biyoloji bölümüyle ilgili dinlediğim bir şehir efsanesidir. böcek bilimi (entomoloji) dersinin laboratuvar sınavında geçen hikayedir.
biyoloji bölümü öğrencilerini ellerinde fileler bahar aylarında kampüste kelebek böcek peşinde koşmalarından tanıyabilirsiniz. bunları toplayıp doğru şekilde kurutup koleksiyon yapar ve bundan sınava girerler.
hoca ve asistanları tek tek herkesi sınava alıyor. koleksiyondan böceklerin üstlerinin bi kısmını kapatıp kapatıp anasını babasını adını soyadını soruyolar. (sözlü sınav)
+2. soru: başka bi böceği aynı sekilde sadece poposu görünecek şekilde kapatıp. familyası ve cinsini söyle?
- eee şeyy hymenoptera?
+yok bilemedin kın kanatlı mı bu? danaburnu danaburdu!
- ya hocam 6. senem kaç senedir geçemiyom bi yardımcı olsanız..
+tamam sana bi şans daha vercem
-hocam sinir hastası oldum lütfen yardımcı ol ya
+ tamam tamam soru: hadi bunu bil bak bu kolay (yine sadece böceğin poposu görünür)
genç sinirlenir koleksiyonu elinin tersiyle fırlatır masadan ve kapıya yönelir
+bu ne terbiyesizlik.. gel buraya! (genç sallamaz ) adın ne senin?
tam kapıdan çıkacakken pantalonun kemerini çözer, pantalonu aşağı sıyırır, domalır ve
ağzında sakızıyla ukala tavırlar içinde ders anlatıp, sorduğu soruya boş cevap verdiğimi belirten asistan hocama "en azından ağzım dolu değil" diyerek verdiğimi düşündüğüm ayar vardır.
+ Olum adın ne senin?
adım recep ivedik
+ numaran ne?
numaram 10. halı sahada hep 10 numara giyerim.
+ yavv sen kimsin evladım?
ben e şeyy student olarak gelmişem kırgızistandan, gelmişem bu topraklara varmışham.
bölümde bir arkadaşımız vardı. kanında aşırı hemoglobin mi ne vardı kışın basketbol formasıyla gelirdi. yazın havalar ısındığı zaman haziran gibi gelemezdi okula. evinde klima karşısında çökerdi. **
neyse..
bu arkadaş birde her ay saçını ayrı bir renge boyardı.. mavi, turuncu, yeşil, mor falan.. kışın ortasında yeşil kafa basketbol formalı bir adam görmek nasıl bir duygu düşünün..
gene neyse
şimdi dönemin 2. haftası bu arkadaş derse geç kalır. o zamanki hoca da bu halini görünce "ooo bu ne kılık! niye geç kaldın! üstelik kitabın falanda yok! zibidi herif! falan" * şey der..
çocuk da "peki" diyip sınıftan çıkar..
ertesi hafta...
hocanın masanın tam karşısındaki sırayı boşaltırır bu arkadaş.. derse gene geç gelir.. kapıyı açar. ve o da ne ...
2 tane kol ve bir sürü kitap! arkasındaki gözükmüyor.. *.. çat diye hocanın tam karşısındaki masaya yıyar kitapları.. ** ve:
Karsta yapılacak ve UNESCO'nun desteklediği 3. dönem projesi için öğrencilerin fotoğrafları gerekiyordu;
B: Ben
Ayar verdiğim Profesörü: AvP
SB: Sınıftan biri
AvP: Hale kim?
SB: Yok Hocam burada
AvP: Söyleyin ona bu fotoğraf olmaz.
B: Neden olmaz Hocam.
AvP: Başında örtü var.
B: Sivil Bir Proje kılık kıyafete karışamazsınız hocam.
AvP: Saçlarının görünmesi gerekiyor.
B: Hocam Niyazinin (Kel Arkadaş) de saçları görünmüyor.
AvP: @@$$$$&%+^+%+...................
B:Bahaneni sik........ (Bunu içimden dedim.)
gelenin geçenin sırasından kalemini alan, bir beş dk. falan vermeyen ve bundan sempati kazanmaya çalışan, fransızca master, psiko-analiz doktora ve ingilizce master'ı olan, okul dışında orduda ingilizce eğitimden sorumlu (fas ordusu) bir profesöre bahsini ettiği kalem çalma mevzusundan sonra aramızda gerçekleşmiş dialogtur:
- i do this sometimes, i take their pens and don't give'em back for a while
ben: so you're kleptomania?
- excuse me?
ben: kleptomania, sir.
- what is it? (o kadar kariyer kasmak ve hala bu soruyu sorabilmek)
ben: it is one who satisfies oneself by stealing stuff, kinda disease though
-never heard of it (geçiştirici bakışlar ile)
pek de büyük mevzu olmasa da orada kleptomania'yı bilmemesi iyi koz olmuştu. hey gidi.
Olay bulgaristanda bir tıp fakültesinde geçmektedir.
Prof. Türklerle alakalı ileri geri konusmaktadır.
- Türkler barbardır. yıllardır bizim ülkemize barbarca hükmetmişledir, ama tanrıya şükür kovduk onları ülkemizden..
Arkadaş ayağa kalkar ve şöyle der;
- yaniliyorsunuz hocam, bakın biz hala buaradayız!
tarih dersi, ortak ders, 2-3 bölüm beraber alıyoruz ben diğer bölümlerden kimseyi tanımam bi geyik halindeyim yarı kulak kesilmişim derse.
-çocuklar kürdistanda işte böyle böyle olmuştu.
uzun bi sessizlik olur. hoca anlatmaya devam eder. geyiği bırakıp pür dikkat hocaya kesilirim. anlatır ve sözü bittikten sonra söze girerim.
+hoca sen kürdistan mı dedin?
-evet dedim.
+hangi hakla dedin? o laf ağzından nasıl çıktı? nerede yaşadığımızın farkındasın dimi sen?
sınıf gerilim hattı gibi olmuştur patlamak üzereyim ama beni tanıyanlar uyandığı için mevzuya el kolla sakinleştirmeye çalışıyorlardır.
-olm cahilsin, bide efeleniyorsun. kürdistan diye anlattığım yer güneydoğu anadolu bölgesidir ve osmanlı devletinde kürtler o belgede kürdistan adı altında yaşamaktadırlar. hatta kürdistan bıdı bıdıları bile vardır.
+hocam efeleniyorsak osmanlı devleti altında yaşamadığımız içindir, üzerinde yaşadığımız topraklar Türkiye Cumhuriyeti topraklarıdır ve bu devletin içerisinde kürdistan diye bi bölge bulunmamaktadır. madem ki anlatıyorsunuz güneydoğu anadolu diyeceksiniz, bişey değişmeyecek, herkes dersi yine anlayacak. yok yere bizi germenize gerek yok.
-tarih dersi tarihden örneklerle anlatılır, o zaman konstantinopolis demeyelim bizanslıları anlatırken.
+demeyeceksiniz zaten hocam. istanbul dediğiniz nereyi kastettiğinizi anlamayacaklar mı? boşuna mı okuyorlar üniversitede. lisede ilkokulda eğitim vermiyorsunuz neticede.
-dersime devam etmek istiyorum yok yere tartışmayalım.
+dersinizi almayı reddediyorum hocam. sınıfı terkediyorum.
sınıftan çıkarım tek başıma çıktığımı düşünüyorumdur. yok yere bir dersten kalacağım ve belkide bi daha hiç geçemeyeceğimdir ama arkama baktığım anda içeride sadece 10 tane civarı öğrencinin kaldığını geri kalan herkesin çıktığını görürüm. rahatlarım. çünkü ertesi hafta hoca hepimizi derse davet edip, hepimizden bu konuda hassas olacağına dair söz söyleyip af dilenmiştir.
hoca derse yeni gelmiş tanışma vs. bir kasılmalar kendini beğenmeler vs.
-prof: sizin daha çok ekmek yemeniz lazım bana yetişmek için, hafif eblehsiniz evet geri zekalısınız siz.
-talebe: hocam öyle demesek ağır olmadı mı biraz?
-prof: az bile siz benim yanımdan bile geçemezsiniz.
-talebe: o zaman bizde üstünüzden geçeriz....
palavralardan ibarettir. her ne kadar derste veya farklı ortamlarda hocayı bozsanızda o dersten başka hoca gelmediği sürece geçme şansınızı yitirerek kendi kendinize ayar vermiş olursunuz.
+ hocam, tabuları yıkmak gerekiyor. mesela en geç lisede başlamak gerekli derslere
- olabilir.
+ mesela mutluinsan.com diye bi sit... *
- sapık mısın oğlum sen?
+ haklısınız Ön Yargıları Yıkmak Atomu Parçalamaktan Zordur. söylediğim site porno sitesi değil merak etmeyin. cinsel bilgi sitesi. kusura bakmayın ben bu dersi dinlemek istemiyorum.
- yok yazarım.
+ burada herkes sizi yok yazdı zaten.