Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
Oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip
Sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li iki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi
Ama yağma yok
Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
iki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun
--spoiler--
biliyorum güzelliğin yeraltı nehirlerine benzer
biliyorum bir sır gibi güzelsin
hani anlatılmaz duygular vardır
hani şarkılar vardır söyleyemediğimiz
şiirler vardır unuttuğumuz
aşina çehreler vardır hani
zaman zaman hatırlayamadığımız
işte sen o kadar güzelsin
ve ben o kadar karanlıklar içindeyimdeki
şunlar ellerindir diyorum, tutamıyorum
şunlar gözlerindir diyorum, bakamıyorum
düşün, kahrımdan ölmeliyim artık
ölemiyorum.
--spoiler--
çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak.. Belki bu şehirde değilsin.. Ne çıkar..? Seni arıyorum ya.. Belki de aynı sokakta evlerimiz, sabahları beni görüyorsun işime giderken.. Sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı.. Beni bekliyorsun yada bir başkasını, bir başkasını..
Hiç gel demeyeceğim sana.. Aramak neredeyse ben oradayım.. Ayaklarım ne güne duruyor..? Yok yok birden karşıma çıkma.. Kaç saklan Seni aramak istiyorum..
Git bu şehirden haydi git.. Dağlara çık, o uzak dağlara.. Rüzgarların krallığında hüküm sür.. Baktın ki oraya da geldim, yine kaç.. Başını al açıl denizlere. Gemilerin en güzeli, en büyüğü dilediğin limana götürmeli seni, dilediğin yerde demir atmalı.. Ben küçük bir balıkçı kayığı ile peşinden gelsem yeter.. Seni arıyorum ya..!
Bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar aramalı insan, ama ne aradığını bilmeli.. Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından.. Okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli.. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı.. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı.. Sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli.. Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı..
Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni.. Ayaklarını Afrika'dan getirip bir kağıt üzerine yapıştırmalıyım.. Saçların Sibirya’da olmalı dudakların Çin’de.. Gözlerin Hindistan'da bir mabudun gözleri olmalı.. Ellerin italya'da bir heykelin elleri.. Bulursam seni parça parça bulmalıyım.. Yine de bir yerin eksik olmalı.. Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım..
Ayrılık diye bir şey yok.. Bu bizim yalanımız.. Sevmek var aslında, özlemek var,
beklemek var.. Şimdi nerdesin..? Ne yapıyorsun..? Güneş çoktan doğdu.. Uyanmış
olmalısın.. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi..? Öyleyse ayrılmadık..
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz..!
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.. Önce beklemekten.. Ömür boyunca
ya bekliyor ya bekletiyor insan.. ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın..
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini..
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, kanunlara saygı göstermesini, insanları
sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.. Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun..
Ya o..? Ya o..? insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı
ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan.. Zaman ilerliyor, bir gün o da
ölümü bekliyor artık..Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş
bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan.. işte yaşamak maceramız bu..
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak ve yaşayıp beklerken ölmek..!
Özleme bir diyeceğim yok.. O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası..
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.. O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
--spoiler--
senin o kocaman gözlerin yok mu?
nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
nasıl bakıyor bana?
böyle merhametten uzak,
git diyorsun,
nereye gideyim?
ümitlerim ne olacak?
bunca şiiri kim söyleyecek sana?
kim anlatacak dünya'ya sığmayan güzelliğini?
--spoiler--
(...)
şimdi ne desek faydasız yoksunuz
bir karanlıktır bıraktınız arkanızda
yüzünüzü görmek mümkün değil artık
kulaklarımızda yalnız aksi kaldı gülüşlerinizin
hani yokluğunuz bu kadar uzun sürmeyecekti
hani giderken gelirim demiştiniz
vefasızlık bile yakıştı size
güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz...
"kadinlar icin sone" 'sini kendime yazilmis gibi sevdigim; ancak bu kadar uyar dedigim o cok guzel sonenin yazari.
"ben güzel gözlü kadınları severim
Bir de küçük ayaklıları,uzun boyunluları
Hem nasıl severim,öyle severim işte
Terler avuçları,kesilir solukları
Ben mahzun kadınları severim
Yavru ceylanca kadınları,ürkekçe
Hem nasıl severim,öyle severim işte
Bilemezsiniz ne güzeldir,öpüştükçe
Ben akıllı kadınları severim
Düşünen,az konuşan çok bilen
Her yerde,her zaman nazı çekilen
Hem nasıl severim,öyle severim işte
içimde büyük,sonsuz ateşler yanmalı
Ölümüm bile o kadın yüzünden olmalı."
Selcuk yontem'den dinlediginizde cok etkileneceginiz bir sonedir. insanin hayati boyunca mutlaka bir kere dinlemesi ve dinlerken de birini dusunmesi gerekir diye dusunuyorum.
ek olarak: aski memnu da da adnan bey bihter'e dogum gununde okumustu bu soneyi.
''tutuşup yanmayı din bilir olduk tanrım.
yine yanmak dileriz, sanma yorulduk tanrım.
aşka taptık diye korkutma cehennemle bizi,
biz o alemde asıl cenneti bulduk tanrım.'' dörtlüğünün harika şairidir.
güzel olan
her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
erimek yarını olmayan zamanlarda
durdurmak bir yerde bütün saatleri
bütün kuralları kırıp parçalamak
sonra varmak o yerlere
mevsimlere dur demek
kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
delicesine içmek
ve unutabilmek her şeyi ansızın
sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
güzel olan
sevmek seni tanrılar gibi
seninle tanrılaşmak...
bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
ne bu şehir kalacak
ne bu duygusuz sürü
bu korkunç kalabalık
her vapur seni getirecek bana
bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
kapılar sana açılacak
senin için söylenecek şarkılar
şiirler senin için yazılacak
her evde bir resmin
her meydanda bir heykelin olacak
ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
kopup ötelerden, ötelerden
yalnız bana geleceksin
bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
sende buldum erişilmez hazları
yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
duyguların en ölmezini sende duydum
susuzluğum dudaklarında dindi
yalnızlığım ellerinde
çoğu gün unuttum açlığımı
sende doydum...
ilk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
anladım yaşadığımı her nefes alışta
seninle geçtim bütün zamanlardan
seninle var oldum
eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
boynunda bir yer vardır, ben bilirim
ne zaman oradan öpsem,
değişir gözlerinin rengi
yanar dudakların, terler avuçların
dökülür kapkara aydınlık gibi
omuzlarına saçların
gitgide artar kalbinin vuruşları
bir musiki halinde dünyamı doldurur
ansızın bütün sesler kesilir
zaman durur
bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
her gün seninle yeniden var oluruz
eriyip kaybolduğumuz yerde...
sesini duymadığım gün
yaşanmış değil
açan çiçek değil
öten kuş değil
yüzünü görmediğim gün
içimde yıldızlar sönük
güneşler güneş değil
seni sevmediğim gün
seni anmadığım gün
olacak iş değil...
her günüm seninle geçsin
o güneşe en yakın
kimsenin varamayacağı bir dağ başında
uçsuz bucaksız uzak denizlerde
insan ayağı değmemiş ormanlarda
uzaklarda, en uzaklarda
o gemilerin uğramadığı limanlarda
ışığım ol, alınyazım ol benim
vatanım ol, evim ol
yeter ki bir ömür boyu benim ol
her günüm seninle geçsin...
şiiriyle tanışarak kendilerine hayranı olduğum şair.
kimisi çocukluğuma, kimisi cahilliğime geldi.
kimisini ne istedigimi bilmeden sevdim,
kimisini kendimi bilmediğimden sevdim. büyüdügümü,olgunlaştıgımı hissettiğim zaman ise;
seni sevdim.
şimdi düşündügümde çocukluk işte diyorum,
gülüyorum..
aradaki farkda burada digerlerini çocukca seni kendim gibi seviyorum..
"yürek tarifi imkansız biçimde suskun
beynimi kemiren sorular var
uykusuz geçen gecem sabaha varmakta"
sabah ezanı okunmamış henüz,birazdan gün doğar.aralık camdan perdelerle sevişerek giriyor rüzgâr.
yatağında uyuyan kızımı seyrediyorum biraz,öyle saf öyle güzel ki, melek olduğuna yemin edebilirim.
daha in-cin top oynarken sokaklarda, yürüyüşe çıkıyorum.hava kapalı yine yağdı yağacak belli. beş dakika sonra emeline ulaşıyor yağmur,sırılsıklamım.hep böyle yapıyor
pabuçlarımı çıkarıyorum ,yollardan akan sulardan geçiyorum.
biri görecek ne diyecek diye de korkuyorum bir yandan.
sabah gazeteleri gelmemiş daha köşedeki büfeye ,gelmez elbette saat sabahım dördü.daha yoldadır mecmua dağıtım arabası.
fırıncı cevdet yeni çıkmış ekmekleri kasalara diziyor.
göz göze geliyoruz, manalı manalı bakıyor bana ; içinden "ne yapıyor bu çocuk yağmurda üstelik yalınayak" diye düşünüyor biliyorum. gülüyorum o da gülüyor.sudan çıkmış balık deyimi geliyor aklıma o an
bu sabah yağan yağmurda ruhumu yıkamak, dertleri bir kenara atıp arınmak istiyorum
günün ilk ışıklarının, kızıl damlara vurma vakti gelene kadar parke taşlı sokaklarda yürüyorum, yürüyorum, yürüyorum.bazen koltuk altımdan düşüyor iskarpinlerim yine gülüyorum "ya diyorum bunları ebedi giyecek bir ayağım olmasaydı."yaradan'a şükrediyorum.
yüzümden süzülen damlalar gözyaşlarımı saklıyor,istanbul'da yağmurlu sabahları seviyorum.
"ümit yaşar oğuzcan"