daha çocukken, ilkokulda gitmeye başladım ben bu meclislere.
çok eğlenceli, babacan, sevecen abiler amcalar vardı.hoşuma gidiyordu burada vakit geçirmek,sohbet etmek. hatta bana dini bilgiler ezberletip böyle kurtlu hilalli bi tişört vermişti bıyıklı kilolu bir amca.
sonra lisede de birkaç defa gittim.ama artık eğlenceli gidilesi bir yer değildi.
okuldan ne kadar sevmediğim kıro,kendini dayı sanan, polata, kosovalıya özenen öğrenci varsa ordaydı hepsi. gitmedim ondan sonra.
sonra üniversitede sınıf arkadaşım temsilci olduğu için onu kıramadım. iki üç defa daha gittim. bu sefer hiç hoşnut olmadım, gurur filan da duymadım.
zira çoğu din nedir,kitap nedir, niçin yaratıldık, niçin türk-islam ülküsünün peşinden koşuyoruz bilmeden "ya allah bismillah allahu ekber" diye bağırıyorlardı.
halbuki ne kadar doğru söylüyorlardı:allahu ekber.
ama onlar bunu hissettikleri için değil karşılarında duran reisleri öyle istediği için, belki de onun gözüne girmek için böyle bağırıyorlardı. günah almayım birçoğu cünuptu belki.
onlar bir sosyal kabul olarak görüyorlardı bunu.
işte böyle.
katkılarına gelince kolay kız tavlarsın, çevren olur, dayak az yer çok atarsın.
keşke özünü kavrayıp asıl nimetlerinden faydalansanız be ülkücü gençlik.
ben mi, ben vatanımı dinimi belki onlardan çok seviyorum.
bizim buradakiler -ayvalık- bir yaz mekanize olmuşlardı. korumak ve kollamak ayağından ellerinde telsizlerle dolanıyorlardı piyasa da. en azından bir tuşa basmayı ve sonra konuşmayı, sırayla konuşmayı falan öğrenmiş olmalılar. herşey sırayla şimidi ki tuş zamanı.
herhangi bir ilköğretim, lise, meslek yüksekokulu, üniversite kampüsü veya öğrenci yurdu gibi, öğrencilerin okuduğu/barındığı yerlere görevliler atarlar. örnek verecek olursak;
x öğrenci yurdu a blok 3. kat tuvaletleri reyisi
y kampüsü z bölümü başkanı
endüstri meslek lisesi 9. sınıflar başkanı sekreteri
filan.
sorumluluktur.
herhangi bir kavgada, ellerinde siyah tesbihleri hemen kumaş pantolonlarının yan ceplerinden birine atarlar. ve olaya müdahil olurlar.
kendilerini orasının namus bekçileri zannederler. "biz olmasaydık, burayı bog götürürdü hamua goyum!!11bir!!1" gibi cümleler ile mütevaziliklerini belli ederler.
mafya özentisi. kendi hoşuna gitmeyen şeyleri yapanlara düşman gözüyle bakmak, grubu toplayıp sevmediği çocuğu köşede dövmek.
bunlara söylencek söz kalabalıkta artistlik yapanın kuytuda özrü kabul olmaz.
bir katkı göremiyorum ben. kendini boşlukta hisseden genç arkadaş sosyal statü edinmek ve arkam sağlam diyebilmek için sığındığı mekandır ülkü ocakları. misyonu ve vizyonundan bu anlamda tamamıyle sapmıştır. ülkü ocağı çıkışlı olupta ülkücülüğün tanımını yapan kaç kişi vardır sorarım.
ülkücülüğü asıp kesme zanneden, kız arkadaş edinmede kızı ikna edemeyince tehdit edebilecek acizliğine düşen, kurtlar vadisini seyredip, uzun palto giyerek ülkeyi kurtaracağını zanneden, atatürk millyetçiliği yerine; kafatası ırkçılık yapan ve malesef körkörüne bir partiye bağlı kalmak kendini geliştirememek( partiye gönül verirsin ama lider ne derse baştakiler ne derse doğrudur diye kabul edersen analiz yapamazsan bu acizliktir kastım budur) ve buna benzer olumsuz izlenimlerim dışında günümüz ülkü ocaklarının misyon ve vizyonuna özüne dair yaptığı 5 çalışmayı sayabilecek varsa beri gelsin.
insanın en güzel örneklemesi kendisi olsa gerek;
türkçüyüm ama hayatımda hiç ülkü ocağına gitmedim.
damarlarımda taşıdığım kanı farketmem için ne bir ocağa ne de bir ocak başına ihtiyacım olmadı.
kavgalarımda, inançlarımı ve kendi gölgemi arkadaş edindim.
inançlarımda, atalarımın yüzyıllar ötesinden haykıran sesini klavuz edindim.
ayrıca;
ülkü ocaklarını dolduran onca insan, paylaşımlarında dürüst olsalardı, türk ün kendi ülkesinde çektiği eza bu kadar büyük olurmuydu?
Türk gençliğine kattıkları değil hazırdan yediklerinden bahsedilebilir. Yontulmamak konusunda direnç merkezidirler. Dünya kendi eksenleri etrafında döner. Allah korusun onlar olmaz ise vatan göçtü gitti. Türkeş 27 Mayıs da icat olmadan önce bunlar tedavüle girmemişlerdi.