içi boşaltılan kavramlardandır.
özün gür olmasını gerektirirken insanlıktan çıkanlar bile özgürlük adına hareket edebilmektedir.
ortada özün kalmamış be hey insan, özünü kaybetmişsin; özgür olduğunu hissetsen neye yarar.
daha da açmam gerekirse, ne zaman ki maddi anlamda kendi kendine yetecek konuma gelirsen; manevi anlamda ailenin, yakınlarının, sevdiklerinin dahi senin üzerinde etki yapamamasını sağlayacak karakterde olursan, özgürsündür.
özgürlük, sanıldığı kadar zor bir yol değil. olay yine bizlerde bitiyor.
52 yaşında basit bir ev hanımı deme ona
senin benim yapamadığımı yaptı o.
özgürlük nedir desen; komşuya gidebilmek derdi zamanında
yalnız sayılabilecek 2 çocuk annesi
baba mahsunu anne yoksunu kendi halinde bir kadındı alsında.
sonra bir gün ısrar üstüne gitti oraya
senin benin beğenemediğim küçük kumlaya
suyu tuzlu, havası paslı, insanı yaşlı dediğimiz kumlaya.
2gün konuşmadı kimseyle ama sen yine de 52 yaşında basit bir ev hanımı deme ona
hayatında ilk kez gördüğü denize beline kadar girebildi belki de
nutku tutulmuş 2 gün konuşamamıştı gördüğü güzellik karşısında.
orda anladım ki saf olmak yaş değil başla alakalı aslında.
anladım ki "bu deniz taa oraya kadar mı bitmez mi?" sorusunda gizli huzuru çocukça
52 yaşında basit bir ev hanımı deme ona
senin benim yapamadığı yaptı o.
kafasındaki özgürlük tanımını yeniden yapılandırdı o.
52yıldır aradığı huzuru senin benim yüzüne bakmadığımız
suyu kirli, havası irinli, insanı cinli dediğimiz kumlada bulabildi o.
sen ben paris beğenmezken çakıl taşlı kumsalda huzurluydu o.
hem kazanılması hem de sonrasında yaşatılması en zor duygudur. özgürlüğün peşinde koşmak bir ömür gerektirir bazen. kazandığında ise keyfini çıkarmak için bir o kadar daha ömür lazım gelir. var mıdır ki o kadar yılımız önümüzde? insanın en özgür anı ne zamandır acaba hep düşünmüşümdür? bin küsur gündür tutuklu olarak yargılanan mustafa balbay'a sormak lazım bunu belki de. ya da tuncay özkan'a özgürlüğün ne demek olduğunu anlatsınlar diye bize. mavi gökyüzünü görmek ya da derin derin soluyarak yürümek sokaklarında sevdiğin şehrin. hayalet'in dediği gibi "bizim sizden tek farkımız daha geniş alanlarda yürüyebiliyor oluşumuz." ama kenara çekilip şöyle bir bakınca herkes sıkışmış kalmış bu hayatta aslında. dersin ki kanatlarım olsa, güneşe doğru uçsam, gökyüzünde süzülsem, herkesten uzak ve kendimce. aynen ikarus gibi. önemli olan başarmak mıdır sonunda? yoksa uçmak mı? yine de yorucu olsa gerek. velhasıl özgürlük yorucudur.
özgürlük, insanlar tarafından tanımlanırken yine sınırlanan bir olgu aslında misal kimi insan için saatlerce kanepede oturmak özgürlükken kimi insan için kendine ait hiçbir şey olmamasıdır, kimisi için hızlıca koşabilmekken, kimisi için ne biliyim sekerek yürümektir ya da canı istediğinde bi eylemi sonlandırabilmesidir. bize imkansız geldiği için kuşlardan ilham alırız halbuki onların da özgürlüğü değil zorunluluğudur uçmak. özgürlük varsa uçmak niye.