an gelir de
gözlerinizi kapattığınızda görmeye, kulaklarınızı tıkadığınızda duymaya, kalbinizi sımsıkı örttüğünüzde sevmeye devam ediyorsanız ve bunu aslında yaşamak istemiyorsanız ölmeyi istersiniz. aslında ölümün; bunları sonsuza kadar yaşamak olduğunu unutmamak gerekir.
herhangi bir amacın kalmadığı andır.
uyanmak ıstemezsın sabahları önceleri...
zaman zaman ne işim varlar başlar rutin hayatında.ne işim var benım burda -bununla'larla.
sonraları alışırsın nefes almak için almaya sanki.yapmak için yapışlardır hissettiğin.
kaçasın gelir her zaman gördüklerinden,gidesin gelir her zaman olduğun yerden/yerlerden.
aşk-meşk 'te yoksa kıyında,köşende ve hatta teğetinde.
yahut en sevdiğini kaybettiysen
hayallerinde gerçekleşmediyse bir türlü
olduramadıysan en çok olsun diye dilediklerini
huzursa an için özlediğin tek şey
ı ıh ölmek istemek değil yeniden dirilmektir aslolan .
insanın akdinden vazgeçişidir. insanoğlu doğası gereği kaypak olduğu için sözünden vazgeçenler bunu okuyup da ne akdi ya diyecektir...
(bkz: kalu bela)
bir çok kişi aşk acısından dolayı böyle düşündüğünü söyler. ama bu sadece aciz ve aptal insanların düşünceleridir.
her insan hayatında çok kötü günler geçirebilir. hatta başka insanların gülümsediklerini gördüğünde bile mutsuzluğunun arttığını görecek kadar kötü günler geçirebilir. uzun zaman sürer mutsuzluk. hiç bitmemecesine.
sonra zaman geçer. kötü günlerin geçtiğini farketmez bile insan. mutsuzluk ben gidiyorum demeden yavaş yavaş sıyrılır hayattan. yerini başka bir şeye bırakır. işte mutsuzluğun yerine geçen şey mutluluktur aslında. bir çok kişi farketmez, farketse de itiraf etmek istemez.
kötü günlerden sonra saf yaşam kalır. güzel bir yemek yemenin verdiği haz, güneşli bir günde yürürken gökyüzüne bakarak nefes almanın verdiği huzur, aptal bir espriye gülmek...
herkes kötü günler geçirir ve en kötüsünü yaşadığını sanar. ta ki başkalarının acılarını görene kadar.
hastahanede sıradan bir göz muayenesi için sıra beklerken yanında oturan tombul yaşlı teyzenin ya da muhabbet eden iki yaşlı dedenin konuşmalarına şahit olursan mutlaka duyarsın dünyada senden daha çok acı çeken ve hala yaşayan insanların olduğunu.
telafisi olmayan tek acı ölümken insan nasıl olur da aptalca sebeplerden dolayı ölmeyi ister ki?
ölünce sevdiği kişinin mezarı başında ağlayarak pişman olduğunu söylemesini hayal eder. tek olacak olan buymuş gibi!
ama asıl olacak olan; geride acılı bir aile bırakmaktır. dandik bir sebepten dolayı kızının/oğlunun kendi canına kıydığını bilen bir aile...
bu gün gazetelerde sbs yüzünden kendini öldüren minik canların haberini okurken hepimizin içinden geçen aynıyken; (iyi bir liseye girememk, üniversiteyi kazanamamak kimin umurunda? dünyada kaç milyon nüfus ilk okula gidemeden de olsa hayatını iyi bir şekilde devam ettirebiliyor.) kendi sebeplerimiz neden daha uygun oluyor ölmek için?
2 kolu 2 ayağı olmadığı halde mutlu olan insanlar var. nasıl mutlu olabiliyorlar onlar? senin o çok önemli aşk acından daha çok mutsuz olmaya sebebi varken.
daha da nasıl anlatabilirim bilmiyorum. eğer şu anda boş vaktin var diye sözlüğe girip bu yazıyı okuyorsan kardeş, ölmek için hiç bir sebebin yok senin!
haktır. öleyim bakın, öleyim diyorum. hem saprofitlerinizin karnını doyurmuş olurum hem toprağınıza humus olurum. bakın az bana; ölürken bile yaşayan canlıları düşünüyorum. az bi yardımcı olun. allah için. allah'ın adını verdim bak.
ölmekle bayılmayı karıştıran genç insan kişisinin geçici isteğidir. ölüm hakkında bir fikri yoktur. sevgiliden ayrılmak , işten atılmak , kredi kartı borcunu ödeyememek onun için yeterli bir sebeptir. işin aslı hiç öyle olmayan durumdur. ölüm sadece söylerken kolaydır ona. vs. vs.
hayatta kalma güdüsünün "hop birader nereye?" demesiyle ölmek istemek cevap verir "yaşamak istemiyorum ki amınakoyim ya bu ne biçim bi alem ne biçim bi evren" sonra hayatta kalma güdüsü tokadı bi yapıştırır "kes lan yaşayacaksın yoksa daşşaklarını keserim totoş" ve akabinde ölmek istemek iptal olur, boyun eğer. kişi yaşamını sürdürür.