Kedilerin dort ayaklarinin ustune dusemedigini kanitlamaya calismak. Buyuk bir siddetle atardik asagiya, Dort ayaginin ustune dustugunde de sinirlenmek cabasidir.
ikinci kattan aşağıdaki arabalara elma,muz kabukları fırlatmak.eğer araba
durursa ve içinden birisi inerse,bilin ki "saklanma" vaktiniz gelmiştir.
eğer alt katta oturuyorsanız eğlence adresi bu kez sokaktan geçen insanlardır.
yan odadan "teyzee geliyoooor" sesiyle pencerenin yanına pusu kurulur ve "TEYZEEEEEEEEE" şeklinde yüksek desibelli bir ses çıkarılarak teyzenin
kalpten gitmesi amaçlanır.
misafirlik dönüşü; "sen bizim kızımız ol" teklifini ciddi ciddi düşünmek ve bir kaç gün o teklif eden insanlarda kalmak.
anne baba arasa da eve gitmemek.
kapıcı dairesi boş diye camını kırmak.
uzaktan kumandalı arabanın pili yok diye kablosunu kesmek. *
bisiklet bozuldu diye karşı sitenin altında bırakıp eve gelmek.
bodrumdaki apartman çocuklarının bisikletlerinin tekerlerini indirmek.
ütünün altını ellemek.
mutfaktaki masaörtüsünü yakıp salona oturup ağlamak. biri niye ağlıyorsun diye sorana kadar söylememek.
evde anne-babaya küsünce küçük bir bohça hazırlayıp evi terketmek.genelde babaanneye yada amcaya kaçılır.arkadan anne yada baba geldiğinde divanların altına yada yüklüğe saklanılır.bide sıkı sıkı tembihlenir "babam gelirse ben burada yokum tamam mı babaanne,ama sakın söyleme küserim bak" diye. de gidi günler de.
Eti pufun şeffaf ambalajı ile kara sinek yakalanır. Bir başka eti puf kutusu, hapishane gibi kullanılır. Yakalanan sinek, ambalajın bir tarafının hafifçe kaldırılması ile bir merkezde toplanır. Bu esnada diğer üç taraf parmaklarla örtülerek açılan koridordan hapishaneye intikal tamamlanır.
işte sinek toplama yarışımız.
bu hikaye şahsım çok çok küçükken yaşanmıştır. gerçek kişi ya da kuruluşlarla alakası olsa da en fazla gülüp geçiniz, şu an o küçük çocuk büyüdü. aslında çok zekiyim ben, herkes bilsin yani. (bkz: rockçı serpil)
neyse küçüğüz işte. okula gidiyorum. o sıralar sınıfımıza fransadan türkiyeye kesin dönüş yapmış olan bir ailenin evladı geldi. artık bizimle aynı okulda okuyacak, aynı sınıfta. tabi çevresinde çember oluşturduk. soruyoruz aklımıza takılan, takılmayan ne varsa.
kız hem türkçe hem de fransızca biliyor. biz de paso soruyoruz; "kalemin fransızcası ne?", "silginini fransızcası ne?", "bokun fransızcası ne?". ne işimize yarayacaksa bu bilgi.
neyse ben gaza geldim heralde o dahiyane sorumu sordum; "sewimsiz* in fransızcası ne?"
kız dumur oldu ama ben ısrarcıyım. ismimin bir özel isim olduğunu ve fransızcasının tabiki olmayacağını kıt olan aklım bir türlü almıyor. kız bana "isminin fransızcası olmaz, şöyle böyle" diye açıklıyor ama yok ikna edemiyor. sonra iyice batıyorum, sanıyorum ki benim adımın fransızcasını bilmiyor ve diyorum ki "peki o zaman senin adının fransızcası ne?".
akşama kadar bu gıcık soruları sordum ve tabiki yanıt alamadım. sonra kabullendim durumu, içime ağladım.
misafirliğe gelmişlerdi.oturdular baya. Çay içildi,meyve yendi. Kalkmaya niyetlendiler. misafirin küçük çocuğu: anne getirdiğimiz baklavalardan yemedik ama dedi. Bi an güldük ama annesi çok utanmıştı napsın kadıncağız.