tanrı siyah, upuzun bir minare sanıyordum. kızdığında şerefeden üzerime eğilecek, mutluyken ise hiçbir şekilde mutlu olduğunu anlayamadığım bir kara minare.
süleyman Demirel'in yani doğru yol partisi'nin seçim bürolarında "baba'nın yeri" yazardı. çocukken orayı hakkaten babamın yeri sanıp, o'nu aradığım olurdu.
işte siyaset böyle çocukca böyle anlamsız bir şey.
küçükken ablamla cevizli' de oturduğumuz evin penceresinden evlerin ışıklarını seyrederdik. ne kadar çok ev , ne kadar çok hikaye var derdim. tüm aileleri mutlu sanardım. anne/baba/ çocuk mutlu mesut yaşar giderler sanardım. ta ki babam evi terkedene kadar. sessiz sedasız bir şeyler bitmişti ama ben anlamamıştım. o zaman hiç birşeyin göründüğü gibi olmadığını anlamıştım.
minareleri allah sanırdım. köydeki minarenin allah olduğunu düşünürdüm. hatta hala hatırlarım küçükken rüyamda minare görmüştüm, artık aklıma nasıl yerleştiyse.
Gerçekten leyleklerin getirdiğini sanardım, bi de yenilen yemeklerin midede kum gibi kalıp böylece hamile kalındığını, allahın arapça allah yazısına benzediğini.