sadece çarşamba günü çarşıya çıkılacağına inanırdım. hadi pazar günü pazara çıkılacağına inanmak neyse. sanırım "ç" lerden bağlantı kurmuşum o yaşta.**
çok eskiden küçük bir ilçede yaşıyorduk. kapımıza sürekli uzun boylu bir dilenci amca gelirdi, annem de para veya babamın giymediği kıyafetlerini verirdi o amcaya. annem bir gün "o adam senin baban" diye kandırmıştı beni. yaş da 4 mü 5 mi ne. gel de inanma.
küçükken filmlerde başka birinin yerine seslendirme yapılabildiğini ilk öğrendiğimde o seslendirilen kişinin fısıldadığını diğerinin de onun yerine konuştuğunu sanırdım.
voltran oluşturan robot haline gelen çizgi filmlerin etkisiyle tanrıyı demirden devasa boyutlarda bir varlık sanıyordum.
ay dedeyi gerçekten sakalları falan olan beyaz saçlı nur yüzlü bir dede sanıyordum.
bir de kardeşimin bir melek olduğunu sanıyordum. büyüyünce anladım ki adam cehennem zebanisiymiş.
çok iyi hatırlıyorum, reklamda gördüğüm sanal bebeği isteyince 'öyle şeylerle oynayan çocukların sabah kalkınca saçları dimdik olur' demişti annem.
(bkz: senden çıkacağıma taştan çıkaydım)
askerliğini havacı olarak yapan bir babanın oğlu olarak, babanın uçağa yaslanmış pozu olan fotoğrafına bakıp 5 yaşına kadar o uçağı babasının sanmak. 8 yaşına geldiğinde ise aile ilk arabası olan 78 model Renault 12'yi aldığında hayatın o kadarda tatlı olmadığını anlamak.