hebebebe diye birşeye inanıyordum ben. abimin kıçından uydurduğu, beni korkutmak için ödümü sidiğime karıştıran birşeydi hebebe benim için. baya bir 8 yaşıma kadar hebebebe diye bir yaratığın varlığına inanmıştım resmen.
sonraları aile meclisi toplanıp hebebebe nin hiç bir zaman gelmeyeceğini, böyle birşeyin olmadığını söylediklerinde entresandır çok üzülmüştüm. hatta bazen iç çekerim hala "keşke hebebebe diye birşey olsaydı" diye...
işlek bir caddedeki köşede bir karton kutunun içinde yaşayabileceğimi sanmak.
o anki hayalimde resmettiğim yaşam tarzı hala gözümün önünde. çok ciddi düşünmüşüm bunu.
açıklama: "baba" demeye başladğımdan beri film izlerim. izlediğim bazı filmlerde new york'un fakir bölgelerinde bu şekilde yaşamaya çalışan insanlar vardı. niyeyse özenirdim onlara. sonrasında böyle inançlar falan.
televizyonda haberlerdeki görüntülerde polis kamerası yazardı ya bazen ekranın sağ üst köşesinde, ben o kamerayı bütün olarak düşünürdüm, polis kamerası diye ayrı bir kamera çeşidi var sanardım. can-ı gönülden de inanırdım lan!
+baba
- efendim çüklü.*
+ biz nasıl taşıncaz şimdi.
-oğlum ben şimdi eşyaları toplucam, onları kamyona doldurucam, evi kamyonun üstüne koyucam. kamyonu da sırtıma alıcam gidicez.
+ babaaa sen çok güçlüsün demiii?
- evet çüklüm.
çocukken inandığım abuk subuk bir şey söyleyeceğim ama gülmek, dalga geçmek yok. tamam mı? söz verin. daha öncede bir entryde yazmıştım ama dalga geçmişlerdi. adı üstünde çocuğum oysaki.
küçükken yabancı film izlediğimde dublaj olayından bihaber ben yabancı oyuncuların sadece dudak kıpırdattığına, kamerenın görmediği alanlarda gizlenen türklerinde replikleri söylediğine inanırdım. ama çocuktum işte. şimdi sıkıyorsa inandırsınlar buna beni. yer miyim? yemem. eskidendi o. hey gidi...
"yerlere tükürme. çünkü o tükürdüklerin geri ağzına geliyor" diye laf ederlerdi küçükken. tabi o zaman buharlaşıcak falan hikayesini bilmiyoruz. ne zaman yere tükürecek olsam, tükürüp hemen kafamı başka tarafa çevirip, hızlı hızlı uzaklaşırdım tekrar ağzıma girmesin diye. tükürüğümden kaçarak geçti yani çocukluğum.
bi keresinde tabağımın tamamını bitirememiştim. ardından ateşlenmiştim. annem ' bak yemedin arkandan ağladı' dedi. ve ben buna fütürsuz inandım. bu büyük tesadüf sayesinde artık tabağıma daha az yemek koyar oldum.
kuzenimle el kızartmaca oynarken halamın uydurduğu bir yalan vardı. ellerinize vurmayın, ellerinizden beyin damarları geçiyor. evet abuk subuk inandık ve senelerce oynamadık.