ekonomik krizde olmamızdan, dünyanın en büyük ayçiçek ve ayçiçek yapı ithalatçısı olmamızdan, rusya limanlarında 30 gemi ayçiçek yağımızın bağlı olmasından bağımsız olarak ele almak istediğim tarihi gerçek...
evet, ayçiçeği ve ayçiçek yağı tarihsel süreçte türk kültüründe yeri olmayan nebati bir ürün...
ayçiçeğinin anavatanı orta amerika'dır. (meksika).
ve 15. yüzyılın sonlarında ayçiçek bitkisi avrupa'ya ispanyollar tarafından getirilmiş.
18. yüzyıla kadar avrupa'da ayçiçeği bir süs bitkisi olarak kullanılmış.
yani kimse ne çekirdeğini çitlemiş, ne de yağını çıkarmış.
avrupa'da ayçiçeğinden ayçiçek yağı üretiminin ilk patentini 18. yüzyılda ingiliz bumyan adlı bir şirket almış, almış almasına ama bu işten pek para kazanamamış...
neden sonra ingiliz bumyan şirketine ait ayçiçek yağı patenti, 20. yüzyılın başında rockefeller foundation'a geçmiş ve ayçiçek bitkisi geniş alanlara ekilmeye ve hem yem yapımında hem de yağ elde etmede kullanılmaya başlanmış...
eski türkler daha ziyade hayvansal yağları kullanırdı. (tereyağ vb).
batı ile ilişki kurdukça ve türkler ortadoğu ve anadolu'ya yerleştikten sonra zeytinyağı ile tanıştılar.
ayçiçeği ile ilk tanışmamız çok ilginçtir.
19. yüzyılda bir flemenk keferesi ayçiçeğini bir süs bitkisi olarak istanbul'a getirmiş, sarayın bahçesine dikmiştir, tabi bunun karşılığında da padişah ve halife efendimiz hazretlerinden o güne değin çok isteyip de avrupa'ya götüremedikleri bir cins lale soğanı tohumunu almıştır...
neyse, 19. yüzyılda sarayın bahçesine dikilen ayçiçeği süs bitkisi kısa süre içinde soldu ve yok oldu tabi. bir daha bu nebatatın ismini dahi anan olmadı uzun yıllar boyunca.
ta ki 1950'nin başına kadar...
marshall planı doğrultusunda amerikalı müttefiklerimiz bir kez daha ayçiçeğini getirdiler ülkemize.
ama bu kez bir gıda bitkisi olarak.
50'li yıllarda gelen bulgaristan muhacirleri, bulgaristan'dan bildikleri bu bitkiyi trakya'da tarlalarda yetiştirmeye ve bundan yağ elde etmeye başladılar.
böylece türkiye, ayçiçeği ve ayçiçek yağı ile tanışmış oldu.
ve sadece 60-70 sene önce hiç bilmediğimiz, hiç ekmediğimiz, hiç yemediğimiz bir şeye bugün muhtaç olduk, hatta dünyanın en büyük ithalatçısı konumuna geldik.
(bkz: türkiye dünyanın en büyük ayçiçek ithalatçısıdır)
ne demiş akp'nin kurucusu olan amerikalı?
"petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz..."(henry kissinger-abd eski dışişleri bakanı)
hayat ne garip değil mi gençler?
atalarımızın hiç bilmediği bir gıda maddesine bugün bizler muhtacız.
işte gıdayı kontrol edenler, insanları da kontrol ediyorlar...
reis putin ile görüşmüş, bizim 30 gemi yağ yola çıkmış...o halde oyum akepeye...
üzerinde arapça yazılar olan bu reklam panosu, konya ovasında tarım ve hayvancılık yapan yahut yapmayı düşünen suriyelileri hedef almış, onlara reklam yapıyor.
konya ovasında tarım yapacak suriyeli çiftçiler için tarım aletleri reklamı...
suriyelilere verilecek tarım kredi kooperatifi desteklerinin içinde şüphesiz ki tarım aletleri desteği de var.
kendi çiftçimize haciz, suriyeli çiftçiye destek.
hala anlamıyorsunuz değil mi bunun ne muazzam bir demografik işgal hareketi olduğunu?
tarımı kontrol eden gıdayı da kontrol eder, gıdayı kontrol eden tüm ülkeyi kontrol eder.
bakınız fetö'nün kurucusu, yeşil kuşak projesinin mimarı, akp'nin fikir babası henry kissinger'in de buna benzer bir sözü var.
"petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz..."
gördüğünüz gibi, ülkemizin maruz kaldığı mülteci işgali, dünden bugüne olan bir şey değil, yıllar öncesinden planlanan bir işgal hareketi.
yani suriyeliler ülkemize gayet planlı programlı bir şekilde demografik işgal için sokuldu...
yüzölçümü sadece 33.800 kilometrekare olan moldova, dünyanın en büyük ayçiçek ihracatçısı.
yüzölçümü 784.000 kilometrekare olan ve moldova'dan 23 kat daha büyük olan türkiye ise dünyanın en büyük ayçiçeği ithalatçısı...
ülkemizin yağ ihtiyacının en önemli bölümü ayçiçek yağı ve bu ayçiçek yağı talebini karşılamak için çoğunlukla dışa bağımlıyız ve de dünyanın en büyük ithalatçısı durumundayız...
evet, ayçiçeği ekim alanlarımız(tarım bakanlığına göre) her sene artıyor, lakin buna paralel olarak nüfus da hızla artıyor ve ayçiçek talebi de artıyor, ayçiçek arz talep dengesi ise hiç değişmiyor ve ithalat her geçen yıl daha da artıyor.
oysa ki bugün karşı karşıya kaldığımız ayçiçek yağı krizi ile ilgili uzun zamandır uzmanlar uyarı yapıyorlar.
son olarak bitkisel yağ sanayicileri derneği, türkiye'nin sadece 1 aylık yağ stoğunun kaldığını açıkladı ve şayet ukrayna ve rus limanlarındaki gemilerimizi getiremezsek büyük bir krizle karşı karşıya kalacağız.
(bkz: bitkisel yağ sanayicilerinin yağ stoğu açıklaması)
işte yanlış politikalar sonrası geldiğimiz nokta budur.
türkiye dünyanın en büyük ayçiçeği ve ayçiçek yağı ithalatçısıdır.
açıklamada; "şayet rusya'nın kontrolündeki limanlardan yağ sevkiyatı yapamazsak elimizdeki stoklar ile ancak nisan ayını görürüz" diyor yağ sanayicileri derneği.
tabi akp'lilerin hiç umurunda değildir bu açıklama.
dünyada tarım ve hayvancılık olarak kendi kendine yetebilen ülkelerden biriyken, dünyanın en büyük tarım ithalatçısı konumuna geldik akp'nin vizyoner(!) politikaları sayesinde.
şu an dünyanın en büyük ayçiçek yağı ithalatçısıyız. (dünya ayçiçek ithalatının 1/3'ünü türkiye tek başına yapıyor o kadar aciz durumdayız)
dünyanın en büyük ayçiçeği ithalatçısı olarak, yakında yağsız kalma tehlikesiyle karşı karşıyayız.
ülkemizin beka sorunu haline gelen mültecileri, geri göndermek yerine, onları türkiye'de kalıcı olmaya teşvik etmek için hazırlanan destek, daha doğrusu ihanet projesidir.
tehlikenin farkında mısınız?
bir yandan zengin araplar konut ve arazi alarak vatandaş yapılırken, diğer yandan mülteciler de köylere yerleştirilip, onlara tarım arazileri ve tarımsal destekler verilerek demografik işgal adeta teşvik ediliyor.
görüldüğü gibi, sadece akp hükümeti değil, dünya bankası ve avrupa birliği de bu projeyi destekliyor.
neden?
çünkü suriyeliler türkiye'ye iyice yerleşsinler, kalıcı olsunlar, avrupa'nın başına bela olmasınlar.
türkiye toprakları son derece büyük, suriyeliler bu topraklara pekala yerleşebilir.
önce şehirlere göçü teşvik ederek köylerimizi boşalttınız. tarım arazilerimizi işlenmez hale getirdiniz, elde kalan bir avuç çiftçinin maliyetlerini her gün arttırarak onları da toprağını ekemez hale getirdiniz.
şimdi bizim köylerimize, bizim tarım arazilerimize mültecileri konuşlandıracaksınız ve bunun için de destek projeleri ortaya koyuyorsunuz.
şüphesiz ki şimdi bütün foncular ballandıra ballandıra bu projeyi destekleyecekler ve bunun karşılığında fonlanmaya devam edeceklerdir.
bu proje demografik işgalin son halkasıdır.
suriye'de savaş sona ermiştir ve suriyeliler ülkelerine gönderilmelidir, ama buna rağmen bunlar türk topraklarında kalıcı hale getirilmeye çalışılmaktadır.
türk topraklarının ve tarım arazilerinin mültecilere verilmesi, türk tarımında mültecilerin başat aktör olması kabul edilemez.
bu ihanet projesine müsade etmeyelim, sesimizi yükseltip bu kahpe işgal planına dur diyelim arkadaşlar...
günlerdir bir ayçiçek yağı mevzusudur konuşuyoruz. piyasada ayçiçek yağının aşırı zamlanması gündemimizin birinci konusu.
hal böyle olunca da ben de bu ülkenin bir vatandaşı ve de tüketici olarak ayçiçek yağı mevzusunu araştırmaya karar verdim.
ayçiçek yağı nedir, nerede yetişir, ülkemizde durum nedir, neden fiyatı ciddi bir şekilde artmaktadır, bu işin sorumlusu kim ya da kimlerdir araştırdım...
yazı biraz uzun olacak, ama bilal'e anlatır gibi anlatmak istiyorum, şimdiden kusura bakmayın.
hazırsanız başlayalım...
ayçiçek yağı nedir?
ayçiçek yağı, ayçiçeği adlı bitkiden elde edilir.
ayçiçeğinin anavatanı orta amerika'dır. (meksika).
ve 15. yüzyılın sonlarında ayçiçek bitkisi avrupa'ya ispanyollar tarafından getirilmiş.
18. yüzyıla kadar avrupa'da ayçiçeği bir süs bitkisi olarak kullanılmış.
yani kimse ne çekirdeğini çitlemiş, ne de yağını çıkarmış.
neden sonra ayçiçek bitkisi geniş alanlara ekilmeye ve hem yem yapımında hem de yağ elde etmede kullanılmaya başlanmış...
ayçiçeği bitkisi, sağlam bir kök sistemine sahip olması sebebiyle, her türlü arazide yetiştirilebilir, lakin su tutabilen topraklarda daha iyi verim alınabilir.
ülkemizde ayçiçeği tarımı hemen her bölgemizde yapılmakla beraber, en çok marmara bölgesinde(özellikle trakya) yapılmaktadır.
ülkemiz toprakları her ne kadar ayçiçek tarımına elverişli olsa da, ülkemizde yetiştirilen ayçiçeği, ülkemizin ihtiyacı olan ayçiçek yağı talebini karşılayamamakta, ülkemiz bu yüzden ayçiçek ve ayçiçekyağı ithalatçısı bir ülke konumundadır.
türkiye'nin yıllık yağ tüketim ihtiyacı yaklaşık 1 milyon tondur.
bu ihtiyacın 10 bin tonu (yüzde 1) hayvansal yağlardan, geri kalanı da bitkisel yağlardan karşılanmaktadır.
bitkisel yağlarda ise en büyük pay yıllık ortalama 600-700 bin ton ile ayçiçek yağıdır.
şimdi, ülkemizin yıllık ayçiçek yağı ihtiyacı 600-700 bin ton.
peki yıllık ayçiçek yağı üretim miktarımız nedir?
kaba hesapla 3 ton ayçiçeğinden ortalama 1 ton yağ elde edildiğini dikkate alırsak, türkiye'nin yıllık ayçiçek yağı üretiminin 700 bin ton civarında olması gerekir, lakin ülkemizin yıllık 600 bin ton ayçiçek yağı ihtiyacının yarısından fazlası ithalat ile karşılanıyor.
yüzölçümü sadece 33.800 kilometrekare olan moldova, dünyanın en büyük ayçiçek ihracatçısı.
yüzölçümü 784.000 kilometrekare olan ve moldova'dan 23 kat daha büyük olan türkiye ise dünyanın en büyük ayçiçeği ithalatçısı...
bu arada, yine ülkemizden 20 kat küçük hollanda'nın 2020 yılında yapmış olduğu tarım ürünleri ihracatı tam 128.2 milyar dolar olmuş.
ülkemizin yağ ihtiyacının en önemli bölümü ayçiçek yağı ve bu ayçiçek yağı talebini karşılamak için çoğunlukla dışa bağımlıyız ve de dünyanın en büyük ithalatçısı durumundayız...
evet, ayçiçeği ekim alanlarımız(tarım bakanlığına göre) her sene artıyor, lakin buna paralel olarak nüfus da hızla artıyor ve ayçiçek talebi de artıyor, ayçiçek arz talep dengesi ise hiç değişmiyor ve ithalat her geçen yıl daha da artıyor.
oysa ki bugün karşı karşıya kaldığımız ayçiçek yağı krizi ile ilgili uzun zamandır uzmanlar uyarı yapıyorlar.
örneğin sektörün en büyüğü olan trakya birlik'in hazırladığı rapora göre türkiye'nin 2020 yılında ayçiçek üretimi yüzde 20 azalmış, ama tüik ve tarım bakanlığının verilerine göre ise bir azalma yok, bilakis ayçiçek üretiminde artış var.
piyasada yağlık ayçiçeği üretimi düşünce, pandemi sebebiyle ithalatta da sıkıntı yaşanmaya başlanınca ve ayçiçeği kıymete binince, üreticiler ayçiçeği alım fiyatlarını yükselttiler.
ayçiçeği alım fiyatlarının yükselmesi ile birlikte, cebinde parası olan, ama ayçiçek yağı üreticisi olmayan kişiler de ayçiçeği almaya ve bunları lisanslı depolarda stoklamaya ve fiyatların daha da yükselmesini beklemeye başladılar.
bu kanun ile birlikte, cebinde parası olan stokçular, piyasadan mal toplamaya teşvik edildi. dönem dönem bazı ürün ve hammaddelerde yaşanan sıkıntıları sebeplerinden biri de işte bu stokçuluğun önünü açan kanundur.
bakmayın siz siyasetçilerin mikrofonu gördüklerinde stokçuları azarlamasına.
stokçuları stok yapmaya, piyasadan mal toplayıp fiyat arttırmaya yönelik kanunları kim çıkarıyor? biz mi çıkarıyoruz? tabi ki siyasetçiler çıkarıyor.
ama halkımız bunları bilsin işte.
stokçuları kim koruyor, kimler stok yapmaları için kanunen teşvik ediliyor görsün herkes...
şimdi, görünen köy kılavuz istemez.
ayçiçek üretiminde, dolayısıyla da ayçiçek yağı üretiminde bariz bir düşüş var.
bu konuda ithalata bağlıyız, ama pandemi dolayısıyla da ithalat yapamıyoruz.
ülke olarak bu konuda stokçuların eline bırakıldık, kucağa oturtulduk resmen.
evet, belki pandemi bitince işler normale dönecek.
ama bizim bu konuda ithalata bağımlılığı bitirmemiz gerekir.
devlet bunun için gerekli önlemleri alıyor mu?
almıyor...ama almalı, almak zorunda...
örneğin çifçi destekleri...
çiftçi tabi ki keyfi olarak terk etmiyor tarlasını.
yeterince kazanmıyor, emeğinin karşılığını alamıyor, ürünü para etmiyor, çiftçi o yüzden terk ediyor tarlasını.
bu kanunun 21. maddesi devletin çiftçiye vermesi gereken yasal desteği net bir şekilde belirtmiş.
21. madde diyor ki; tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.
yani tarım kanunu diyor ki, milli gelirinin en az yüzde 1'ini tarımı desteklemek için kullanacaksın.
mecbursun.
peki hükümet, yasal zorunluluğu olan milli gelirin en az yüzde 1'ini çiftçiye destek olarak veriyor mu?
2019 yılında milli gelirimiz 4 trilyon 280 milyar türk lirası olarak açıklanmış.
buna göre, 2020 yılında çiftçimize verilmesi gereken destek, bu yukarıdaki rakamın yüzde 1'inden az olamaz.
yani çiftçiye verilmesi gereken minimum destek 42.8 milyar türk lirası olmak zorunda.
peki hükümet ne kadar destek ödemesi yapmış çiftçiye?
yani hükümet, çiftçiye yapması gereken zorunlu desteğin sadece yarısını yapmış.
yasal zorunluluk olan desteği alamayan çiftçi bir de bunun üzerine yüzde 100'e yakın maliyet artışlarıyla karşılaştı geçtiğimiz dönemde.
şimdi bu çiftçi nasıl tarlasını eksin, biçsin, üretim yapsın?
tekrar dönelim ayçiçek yağına.
şimdi ülke olarak ayçiçek yağında öncelikle dışa bağımlılıktan kurtulmak zorundayız.
bunun için yegane çare üretimi arttırmak.
üretimi arttırmak için de çiftçinin tarlasını ekmesini sağlamak zorundayız.
hükümete sorsanız tarım politikaları on numara beş yıldız. ama hem çiftçi, hem tüketici şikayetçi ve de fiyatlar yüksek ise fazla zorlamanın bir alemi yok.
türkiye olarak topyekün bir tarım devrimi yapmak zorundayız.
aksi halde bu iş sadece ayçiçek yağı ile sınırlı kalmayacak. bu işin sonunda bizi bekleyen tehlike kıtlık ve açlık...
yani hükümet, pamuk üreticisine destek verip kendi pamuğumuzu üretmek yerine, pamuğu akdeniz'de ve ege'de gırtlak gırtlağa geldiğimiz yunanistan'dan ithal ediyor.
yunanistan'dan yılda 200 milyon dolarlık pamuk ithalatı yapıyoruz.
ayrıca yine yunanistan'dan buğday vb başka tarım ürünleri de ithal ediyoruz.
yunanistan'dan sırf tarım ürünleri ithalatımız yıllık 450 milyon dolar civarında.
yani akp, düşman olarak gördüğü yunanistan'a kendi eliyle dolar gönderiyor. düşmanının kalkınmasına, silah alımına yardımcı oluyor bu vesileyle...
pamuk yahu pamuk...
türkiye dünyanın en büyük 10 pamuk üreticisi arasındaydı bir dönem.
ama çiftçiye destek verilmemesi ve maliyetlerin artması, ayrıca tarım arazilerinin yok edilmesi ile pamuk üretimimiz yarı yarıya düştü. hal böyle olunca da pamukta ithalatçı ülke haline geldik.
(bkz: türkiye de tarım alanlarının yüzde 32 azalması/#43491219)
çiftçi bir anayasal zorunluluk olan tarımsal destekleri tam olarak alamıyor yıllardır. hükümet şu kadar destek verdik, bu nkadar destek verdik diye üfürüyor, ama yalan...
hükümetin verdiği destek, yasada belirtilen verilmesi gereken desteğin anca yarısı.
(bkz: devletin tarıma verdiği destek/#40505134)
çiftçilerin hakları yıllardır gasp ediliyor.
bunun üzerine bir de maliyetlerin artması ile çiftçi tarlasını ekemiyor, üretim yapamıyor. sonuçta türkiye tarımsal alanda ithalata mahkum kalıyor.
--- spoiler ---
türkiye'nin lif pamuk ithalatının yüzde 85.17'si haziran 2020 sonu itibariyle şu ülkelerden gerçekleşti: amerika birleşik devletleri yüzde 38.36 pay ve 352 bin 317 ton ile ilk sırada. brezilya yüzde 19.34 ve 177 bin 592 ton ile ikinci,yunanistan yüzde 17.25 pay ve 158 bin 441 ton ile üçüncü oldu. azerbaycan 64 bin 938 ton ve yüzde 7.07 pay ile dördüncü olurken, tacikistan yüzde 3.15 ve 28 bin 910 ton ile beşinci sırada yer aldı.
--- spoiler ---
yukarıda da gördüğünüz üzre pek çok ülkeden pamuk ithalatı yapıyoruz. yunanistan bu ülkeler arasnda 3. sırada.
ayrıca 10 yıldır iç savaş olan suriye'den bile pamuk ithal ediyormuşuz.
türkiye'ye pamuk ihracatı yapan ülkeler arasında burkina faso ve sudan da var...
arazi kiraladığımız sudan'dan bile ithalat yapıyoruz.
peki madem neden sudan'dan arazi kiraladık.
sözde sudan'da kiraladığımız arazi sayesinde ucuz maliyetle tarım ürüni ihraç edecektik. ama sudan'da kiraladığımız araziler yıllardır bomboş duruyor...
(bkz: sudan dan kiralanan arazilerin boş durması/#42018202)
nereden tutarsan elinde kalıyor işte..
hangi birini sayalım.
akp hükümetinin olmayan tarım politikası zaten yıllar önce iflas etmişti.
yunanistan'dan pamuk ithalatı resmen tüy dikmek oldu.
evet, denizli'nin çivril ve çal ilçelerindeki çiftçiler, sulama suyu için dsi ile sözleşme imzalamışlar, bu sözleşmeye istinaden tarlalarını sulamak için paralarını peşin ödemişler, ödeyemeyenler de dsi'ye senet imzalamış. lakin tarlaların sulanma zamanı geldiğinde dsi çiftçilere su vermemiş ve ürünler sulanmadığı için kurumuş.
şimdi bu 2 cumhurbaşkanlığı kararı ne anlama geliyor biliyor musunuz?
bu iki karara göre tam 115 gıda ürününde ek gümrük vergisi oranları yeniden belirleniyor.
yani???
yanisi şu, ithalat kısıtlaması için yüksek ek gümrük vergisi getirilen ürünlerin bazılarında ciddi anlamda vergi indirimi geliyor, bazılarında ise gümrük vergisi sıfırlanıyor. (kaynak: dünya gazetesi)
örnek verecek olursak;
►yeşil sarımsak ve kuru sarımsakta yüzde 49,5 olan gümrük vergisi yüzde 5’e, diğer bazı sarımsaklarda yüzde 19,5’den yüzde 2’ye düşürülüyor.
►kabuklu ve kabuksuz cevizde gümrük vergisi yüzde 15’den yüzde 4’e indiriliyor.
►muzda yüzde 145,8 olan gümrük vergisi yüzde 7'ye düşürülüyor.
►yeşil ve siyah çayda yüzde 145 olan gümrük vergisi yüzde 7’ye düşürülüyor. (oy rize rize, vay rize rize...)
►çerezlik ayçiçeğinde yüzde 27 olan gümrük vergisi yüzde 3’e indiriliyor. (tabi ümmetin canı sıkılmasın, bol bol çekirdek çitlesin)
bakınız sevgili arkadaşlar.
çok değil, sadece ve sadece 3.5 ay önce nisan ayında pandemi döneminde tayyip erdoğan çıkıp dedi ki; "bir karış ekilmedik toprak bırakmayacağız..."
ve bunu dedikten 3.5 ay sonra çıkıyor, 2 kararname çıkarıyor ve tamamı ülkemizde üretilen tarım ve gıda ürünleri daha rahat ithal edilebilsin diye gümrük vergilerini indiriyor, bir kısmını da sıfırlıyor...
bu gümrük vergi indirimi ve sıfırlaması ile zaten bitmiş olan yerli üretim daha da bitecek.
mart, nisan, mayıs, haziran, temmuz geçti...
hiçbir önlem alınmadı.
kış kapıya dayandı ve çareyi ithalatta buldular yine...
hani ekilmedik bir karış toprak kalmayacaktı sayın cumhurbaşkanı?
ne yaptınız bu dönemde?
türkiye'nin aç kalmaması için 2 seçeneği var.
1)turizm (bu sene tren kaçtı malesef)
2)katma değer yaratan ürünler üretip bunları ihrac etmek. (bunu da bir türlü beceremiyoruz)
ama becerebildiğimiz en güzel şey ithalat...
dünyanın kendi kendine yetebilen 7 ülkesinden biriyken makarnayı bile ithal edecek hale geldik malesef.
çok yazık oldu bu ülkeye, çok...
bu kadar satır yazı yazdık, insanları bilgilendirmeye çalıştık, ama bakın görün birazdan aşağıya gelip "para var ki ithal ediyoruz kardeşim" yazanlar çıkacak.
işte sevgili arkadaşlar, bu ülkenin asıl düşmanları, asıl vatan hainleri onlardır.
asıl düşmanımız cehalet, asıl vatan hainleri ise cahillerdir.
ne kadar muhteşem bir dönemi(!) yaşıyoruz farkında mısınız?
yunanistan'a ege'deki adaları veriyoruz, yunan cumhurbaşkanı gelip aydın ilimize bağlı adayı ziyaret ediyor, karşılığında yunanistan'dan pirinç alıyoruz.
tam win win stratejisi(!)...
ha, bunlara şaşırmamak lazım tabi.
neticede kozmik odayı fetöcülere açarak, türk silahlı kuvvetleri'nin yunanistan'a yapacağı saldırı planlarının açığa çıkmasına sebep olan adamlar bunlar.
yunan'dan pirinç ithal etmişler çok mu?
teşekkürler akebe.
kendi kendine yeten dünyanın 7 ülkesinden biri olmaktan bizi kurtarıp yunan'dan pirinç ithal eder hale getirdiğin için teşekkürler...
türkiye cumhuriyet tarihinin en başarısız iki bakanından biri olan, tarım bakanı bekir pakdemirli beyanı.
chp niğde milletvekili ömer fethi gürer, tarım ve orman bakanlığına yönelttiği yazılı soru önergesinde kaç çiftçinin icralık olduğunu, kaç çiftçiye bankalara olan borcu nedeniyle icra takibi başlatıldığını sormuş.
tarım bakanımızın çiftçilere bakışına bakın.
bakan bey çiftçileri ticaret yaptıkları kişiler olarak görüyor, bakanlığını da bir ticari kurum...
neyse, gerçek olanı ben söyleyeyim.
türkiye'deki çiftçilerin yüzde 85'i bankalara borçlu.
her iki çiftçiden biri ise icralık durumda.
ekilebilir tarlaların çoğu da bankalara ipotekli...
gerçekten eşi ve benzeri görülmeyecek kadar kötü bir dönemden geçiyoruz.
allah bizlere öncelikle sabır versin, sonra da kafayı yememek için güç ve kuvvet.