kökleri büyük bir uçurum kenarında olan asırlık söğüt gölgesi...
çok yüksekte bir tepedeydi meskeni, birbirlerine bağlılık yemini edenler o söğüdün gölgesinde söz verirdi. yolu öyle dar, öyle keskin virajlı öylesine tek adımlıktı ki herkesin cesaret edip bir tek adım dahi atacağı cinsten değildi...
iki ayrı köyün genci karar verdi o söğüdün gölgesinde gölgelenmeye, kuzeyin oğlu ve güneyin kızıydı... ikisi de gençliğinin vermiş olduğu deli cesareti başında, yoksa mümkün mü başka türlüsü...
bir gece sabah bozuyla birlikte yürümeye başladılar yola sırtını verip, aşağıya bakmadan o tek adımlık dar geçitten yürümeye başladılar...
agacın gölgesi yeryüzünün katmanlarının en derinine kadar uzanıyordu sanki, gökyüzüne doğru uzanan kısmından beş kat daha derin ve dağılmıştı... uçurumdan görüntüsü köklerin yarı kısmının dışarda kalanıydı.. nice kasırgalar, nice yağmurlar görmüştü söğüt kökleri ve gölgesiyle birlikte gece yıldızlara eşlik ederek duruyordu yerinde yeniden gelip söz verecekler için...
kuzeyin oğlu güneyin kızının gamzelerinde bulmuştu kendini kaybettikten bir süre sonra, saçlarından bağlama yapmıştı gönül mabedinin en mahrem yerine saklamıştı, ara sıra çıkartıp dertli dertli söylerdi karşı dağlardan sesi gelirdi... güneyin kızı, kuzeyin oğlunun gözlerinde boğulmak üzereyken çırpınıp zor kurtarmıştı kendini tabi buna kurtulmak denirse. mest etmişti onu gözlerindeki girdaplara iyice dalmadan kaçırıyordu bakışlarını hani az daha baksa ölüp gidiverecekti...
bir yanı uçurum olan dolambaçlı yollardan nihayet vardılar son ara uçurumu geçmesi için kuzeyin oğlu elini uzattı güneyin kızına ve rahat geçmesi için ayağını uçurumun diğer yanına koydu;
- gamzelerinde kaybolduğum, gamzelerinde kaybolmaktan medet umduğum tut ellerimden, seni asırlık söğüt gölgesine vardırayım, aşkımız da asırlık olsun...!
- gözlerindeki girdaplarda boğulduğum sana bakamıyorum, biraz daha baksam alıp gidivereceksin tüm bedenimle birlikte ruhumu sana teslim edeceğim şuracıkta, al ellerim senin olsun... asırlarca...
asırlık söğüt gölgesinde bağdaş kurup oturdular, kuzeyin oğlu gamzesinden yüz çevirdi sevdiceğinin, güneyin kızı gözlerine bakmaktan mahcuptu...! işte bu haldeyken birleşti elleri ve kuzeyin oğlu güneyin kızının ömrünü verebileceği yanağına bir buse kondurdu... acı hayatlarının en tatlı busesi buydu...!
ikisinin de dudaklarından bir kaç karmaşık kelime süzüldü, öyle ılık bir bahar akşamıyken birden sağanak boşalan bir yağmur sesi gibi coşkundu... çöl sıcaklığı kadar yakıyordu...bir söğüt gölgesi duydu, bir rüzgâr o kadar...