ne andmış ulan... ve aynı terane zuhur ediyor epeycedir "türk'üm, doğruyum" ve "ne mutlu türk'üm diyene" kalıpları özellikle belli bir rahatsızlığa sebep oluyor yanlış anlamadıysam. he tüm bunların başlangıcına gidecek olursak bir dini sima olarak bildiğimiz eski başbakan necmettin erbakan ile başladı bu rahatsızlığın dillenmesi. hem de ülkede başbakanlık yaptığı dönemdi ve gene yanılmıyorsam refahyol dönemindeydi. hayal meyal hatırlarım mücahitimin, "kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım." şeklindeki haklı tarafları olsa da üslup olarak farklı sonuçları doğuran beyanını. şarlatanlık demişken hazır, onun da sırası gelecek. önce biraz daha şuur ve hafızalarını öpelim gençlerin.
andımızla ilgili de daha önce böyle bir sıkıntı olmadığını (en azından ben daha öncesinde böyle bir yakarış duymadığımı) rahatlıkla söyleyebilirim. ancak; takip eden süre zarfında başbakanın da dilinden tescillenen, bir yerde hak verilen, sahip çıkılan bu rahatsızlık daha net bir şekilde ifade edilir oldu.
ama şu da var ki bu rahatsızlıktan önceki döneme denk gelir benim ilkokul yıllarım ve istemeyenlerin andımız'ı okumadığını, o esnada fıkra anlatanlarla beraber dudaklarını okuyormuş gibi oynatanını da görmüşlüğümüz vardır hani. hoş, fatih'in, çarşamba semtinde okuyan çocukların kitaplarından atatürk resimleri dahi ana-babaları tarafından yırtılmış olurdu genelde. çok da yadırgamazdım bu tiynetli insanların hassasiyetini çocuk yaşımda dahi.
ama istiklâl marşı'na karşı içine girilen yavşaklık hakikaten de kısaca "ayıp" ve şahsımca "riya" köklerinde ele alınabilir. zira şairi, mehmet akif ersoy'dur ve islâmi kesimin yanısıra islâmcı kesimin de ismini ezbere bildiği ve kendi kalıplama normlarında, maneviyatı zaten orjinalinde muhafaza eden şiirlerini eklemelerle kendilerine uyarlayarak sözümona bir kutsanmışlık katarak benimsediklerini biliyoruz. ve bugün teklif edilen şey bağımsızlık ve özgürlük ile bütünleşmiş olan, okul yıllarından beri duyulduğunda en azından şahsımın tüylerini diken diken eden o marşın da "bölücü unsurlar içerdiği ve bütünleştirici olabilmek adına zorunlu tutulmaması" yönündeydi.
şarlatanlık mı demiştik? heh şimdi oraya bağlıyorum konuyu hacı emmi... şarlatanlık, sahiplendiğin, doğru bulduğun, benimsediğin, özümsediğin şeylerden; menfaatlerin uğruna vazgeçmektir. bu noktada şarlatanlık yapanlar "bütünleştiricilik" maskesi altında toplumda "türbanlı-türbansız", "açık-kapalı", "inançlı-inançsız", "türk-kürt-laz-çerkez-manav..." şeklinde ayrımcılığa sebep olanlardır. şarlatanlık yapanlar "mehmet akif ersoy" ismini dillerinden düşürmezken, onun bu millete en büyük armağanını aldıkları emirle sindirmeye çalışanlardır.
tdk'dan da yardım alalım hemen şarlatanlık konusunda:
kendi bilgi ve niteliklerini veya mallarını överek karşısındakini kandıran, dolandıran kimse.
bir de gene sitede yer alan bir örnek var ki söylemek istediklerime tercüman oluyor. tağrık buğra, şarlatan ve dalkavuk gibi aynı yolun yolcusu iki nitelemeyi de bir cümlede kullanıyor ki şarlatanlıklar arasında en büyüğü, gönlümün en razı olmadığı da bu türüdür. örnek cümlemiz ise "kim namuslu, kim dalavereci, kim şarlatan, laf ebesi ve dalkavuk, biliyordu." şeklindedir.