Mevsim kıştı. Yorgun ve bir o kadar da umutsuz günlerden biri değildi. F. ile ben mutlu mesut bir şekilde evin önündeki yoldan kıvrılıp Armada'ya doğru yol aldık. Amaç belliydi, sinema. F. nin nedense Recep ivedik izleyesi vardı. Ben nefret ediyordum o filmden ama arkadaş hatrı değil mi, tamam dedim. Daha yeni vizyona girmişti sanırım, o kadar kalabalıktı ki sinema katı, ne akşam 19.00 ne 21.00 seansında yer bulabildik. En son 23.00'larda yer vardı ve bu saat de bizim için epey geç idi.
Neyse efendim, tabii ben bu durumdan hoşnut bir şekilde "ee geldik o kadar başka bir şeye girelim" dedim. F. de tamam dedi ve Changeling filminde karar kıldık. Salona girdiğimizde "acaba buradaki kitle, bizim gibi Recep ivedik'te yer bulamayanlardan mı oluşuyor yoksa sahiden de bu film için gelenler var mı?" sorusuyla boğuşuyordum. Salon da o kadar küçüktü ki, Recep ivedik varken bu filmi izlese izlese bu kadar insan izler demişlerdi muhtemelen. Ki çok fazla kişi de yoktu... Biz yerimize geçip çanta ve kabanları kucağımıza aldık ama pek rahat değildik haliyle. Baktım benim yan koltuk boş " Ya F. getir şu çantaları buraya koyalım" dedim. "Nasılsa tek koltuk var sadece, sinemaya tek başına gelen pek olmaz." diye de ekleyince koyduk biz elimizde ne varsa.
Bir süre sonra bizim küçük salon dolmaya başladı ve ışıklar kapandı. Ben yanımdaki koltuğu ve çantaları unutmuşken birinin "bakar mısınız?" sesiyle irkildim. Yanılmıştım! Tek başına biri gelmişti.( e olabilirdi tabii ama gelmese hoş olacaktı diye de düşünmeden edemiyor insan...) Neyse biz yine yükleri kucağımıza doldurduk ve filmi izlemeye koyulduk. Bilen bilir, güzel bir dram filmiydi Changeling... Yalnız yanımdaki yalnız gelen şahıs filmin olmadık yerlerinde olmadık tepkiler veriyordu. Misal acıklı bir kısımda "one minute" geçtiyse bu tutup gülüyor; bazı kısımlarda da kendi kendine konuşuyor. Tuhaf biri...
Neyse film arası geldi çattı, ışıklar açıldı. Ben tuhaf ve yalnız kişiden F.'ye bahsedip "Yalnız başına kimse sinemaya gelmez dedim ama gelmiş!" deyip gülecekken bu arkasına dönüp biriyle konuşmaya başlamasın mı! Bir saat boyunca yalnız diye tanımladığım adam yalnız gelmemişmiş meğer. Kendi kendime gülerken bir yandan da onların muhabbetine kulak misafiri olmadan edemedim. Normalde böyle şeyler yapmam yani "bana ne" dir ama yanımdaki tuhaflığıyla dikkatimi çekince böyle bir şey de yaptım. *
Neyse bu yalnız olmayan şahsın arkadaşı bir şeyler anlatıyor harıl harıl. Ama nasıl bir tatlı konuşma, söyledikleri desen mantık abidesi. Bir mevzu konuşuyorlar, ilgimi çekiyor, bir yandan arkadaşım bana bir şeyler anlatıyor kafa sallayıp gülümsüyorum "neden?" "niye" "evet" diyorum ama onu hiç duymuyorum. O arkadaki şahıs ilgimi çekti bir kere. Arada "salça olmak" gibi bir deyiş kullanıyor -aklımda tek o kaldı- normalde garip gelecekken sempati duyuyorum. Bu süre boyunca bir kez de dönüp arkama bakmadım tabii... Ya hani bir yerde birini görürsünüz belki sizinle çok yakındır ama tanışamazsınız, olmaz ya bu da öyle bir durumdu işte. Tam ben böyle düşünürken bunlar arkadaşlarının birine mesaj mı ne çekeceklerdi, o kişinin numarası telaffuz edildi. Ve benim beynimde birkaç şimşek çaktı o an:
- Napsam alsam mı numarayı?
- Saçmalama feslegen, ne düşünüyorsun sen?
- Ya ama ama... Ya şeyse, ya...
- Alma dedim.
Kendimle diyaloglar süredursun bir taraftan da duyduğum numarayı kafamda hatırlamak için kodlamaya çalışıyorum * Pişman olursam diye...
Bu arada filmin ikinci yarısı başladı. Orta yerlerinde ben kafamda kodlamaya çalıştığım numarayı "o muydu bu muydu" diyerek telefona kaydettim. Kaydederken de H tuşuna tıkladım ve H olarak bir numara kaydetmiş bulundum.
Neyse efendim film bitti. Tam koltuktan kalkıp kabanı üstüme geçirirken baktım ona. Baktığımı gördü ama olabilecek bir şey olduğu için önemsediğini sanmıyordum. F ile ben önden yürüdük çıktık salondan. Onlar muhtemelen arkadaydılar. Sonra F. para çekmek istedi, biz durduk. Sonra onlar geçti önümüzden. Beş on adım sonra o, dönüp arkasına baktı. Neden yaptı bilmiyorum. Tabii ben hala düşünecelerimi F. ile paylaşmadığım için o acele etmiyor, onlar gözden kayboluyor... Neyse diyorum, niye böyle düşündüm ki diyorum. Saçma diyorum. F. işini bitiriyor biz de koridorda ilerliyoruz. Sağa dönüyoruz, bir bakıyorum yanımdaki oturan kişi ve o bekliyorlar orada... Sonra ben hiç bakmadan yürüyorum. Gidiyoruz... Onlar orda kalıyor...
Yol boyunca filmden konuşuyoruz. Ben filmin yanında bir şey daha düşünüyorum ama anlatmıyorum. Çünkü utanç verici geliyor. Sonra eve gidince bir bir dökülüyorum her şeyi. Kızlar numarayı soruyor, iyi kötü kaydettiğimi ama aramayacağımı söylüyorum. Bir gün iki gün okula gidiyorum, elimde telefon, düşünüyorum. Sonra arayalım diyoruz. Herkes nedense sevinçten uçuyor, bende bir telaş...
F. arıyor... O mesaj çekilen kişiden ulaşmaya çalışacağız güya... Neyse biri çıkıyor, F. olayı olabildiğince güzel izah edip oradaki kişileri tarif ediyor. Ne hikmetse bu aranılan kişi de Ankara'da oluyor. Demek ki doğru kaydetmişim diyorum. Yanımda oturan kişiyi tarif ediyor F., aranılan kişinin de öyle bir arkadaşı oluyor. Ama o tarihte o arkadaşı Ankara'da olmuyor...
Ve bu delice ardından gidilen anı, bir anı olarak hafızalara kazınıyor. Arada bahsi geçiyor "H." diye, adı öyle kalıyor...
Bu da böyle bir itiraf olup, ilk defa net ortamına taşınıyor...