hiç olamayacak ve ben artık kimseden hoşlanamıyacağım, kimseyle olamayacağım derken biri çıkar karşınıza, öylece kalırsınız elinizden kalem düşer, kağıt boynu bükük kalır. beyin allak bullak olur ve yüzünüzde bir gülümse yerini alır. gülümseyerek geçer yanınızdan ve tam arkanıza oturur, kokusu gamzeleri ve gülüşü sizi sizden alır. işte o dersiniz tam da o ama bunun o an farkında bile değilsinizdir.
bir süre sonra; nasıl biri olduğunu, nelerden hoşlanıdığını merak eder sevinçlerini, üzüntülerini merak etmeye başlarsınız. arada bir kendi kendinizi aptal aptal gülümserken bulur ve neler oluyor bana dersiniz sebebi ne bu gülüşlerin. anlamsızdır. yavaş yavaş sohbet etmeye onu tanımaya çalışırsınız ama o, o kadar kapalı ve soğuktur ki nasıl davranacağnızı ne yapacağınızı bilemezsiniz. pes etmek yoktur kendinden umudu kesmişken kalp bu haksızlık olurdu. pes ederse beyin kalbe haksızlık olurdu. kalbe hakızlık yapmamak için beyni yine yok sayar ve ona hiç olmayacak derken sen alt üst ettin beni dersiniz, o bütün soğukluğuyla , kibiri ve ruhsuzluğuzla sizin bütün umutlarınızı sizden alır.
hiç olmayacak derken sen beni, dünyamı aldın benden gülüşüne haps ettin. ve hiç olmayacak derken sen beni kalbime küstürdün.