kendimi onlarca parçaya bölüp de yaraladığım günlerin ardında sakladığım düşlerimin baharıydı sanki ilk cümlesi.
"nazik"
kaç kadın bir erkeğe söylemişti bu cümleyi fütursuzca. ve, kaç erkek bu tek kelimelik cümlenin dişiselliği karşısında gurur duymuştu kendisiyle ve karşısındaki ile.
yıkılmamak lazımdı. ve kırılmamak nazik olabilmek için. kişi kişinin aynası ise binlerce parçaya bölünmemeliysdi iki taraf da. ne bakan ne de bakılan. karşıya geçilmeliydi her zaman. karşıya geçilip karşıdan bakılmalıydı kendine.
"söyle bana ayna. dünyada benden daha kötüsü ve çirkini var mı?" diye.
ayna cevap verecekken gidilmeliydi başucundan. gerek yoktu ruhu okşayan kelimelere. hiçbir kadın çok naziksin demedikten sonra bir erkeğe, ne anlamı vardı ki kızgın derinin içine saklanmış masum duyguların?
önemli olan; erkek olunmasına karşın kadın duygularını bir kadına açıklanabilmesiydi fütursuzca.
kişi kişinin aynası diyordu her beş saniyede bir. "öyleyse" diyordum kendisine. "kişi kişinin aynası ise, güzel olan sen misin ben miyim?"
susuyor ve, gülümsüyordu. "güzel olan sensin" deyip boynuma sarılırken kelimelerle oynadığını hissediyordum. o da benim oyuncağımı bildiği için oyun arkadaşı oluyordu bana..
işte o an anlıyorum her ruhun aslında ayna olduğunu.