ali şeriati

entry213 galeri
    49.
  1. konuşmalarını ve derslerini türkçe'ye "islam bilim" olarak çevrilen islam-şinasÎ (huseyniye-i irşad) adlı eserinde derlemiş olan iranlı alim. islam'ı toplumbilim, insanbilim, tarih ve tarih felsefesi gibi bilimlerin perspektifinden bakarak değerlendirmeye çalışmıştır. dünya görüşünün temeline tevhid'i bir ideoloji olarak yerleştirmiştir. ona göre eski toplumlarda ilk başlarda tevhid inancı hakimdi. fakat bu durum zamanla tarihsel bir süreç içinde değişmiş ve şirk yaygınlanmış bunun sonucunda da çok tanrılı dinler doğmuştur. örneğin şeriati , tanrılarıyla ünlü eski yunan medeniyetinde bile en başında tevhid anlayışının hakim olduğunu fakat daha sonraları yunan toplumuna şirk anlayışının maveraünnehir'den girit medeniyeti vasıtasıyla bulaşmış olduğunu ve bundan sonra da zeustan başka diğer tanrıların da türemiş olduğunu söyler. keza yine aynı şekilde zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta'nın en eski bölümü olan "gatalar" adlı metinlerin şirk anlayışından tamamıyle uzak olduğunu ve ahuramazda'dan tek bir tanrı olarak bahsedildiğini fakat sonraki dönemlerde bu durumun da zamanla bozulduğunu ve zerdüştlüğün de ilk baştaki tevhid anlayışından sıyrılarak çok tanrılı bir anlayışa evrilip tahrif olduğunu misal vermiştir. sahiden de zerdüştlük eski tek tanrılı dinlerden biriyken zamanla dualist bir din olmuştur. Ahuramazda'nın karşısına Ehrimen diğer bir tanrı olarak yerleştirilmiştir. Şeriati yine konuya dair eski ve esaslı bir medeniyet olan Hint medeniyetini de örnek verir. En eski dini hint metinlerinde -upanişadlar- "krişna"'nın tek bir tanrı olarak geçtiğini fakat yine her zamanki gibi bu durumun da bozulup şirke evrildiğini misal verir.

    bu misallerden yola çıkarak dine karşı din adını verdiği meşhur bir aforizma ortaya çıkarır. bu fikriyatın temelindeki anlayış şudur : tarih boyunca din ile dinsizlik , din ile ateizm asla karşı karşıya gelmemiş, savaşmamıştır. tarih boyunca tevhid inancını savunan hak bir din ile şirki savunan tahrif olmuş dünyevi , insan ürünü batıl dinler (ya da sistemler) çatışmış, savaşmıştır.

    Şeriati "tevhid" anlayışı çerçevesinde sadece açık şirke karşı değil islam dininin içinde yapılanmış bazı gizli ve sinsi (öyle olduğunu iddia ettiği) bazı şirklere de şiddetle karşı çıkar. ona göre hz.musa'nın karşısındaki firavun da anlatılanın ve yansıtılanın aksine çok dindar bir insandı. ama firavun tevhid anlayışından yoksundu ve çok tanrıya inanıyor, onlara tapıyor ve insanlara onlar adına zulm ediyordu. muaviye ve onun saltanatını eleştirirken de şeriati hep bu argümanları kendine temel alacaktır...

    öte yandan şeriati'nin eserlerindeki diğer bir belirginlik hz.ali ve ilk müslümanlardan sahabe hz. ebu zer el giffari'yi kendi düşüncelerini aktarmada bayraklaştırması ve sürekli örnek bir model olarak yansıtmasıdır. bu iki isme olan sevgisi o kadar ileri gitmiştir ki zaman zaman bu iki ismin karşısına hz.osman, hz. ömer gibi diğer sahabeleri koymuş ve onları sert bir biçimde yermekten çekinmemiştir. hz.osman ve hz.ömer karşıtı bu sert ifadeleri bu konularda hassas olan sünni çevrelerde tabi ki tepkiyle karşılanmıştır. ama işin daha ilginci şeriati sadece sünni alimlerden değil yenilikçi tavrı yüzünden şia alimlerinden de sert tepkiler almıştır. şeriati daha çok cemaleddin afgani (cemil meriç'in umrandan uygarlığa adlı eserinde sert bir biçimde eleştirdiği , 2.abdülhamit'in ise zamanında açıkça "mason" olarak suçladığı kişi) muhammed abduh ve seyyid cemal çizgisinde selefiliğe yakın bir yerdedir.

    fransa'da bulunduğu dönem içinde oradaki batılı düşünürlerden çok etkilendiği ve düşüncesini bunlarla yoğurup sentezlediği açıktır. dini bir kıssa olan meşhur kabil-habil çatışması ve öyküsünü marksistlerin ezenler-ezilenler diyalektiğine benzeterek yorumlaması bu durumu Gösteren misallerden biridir.

    yine örneğin kurana Göre insanın balçıktan yaratılması hadisesini de yine böyle bir derin felsefi yorumla değerlendirmişitir. ona Göre dünyada mutlak bir teklik vardır ve iyilik hakimdir. ama insanın yapısında bir ikililik vardır. bu ikililiğin birisi allah'ı temsil eden ruh , diğer ise kuran'da Geçen "balçık", çamurdur. bu ikililikten ruh yüce olandır, çamur ise aşağılık olandır. biri sonsuz derecede yüceliktir diğeri ise sonsuz derecede aşağılıktır. şeriati'nin bakış açısıyla işte insan bu iki sonsuz arasında Gidip Gelmektedir.

    Ali şeriati'nin felsefi yönü kadar şairaneliği , edipliği de baskındır. eserleri okunurken bir din aliminin değil öncelikle sosyoloG sıfatını taşıyan bir bilim adamı ve sonra da bir edebiyatçının eserini okuduğumuzu hatırlamalıyız. zira onun en çok eleştirilen yanı fıkıh ilmi Gibi konulardaki zayıflığı, yetersizliğidir.

    son bir söz de "moderen" şehirlerde, açık alanlarda, otobüslerde ,üniversite kampüslerinde onun eserlerini okumaya çalışan arkadaşlara : kitabın kabını saklayın. yazarın soyadındaki "şeriati"yi şeriat sanıp kıllanan ve üzerinize çullanan moderen bir kentlinin hışmına uğrayabilirsiniz. onu okumanın zorluğu sadece büyük şehirlerde değil elbette. dini ve sünni Geleneği kuvvetli olan küçük şehirlerde de tam tersi bir biçimde "şia'ya mensup yahut mezhepsiz bir zındığı" okumakla suçlanabilir ve karalanabilirsiniz. velhasılkelam her iki durumda da cahillik ve önyarGılı olmak zor iş, başa bela...
    0 ...