batıda yaşayıp atıp tutmakla itham edilen kişilerden biri olarak şu kadarını söyleyeyim;
ben 15 ay askerliğimi o "askar yahıyor." denilen dağların dibindeki köylerin arasında devriye gezerek yaptım. muhtarından, köylüsüne, çoluğundan, çocuğuna sayısız vatandaşla da sohbet etme imkanımız oldu.
kritik yerlerdeki askeri birliklerin, çok yoğun baskı olduğu dönemde hatalı işler yapmamış olduğunu ben de söyleyemem, kimse de garanti edemez. ohal bölgelerinde, bazı olaylar yaşanmış olabilir. bu olayları da kendi içinde değerlendirmek gerek.
örneğin;
bakıyorsun, bir köy var, bir ev orada, 2 ev yanyana başka yerde, 150 metre ötede 4 kerpiç ev var. 200 metre aşağısında samanlık gibi bir yer, onun 100 metre ötesinde başka bir ev.. etrafında da öyle nalet bir patikalı, geçitli arazi var ki, orayı korumanın imkanı yok.
terörist iniyor köye, her evden un, yağ, şeker, koyun vs. alıp gidiyor, sen oraya birlik olarak intikal edene kadar adam çoktan ortadan kaybolmuş oluyor.
buyur buradan yak, hadi bakalım bu köyü ne yapacaksın..?
bunlar oradan temin edilen erzakla koca kışı geçiriyor, güç toplayıp havalar açar açmaz karakollara baskına başlıyorlar.
şimdi şahsi söylemiyorum, ortaya konuşmuş olayım ama kendini "düşman"ının yerine koy. sen komutan olsan kış boyu oturup yazın kurşunu yiyeceğin günü mü beklersin, yoksa bunların artık yemek ve para için nereden ne buluyorlarsa sana uzak yerlere mi gitmesini sağlarsın?
komutan da köylüye "o zaman boşaltın burayı." deme durumuna geliyor artık. geride kalan evler de sığınak olarak kullanılmaması için ateşe veriliyor.
o, ateşe bebe atmalar, göz oymalar filan yaşlıların, büyüklerin bire bin katarak anlattığı bir takım şeyler şimdi bunları ben de duydum, herkes de duymuştur yani. köy yerinde böyledir.
bir de ortada o kadar trajik bir durum var ki inanılır gibi değil.
sen askerle işbirliği yapan köylüyü, çoluğuna, çocuğuna varana kadar vuracaksın, bunu kendine hak göreceksin, asker bir iş yapınca bunun adı cinayet olacak, öyle mi?
görüldüğü gibi, olayın ardındaki artniyet ortada. zaten burada bir şey kanıtlama gibi bir gereklilik yok. herkesin fikri, zikri bellidir. bildiğini okur, ettiğini bulur.