hürriyet cumartesi ekinde önce bono, pazarda da kemal kılıçdaroğlu'yla röportaj yapmış, elinden bir uçan bir de kaçan kurtulan gazeteci. duble yaparak haftayı sürklase etti. ne yapıyor ne ediyor ayarlıyor, eğer diplomat olsa bu inatçılıyla her türlü krizi tek başına açardı.
cumartesi ekini iştahla okuttu bizlere, bono'nun bilindik ve alışılagelmiş olağan sinerjik ve sıcakkanlı tavırları sayfayı okunulur kıldı. sabah sabah kahvaltıma eşlik etti yazısı. buluşmadan önce kalbi yerinden fırlayacak kadar heyecanlı olduğunu, sonra ise birdenbire bono ile karşılaştığında kırk yıllık dostu kadar samimi ve rahat tavırlar sergilediğini farkettim. insan insana ne kadar içten yaklaştıkça, doğallıkta aynı orantıda artıyor. bir ara bono'ya ''bir türk dinleyiciniz osursalar müzik olur'' dedi. hakikaten de doğru yahu. adamlar o kadar dinamik oluyorlar sormayın. bunu da müziklerine yansıtıyorlar. ölüyü bile diriltir cinsten. bono'nun türkiye'de tek isteğinin boğaz körüsünü yürüyerek geçmek istediğini öğrendik. ayşe'ye bunun olabilirliği hakkında danışmış, ''müsade edilir mi'' acaba diyerek. hemen söyliyelim. maraton koşusu yapılıyor bono'cum. eğer iştirak etmek istersen kimsenin ağız kokusunu çekmeye değmez. bir eşofman bir spor ayakkabı tamamdır. alabildiğine senin köprü.
pazar yazısında ise kemal kılıçdaroğlu ile birlikte olmuş. trakya mitinglerinde de eşlik etmişti. tipik söyleşi havasında geçmiş, tabi yine haberciliğin doğası gereği derinlere inerek biraz da özel yaşamdan kesitleri getirmiş önümüze. cumartesi- pazar sabahlarıma sıcacık fırından yeni çıkmış ekmek gibi getirdi havadisleri. keşke okuyucunun taleplerine göre de bir seçim yapsa. uygun bir zamanda ofisine gidebilirim, evet istiyorum bunu.