ben bu yazıyı sana yazdım

entry31009 galeri
    3330.
  1. Nokta cümlenin sonunda ayrı gayrı anlamı;

    aralık 2008;
    imkansız

    ben bir imkansızı sevdim. sen benim imkansızımdın o günler. hatırlıyorum. bir doğum günü kutlamasıyla başladı ilk kalp çarpıntılarım. ilk görüşüm seni. saçlarının siyahı, gözlerinin kahvesiyle ilk tanışıklığım. benim için çağ değiştiren gün. hissettim. hayatımda bir şeylerin değiştiğini hissettim o gün.

    imkansızdın o günler benim için. gönlün başkasına aitmiş öğrenmiştim. bana şerefsizlik yapmak yakışmaz dedim kendime. ben senden hoşlanmıyordum, sevmiyordum, aşık değildim, hayrandım sana. ama senin haberin olmayacaktı bunlardan. olmadıda. gönlü başkasında olandan gönül istemek, medet ummak bana göre değildi. ben dahil kimsenin bilmemesinin gerekmesi seni bana imkansız kıldı işte o günler. zor günlerdi aslında. gülüşüyle kışı yaz yapabilen bir güzellikten güneşi göstermemesini beklemek, beyaz karlarıyla yüreğimin ateşini bastırmasını istemek. mutluydum her şeye rağmen.

    temmuz 2009;
    ilk umut yeşermesi

    aradan geçen 8 ay benden bir şey götürmezken, sana da gönlünü geri alma fırsatını sağlamıştı. yalnızdın artık. özgürdün. ımm güzel şeyler olmaya başlamıştı sanki. artık sana yakın olabilme ihtimali vardı en azından. tek isteğim o günlere dair sana yakın olabilmekti zaten. konuşmaktı. bir şeyleri seninle paylaşabilmekti. ne olursa. hiç önemli değil. dedim ya sana sadece hayrandım. kulağını okşayan bir müziğin ritimlerine duyulan hayranlık, yenilen en lezzetli yemeğin dilde bıraktığı tat gibi. öyle bir zevkti benim için senin dudaklarından dökülen cümleleri kulaklarımla tek tek yakalayabilmek.

    eylül 2009;
    ilk paylaşımlar

    geçen 9 ay içersinde kaldırdığım her kadeh senin içindi. dinlediğim en acıklı parçalarım sana itafendi. gönlümün dizginleri elimden ha kaçtı ha kaçacak duruma gelmişti. eylül ayı sanırım 22 senemin rotasyona uğradığı aydı. hayat sanırım artık bana bir güzellik yapmaya karar vermişti. ödüllendiriyor gibiydi beni. seninle ilk buluşmalarımız bu ay içinde gerçekleşti. geçmişinden dert yakınıyordun bana hep. bir destek arıyor gibiydin. sana dair tek isteğim bir şeyleri paylaşmak olduğundan o desteğin olmaya gözümü karartıp atlamıştım. sen anlatıyordun ben dinliyordum. sen anlattıkça ben daha çok dinliyordum. sen güldükçe seninle gülüyor. sen ağladıkça senden fazla ağlıyordum. kendi hayatım umrumda değildi. tek isteğim senin yüzünün gülmesiydi. birlikte dışarı çıkıyorduk artık. o sokak senin bu sokak benim geziyorduk seninle. gecelerin karanlığına inat senin gülüşünle aydınlattığın sokaklarda beraberdik hep. mutluluk ya. işte bu mutluluktu. beraber içilen bir çayın lezzeti inanılmazdı. birlikte yürünen uzun yollar, kısa geliyordu. zaman su gibi akıp geçiyordu onunla. inanılmaz... inanılmaz...

    ekim 2009;
    hayatımdaki devrim

    ekim ayına geldiğimizde beraber geçirdiğimiz saat sayısı git gide artmakta, eğlence kat sayımız hiç olmadığı kadar büyüktü. sanırım artık iliklerim seninle dolmuştu. damarlarımda kan yerine "sen" akıyordu yavaş yavaş. eylül ayında debelenen, dizginlerimden kurtulmaya çalışan gönlüm sonunda amacına ulaşmıştı. risk alıyordum hayatımda. ilk kez. belki de olası bir hayal kırıklığında aldığım son risk olabilirdi de. seni kaybetme korkusu hat safhada, sana daha yakın olma ihtimali cazip geliyordu. uykusuz geçirdiğim pek çok gecenin ardından karar alınmıştı. hayran olduğum sana "hayran olduğumu" söyleme vakti. güzel geçirdiğimiz güzel bir 8 ekim gününün gecesi hayranlığımı seninle paylaştım. seninde bana hislerin olduğunu söylediğin o an hayat durdu. hayat dururken kalbimin dakikadaki atış sayısı arttı. o arttıkça soğuk 8 ekim günü ısınmaya başladı benim için. hatırlar mısın seni ilk kez o gece ısıtmıştım. roller değişmişti. eskiden gülüşünle beni ısıtan sendin, şimdiyse seni ısıtma vakti bana gelmişti.

    kasım, aralık 2009 ve ocak, şubat, mart 2010;
    mutluluğun anlamı

    bu 6 ayı sana anlatma gereği duymuyorum. her günüm, her saatim, her dakikam, her anım sen dolu 6 güzel ay.

    mart 2010;
    ve noktanın anlamı

    15 ay. senin varlığınla geçen 15 ayın sonu. ayrılık vakti. "severek ayrılmak". ben bu sözü sadece filmlerde gerçekleşir sanıyordum. seven bir çift niye ayrılırdı ki? aslında bizim hikayemiz severek ayrılmaktan ziyade bir terkediliş hikayesiydi. benim gözümü kör eden hayranlığımın, malesef senin hayatına "toz pembeliği" katabilcek gücü yoktu. ve noktayı koydun masalsı dünyamıza. sonrasında benim neler yaşadığımı merak ettin mi hiç? diyebildin mi kendine: "zamanında bana hayran olan çocuk napıyor acaba?" unuttuğumu mu düşündün? kimin umrundaki? kimin umrunda kalbimin acısı? "benim!" dersen inanmam buna biliyorsun. çünkü sen beni dokuzuncu köyden gitmemi isteyen son kişiydin. doğruları kendine dahi söyleyemezdin.

    ağustos 2010;
    son söz

    senin okumadığın sana pek çok yazı yazdım ben. kimi kin dolu, kiminde yer yer sitemler olan, sana karşı sevgimi anlatan, yaşadıklarımızı paylaştığım pek çok yazı. bunları sen okuyamayacaksın biliyorum. ama birilerinin okuyup beni anlaması gerekiyor artık. zira bu aralar anlaşılmaya ihtiyacım var.

    koyduğun son nokta işte bu yüzden "ayrı, gayrı" anlamı benim için. yüreğime takılan en ağır çelme. parçalanmış bir satırbaşı ve nokta konmuş dizelerin son elvedası bugüne bir ithaf.

    ben bu yazıyı sana yazdım kalbimi mühürleyen. sana yazdım bir kez daha.
    0 ...