Simonlar... Onlara empoze edilmiş, beyinlerine işlenmiş örgüt gerçekleri uğruna savaşıyorlar, bu gerçekler uğruna ölümü göze alıyorlar, bunun dışındaki haksızlıklara ses çıkarmıyorlar... itaat kültürünün hakim olduğu, grup menfaati için itaatin istendiği her yerde Simonlar var.
Haliç... Haliç bir zamanlar inanılmaz kötü kokuyordu. Midem bulanıyordu, Haliçten geçmek benim için ölümdü... Fakat Haliçin etrafında yaşayanlara bakıyordum, onlar parklarda geziyor, yemek yiyor, hatta piknik yapıyordu. Bu durum bana çok tuhaf gelmişti. Demek ki insanlar uzun süre kaldıkları ortamda yanlışlıklara, hatalara ve bütün anormalliklere alışıyor, uyum sağlıyor. Türkiye için de aynı şey sözkonusu...
Bir örgüte ideolojik bir gruba ya da bir cemaate bağlandın mı, kişisel iradeni ve özgürlüğünü kaybedip, o grubun liderliğinin iradesine kendini teslim ediyorsun. Yanlış ya da doğru diye birşey kalmıyor, grubun amaçları her şeyi belirliyor, hak da adalet de izafi hale geliyor. Tıpkı Simondaki gibi... Şunu artık bilmeliyiz ki, karşımızda arkadaşlarımız, meslektaşlarımız yok, bir ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tabi olmuş örgüt mensupları var. Artık bunu kabullenmeliyiz... (bkz: işte ben buna kapak derim)