rezil olunacağını bile bile, böyle yalan yanlış başlıklar ve entryler girilmesi bana çok cüretkar geliyor..
bazılarının, kendilerini ısrarla rezil etmek istediği başlıklardan birinin de bu olduğunu düşünüyorum..
nasıl mı? buyrun;
''I. Dünya savaşı öncesinde Bediüzzaman Doğu Anadolu'da kuracağı üniversitenin yani, ''Medresetü'z zehra''nın tahakkuku için çalışıyordu. I. Dünya Savaşı'nın başlaması Bediüzzaman'ın üniversite ile ilgili projesinin maddi şeklinin tahakkukunu imkânsız hale getirince şartların gereği olarak talebeleri ile Doğu Milis Gönüllü Alayını kurar. Van ve Bitlis cephesinde gönüllü alay kumandanı olarak Ermeniler ve Ruslara karşı savaşır. (Risale-i Nur, Mektubat, 2004, s.125-126) Cephede boş durmayarak ''Kur'ânın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu ispat eden, Kurân-ı kerimin lafzındaki icâzı gösteren ''işâratu'l- icâz'' isimli eserini telif eder. (Risale-i Nur, işâratul-icâz, 2006, s.23)
Bitlis müdafaasında pek çok talebesini şehit veren Bediüzzaman'ın ayağı da kırılınca dört talebesi ile Ruslara esir düşer. Ruslar da Bediüzzaman'ın Van, Culfa, Tiflis ve Klogrif üzerinden Rusya'nın Kosturma esir kampına sevk ederler. (içtimai Reçeteler, istanbul 1990, 1:28) Esir kampını bir medrese, iman ve irfan mektebi haline getiren Bediüzzaman (Risale-i Nur, Şualar, 451; Mektubat, 77) esir kampını teftişe gelen Rus orduları başkomutanı Grandük Nikola Nikolaviç'in önünde ayağa kalkmaz ve ''izzet-i islamiye'' dersi verir. (Risale-i Nur, Şualar, 431, 448) Daha sonra rus kumandanın izniyle, Tatar mahallesinde Volga nehrinin kenarında bir camide hem imamlık yapar, hem de iman dersi vermeye başlar. Burada uzun zaman yalnız kaldığı esnada iç âlemine yönelir ve kendisini ''Eski Said''den yeni Said'i inkılâp ettirecek olan değişimin temellerini atar. (Risale-i Nur, Lemalar, 234)
Bediüzzaman'ın esarette bulunduğu bu dönemde (1917) Rusya'da başlayan Kominizim ihtilali büyük bir karışıklığa sebep olur. Bu karışıklıktan istifade eden Bediüzzaman Kosturma'dan firar ederek Petesburg, Varşova, Viyana ve Sofya üzerinden istanbul'a gelir. 19 Şubat 1916 tarihinde başlayan ve iki sene dört ay ve üç gün süren esaret hayatı 24 Haziran 1918 (15 Ramazan 1334) tarihinde istanbul'a gelmesi ile nihayet bulur. 25 Haziran 1918 tarihli gazeteler Bediüzzaman'ın dönüşünü birinci sayfadan haber olarak verirler. (Tanin, 25 Haziran 1918) Bediüzzaman Kosturma'dan firar ederek istanbul'a geldiği zaman tam 40 yaşındadır.
Beidüzzaman 1918 yazında istanbul'a geldiği zaman Genelkurmay Başkanı Enver Paşa tarafından kahramanlar gibi karşılanır. Kafkas Cephesindeki kahramanlıklarından dolayı Harbiye Nezaretine (Genelkurmay) davet eder ve oradaki subaylara ''Şarkta Rus Kazaklarına karşı koyan Hoca'' olarak takdim edilir. Genelkurmay, Bediüzzaman'ı bir harp madalyası ve üç ay ellişer lira ikramiye ile ödüllendirir(Albayrak, Daru'l-Hikmetü'l-islâmiye, 186). Kendisine görev vermek ister. Bediüzzaman da ''ilm-ü irfana ait olursa kabul edebileceğini'' söyler. 13 Ağustos 1918 tarihinde islam ilimleri Akademisi olarak kurulan Dâru'l-Hikmetü'l-islâmiye'ye ordunun üyesi olarak sadrazamlığa Bediüzzaman'ı teklif ederler. (Risale-i Nur, içtimai Reçeteler, 1990, 1:29) Sadrazam (Başbakan) Talat Paşa ''Bediüzzaman büyük bir vatanperver, kahraman bir fedaidir. Millet ve memleket yoluna fisebilillah hayatını vakfetmiştir. Dâru'l-Hikmetü'l-islamiyeye namzettir ve layıktır'' diyerek oraya tayin eder. (Necmettin Şâhiner, Bilinmeyen Yönleriyle Bediüzzaman, 169)
not: alıntıdır lan.
çayınız kalsın, koymayın çay; tükürürsünüz siz o çaya..