önemli eksikliklerin bir türlü giderilemediği takımım.
kadro bu hali ile de güzel hele kewell varsa, ne var ki yetersiz mi yetersiz. üç kulvarda birden takımı sırtlayabilecek kadro derinliği yok, oyun içinde arda dışında yaratıcı oyuncu dışında olmadığından olsa gerek takımın tam anlamıyla arda'nın üzerine yıkılması, defansın bir türlü toparlanamaması, orta sahanın belki de 4 büyükler arasındaki en zayıf ortasaha olması, alternatif olarak oyuna sürülebilecek ve takımın çehresini değiştirebilecek 12. adamdan yoksunluk hatta forvetin dahi alternatifsiz olması, rijkaard'ın aradan geçen zamanda hala bekleneni verememesi, takımda göze hoş gelen ve futbolun seyir zevkini artıran keita gibi bir oyuncunun satılması ve yerine daha iyisinden geçtim eşdeğerinin dahi alınmaması, anlaşıldığı üzere maddi sıkıntı, yönetimdeki bitmek tükenmek bilmeyen çekişmeler ve son derece yararlı ve iş yapan yöneticilerin birer birer uzaklaştırılması...
maddi sıkıntıyı anlarım, sonuçta galatasaray'dan bahsediyoruz ve geçmişin yüklü borçlarının geri ödemesi çok can sıkmakta. ama şurası da var ki borçları ödemenin yolu küçülme değildir, hedeflerin küçülmesi de değildir. galatasaray bu yöntemi cansun'dan beri çoğunlukla uyguladı ve bunun borçları azaltmadığını tam aksine daha da artırdığını artık görmesi lazım. şampiyonlar liginden elenen takımı için sanki o kupayı renklerin hatrına öylece veriyorlarmış gibi "biz de geçen seneki gibi uefa kupasını alırız" diyen günü kurtaran demeçlere ihtiyacı yok galatasaray'ın. bu tarz gün kurtarmaların akabinde uefa kupasından geçtim ligde ilk üçün altında kalan, avrupa'da da ön elemeleri dahi geçemeyen bir takıma dönüştüğümüz yakın geçmişi unutmamak gerek.
giderler oldukça ve arttıkça küçülelim, transfer yapmayalım, alt yapıdan da takıma yarar oyuncu almayalım, iki kuruş paraya o genç yetenekleri satalım bu ayı kurtaralım derseniz sonraki ayı, ondan sonraki ayı ve ondan sonraki ayı kurtaramazsınız, sezonu da geleceği de kurtaramazsınız. 50 bin kişilik stada taşınacak galatasaray, takım sevgisi elbette ama siz size zerre kadar keyif vermeyen bir takımın her maçına gider misiniz?
stada taraftarı çekemezseniz, forma satışı yapamazsanız, sponsorluk anlaşmaları yapamazsanız, yeni gelir kalemleri yaratamazsanız, değerli oyuncularınızı değerlerinin altında günü kurtarmak adına satarsanız, hedefiniz olmazsa ve taraftar baskısından "biz büyük takımız tabii ki şampiyonluğa oynuyoruz" deyip de aklınızdaki düşünce "ya zaten şampiyonluğa oynayacak kadromuz yok, şampiyonlar ligine kalamazsak zaten para da gelmeyecek, ilk 3'e girelim olmazsa rijkaard'ı göndeririz, avrupa liginde de gücümüz yettikçe artık allah ne verirse" olursa o borç bitmez. daha da batarsınız.
ha amaç borçları bitirmekse, bunu her sene taraftara acı çektirerek ve gözlerinin içine baka baka yalan söyleyerek yapmayın; arda'sından elano'suna, sabri'sinden (elde kalır gerçi o) yedek kaleciye kadar satın. gıkım çıkmaz. ama bunu bir kez yapın, genç destekli paf destekli ilk 4-5'e girebilecek kapasitede bir takıma dönüştürün. hem geleceğe yatırım olsun hem de yeni bir altın jenerasyon. ama her sene bizi yeniden ve yeniden gözlerimizin içine baka baka yalan söyleyerek üzmeyin. ajax modeli diyorsunuz, ajax her sene şampiyon mu oluyor? ayakları yere basan, yeni gelir kalemleri yaratan ve sağlam bir planlama ile pekala bir tek futbolcunuzu satmadan da kafaya oynayabilirsiniz. herkes sizden q7 ve türevleri almanızı beklemiyor. ama koca sezon ligde, kupada ve avrupa'da elimizde ortasahada maestro ayhan (tüm gayretine rağmen)var demeyin, komik oluyor. daha da sıkışırsanız ortasahada tugay kerimoğlu'na forma giydirecek gibisiniz, yapmayın.
2009 yılı geliri 133,5 milyon dolar, gideri ise 145,5 milyon dolar olan bir kulübün nasıl olur da en az 200 milyon dolar * borcu olur, o da şimdiki ve önceki yönetimlerin kulübü ne kadar iyi yönettiklerinin göstergesi belki de...
özet geçseydin diyenler için: galatasaray'dan umutlu olmak bu sene biraz zor. ne ligde, ne avrupa'da.