kuran-ı kerim de ırklardan hatta lanetli ırklardan, isyankar ve uslanmaz ırklardan söz edilmesi gerçeği ile bağdaşmayan gerçeklik tezidir ki yaratıcı kudretin tüm insanlığı birbirinin kopyası olarak yaratabilecek kudreti olduğuna iman eden kişinin, yaratıcının, insanoğlunu ırklara ayırarak yaratmasına hatta hiçbir insanoğlunu diğeri ile benzer yaratmamasına da iman etmesi gerekir. şüphesiz ki düşünen ve iman eden insana yaratılışın bu kopya edilemez ayrımlarla dolu gizemi manidar gelmeli ve ırkların varlık nedenini uzun uzun sorgulamalıdır.
insanı yoktan varetmenin yanısıra adem babamız ve havva anamız dışındaki tüm insanlığı, anne ve baba aracılığı ile yaratması da oldukça derin bir anlam yüklüdür. insanlığa geçmiş algısı ve saygısı telkin eden dinimiz, insanı geçmişine olan bağlılığı ile de sınamaktadır. ırklar, adeta bir soy zincirleri olarak, fertlerinin geçmiş şuurları ile de sınanmaktadır. insanlığa yaratılışından itibaren, sınırsız bir insanlık hafızası bahşeden yaradan insanın sınırlı hayatında tüm yaşanmışlıkları geçmiş algısı olmadan kavramasını mümkün kılmayarak, insanı adeta mirasçı olarak varetmiştir. işte tam da burada atalarımızın mirasını devralmış bireyler olarak, bu mirastan aldığımız payın yanı sıra, bu mirasın getirmiş olduğu yükümlülüklerin de farkında olmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır. ne kadar uzun yaşarsa yaşasın her insan kendisinden sonra gelene, tamamlamakla yükümlü olduğu ama ömrünün yetmediği bir borç, bir görev de devretmektedir.
kendi ırkımızı ele alalım, dinimizde dahil olmak üzere mirasımızı,geçmiş algımız, ırk algımız olmadan nasıl bugünlere taşıyabilirdik. ulu önderimizin ırk ve geçmiş algısı olmasa idi yüzyıllar boyu sancağımızda dalgalanan hilalimiz, bugün bayrağımızın bir parçası olabilir miydi? dinimizin gereği olan şehitlik hediyesi, bugün ordumuzun dinamosu olabilir miydi? binyıllar öncesinden devraldığımız ordu millet vasfımızı, para için savaşan bu dünya düzeni karşısında koruyabilir miydik? orta asyanın bozkırların da çınlayan türk adını, cumhuriyetimize taşıyabilir miydik? dört bir yanımızı sarmış dejenarasyon çabalarına rağmen, varlığımızı devam ettirebilir miydik? bunca aslından uzaklaşmış din algısı içinde, kutsal kitabından bir harf eksilmemiş bir millet olabilir miydik? bizi bizden iyi bilen ve tanıyan olmadığı, bizi bize biz öğrettiğimiz için hala bozkırın ölümsüz simaları, anadolu da capcanlıdır. hala dedekorkutumuzla büyür çocuklarımız, hala yunus emre ile dadaloğlu ile, karacaoğlan ile aşık olur, dellenir ve duruluruz.
ırkımızın mirasını her nesilde biraz daha büyütebildiğimiz için bugün hala bize türk deniyor. geçmişin silik milletlerinin aksine biz ırkımızla millet olduk ve hala aynı milletiz. ne mutlu türküm diyene diyebilen liderlerimizin sesi kulaklarımızda çınladığı müddetçe de öyle kalacağız. sonsuza kadar türküm diyebilmek arzusu ile yaşayan bu ırkın her ferdi, yaradanının katında da hakettiği mertebeye ulaşacaktır