koşuşturmayla başlayan bir gün oldu benim için, her işini son ana bırakan ben gene biletimi almadım tabiki ve konsere 3-4 saat kala rahat rahat istiklal'de takıla takıla gittim biletimi almaya. gene patladı tabiki, böyle olacağını tahmin edebiliyordum da biraz ama kitabevindeki herif 'son bileti 1 saat önce sattım, kapıda da zor bulursun kalmamıştır' diyince içime bir oturmadı değil. neyse vazgeçmek yok, çık ordan atla git ortaköy'e telaşla, 'erik konseri mi abi bilet var gel kaça istiyong' diyen karaborsacılara aldırmadan kapıya kadar ilerledim. neyse bulduk bileti gayet de varmış yani, şans işte. bileti alınca güzel bir çamura düşürdük hemen oracıkta, neyse artık çok da şeyimde olmazdı hiçbir şey. her şey tamamdı. kuruçeşme'nin* az ilerisindeki migros'tan bünyeye son mazotlarda* dolduruldaktan sonra kapıya geçildi. konserin izleyici kitlesi yaş grubu daha migros'un önündeki parkta kendini belli etti biraz. yanıma bir aile geldi 3 kişilik, ama ne aile. uzan bembeyaz saçlı erkin koray tipli bir baba, siyahlar içindeki anne ve yanlarında yaklaşık 25-30 yaş arasındaki kızları. 'pardon biz de böyle oturabilir miyiz ilerde aileler var şimdi alkol felan muhabbeti olmasın' diyerekten sokuldular yanıma, halbuki onlar da aileydi.* konsere geldiklerini kestirmek pek zor olmadı, kapılar açılmış mı diye atladım hemen. öyle ordan muhabbet açıldı. sandviç hazırladılar ikram ettiler, birlikte bira içtik. sonra ayrıldılarr. hepsi gerçekten çok nazik, şirin insanlardı. babamla aramızdaki sorunların sebebini bağladığım aramızdaki kusak farki aklıma geldi, bazılarının müzikle bunu bir kesişmeye, avantaja dönüştürebildiğini gördüm o akşamüstü. kısa bir süre özendim, sonra geçti.
neyse sözlük sonra konsere bir, bir buçuk saat kala girdim içeri. ilk izlenimim kesinlikle hayal kırıklığı oldu. arena dedikleri yer kıçım kadar alandı. ya da ben gözümde fazla büyüttüm o yüzden. ama sonradan aynı fikirde sadece kendimin olmadığını gördüm. kalabalık canlanmadan önlere doğru alandan kendime bir yer edindim. kalabalığa baktım yer yer genç gruplar dışında kel kafalar çoğunluktaydı, bol bol da dedeler ve bolca orta yaşlı insanlar. tüm hazırlıklar tamam, saat 9'a geldi, alan doldu. tezahüratlar başlamasına gerek kalmadan 5 dakika içinde kalabalıktan gelen şaşkınlık nidalarıyla turnenin son konseri: rüya başladı. eric clapton saçlarını uzatmıştı ve herkesin buna edicek iki çift şaşkınlık ifadesi oldu.
back vokallerde 2 zenci hatun, b.b. king'in basçısı, roger waters'ın hiperaktif klavyecisi ve iki büyük usta woodman ve jimi'nin kankası clapton, hepsi karşımdaydı artık. bu gece sadece eric clapton ve woodman yoktu benim için sahnede, biraz jimi biraz b.b. king biraz da roger waters! 2 saatten fazla hiç durmadan çaldılar söylediler coşturdular. ben eric clapton'dan çok steve winwood'un performansına hayran kaldım açıkcası. o nasıl bir gırtlaktır, o nasıl bir sahnedir. eric clapton'a white blues derler ama bu adamı hiç bilmesem eminim zenci mi beyaz mı olduğunu tahmin etmekte çok zorlanırdım.
biraz da şarkılardan bahsedersek, açıkcası konser alanı dışında hayal kırıklığı yaşadığım 2. şey de şarkılar oldu. bu sıkıntımı unutturacak kadar başarılı bir konserdi o an aklıma gelmedi tabiki. ama konserden 2-3 gün sonra lan bunlar turnede o kadar çaldılar çaldılar istanbul'da niye çalmadılar dediğim şarkılar bir bir sıralandı aklıma. had to cry today mükemmel bir girişti kesinlikle. çalınanlar arasında heyecanla beklediklerimi ve çalınanları sıralarsam eğer: after midnight, layla, cocaine, Key To The Highway, gimme some lovin, Can't Find My Way Home***. çalınmayanlar ve içimde kalanlar ise kesinlikle little wing ve i shot the sheriff oldu.**
onun dışında winwood'ın üstünde gene kırmızı oduncu gömleği vardı. adamlar konser boyunca iki kelime konuşmadı, eric usta da thank you'dan başka iki çift laf etmedi. sahneye çıktılar işlerini yaptılar kendilerine hayran bıraktılar ve indiler. bir ara da uzun bir süre havai fişekler atıldı ne alakaysa artık. onun dışında konser bittikten sonra tezahüratlarla sahneye tekrar çıktılar ve bir şarkı daha çaldılar.
sonuç olarak ileride çocuklarıma hatta torunlarıma dahi anlatabileceğim mükemmel bir geceydi. rüya gibi geldi ve geçti. eric clapton'ı bilemem ama bir daha steve woodman'ın türkiye'ye gelmesi kolay olmaz sanırım.