21. yüzyılda buna rastlamak neredeyse imkansız ama bir zamanlar bu topraklarda böyle bir ev vardı. birarada olmanın verdiği tadı sonuna kadar yaşamış, hiçbir teknolojik cihazın sesi dikkatlerini dağıtamamış, sabahlara kadar mahalle karıları gibi dedikodu yapmanın hazzına ulaşmış adamların yaşadığı bir evdi o. tüpün altı hiç kapanmaz, kapının önünden ayakkabı çalınmazdı, internet ve elektrik faturası o evde hiç olmazdı. herkesin ihtiyacı olan şey o evde vardı, bir insanın gözlerinin içine bakarak konuşmak. zaman zaman kahkahalarla komşuyu hoplatmak sıradan bir durumdu...
öğrencilik, uzaklarda gönlünce hayatını yaşamaktı ya hiçbir şeye bağlanmadan. makarnayı bıkmadan usanmadan yemekti ya hani gocunmadan. zaten uzaklara kaçtığımız şeylere geri dönmenin ne alemi vardı. zaten kimsenin evinde oturamıyor, ikinci ayı doldurmadan evden atılıyorduk, okadar bağımsızdık!
evet bizim evde televizyon ve internet yoktu, kafamız rahattı. muhabbet mi sabaha kadar online idi. çay ve sigara mı istemediğin kadar vardı.
evet bizim evde televizyon ve internet yoktu ama bir sürü artist vardı, nice insanlar o evin salonundaki koltukta beş dakka oturabilmek için kapıda yatardı.
etrafta ne internet ne de televizyon çocuğu vardı, arada sırada komşu kızına kaş göz atılırdı. vize haftası bir tek o evde ders çalışılmaz, ders notlarından uçak yapılırdı...