Osmanlı'nın, cumhuriyetin kuruluşundan sonra 20-30 yıl içinde, ulus devlet yapısından aldığı teşvikle halka kadar inmiş olan ve önceki yüzyıllarda rastlanmayan tarzdaki, "bugünün türklük anlayışı"na sahip olmamasını türk olmaması olarak yorumlarsak "türk değildir ya da ulus devletin vatandaşının sahip olduğu türklük asabiyetine sahip değildir" denebilir. ancak bu ise kurgulanmış bir durumdan sonuç çıkartmak olur ki hatalıdır. osmanlı'yı osmanlı yapan birikiminden türkler haricinde bir milletin katkılarını çıkartın, geriye kalan şey, bazı yan özelliklerini yitirmiş de olsa yine osmanlı'dır. ama osmanlı'dan türkleri çıkarttığınız zaman geriye pek birşeyin kalmadığını görürsünüz. osmanlı elbette türklerden ibaret değildir ama devletin olanca kurumlarıyla, her konudaki yapılanmasının etnik çözümlemesine bakınca türklerin osmanlı'nın omurgası olduğunu görürüz.
ilk üç entry için, özellikle bu entrylerin belge mahiyetinde sunduğu padişah anneleri ve eşleri kısmında anlatılanlar için de söylemek istediğim birşeyler var. bu yazılar, son derece yoğun bir tahlilin eseri gibi görünse ve bilgi bombardımanı ile düşünceleri bulandırsa da, vakit ayırıp incelendiğinde bazı ciddi hataları barındırdığını ve tarihi bir incelemeden çok, osmanlı'nın etnik kökenindeki türk olmayan unsurlara dair kanıtlanmış, kanıtlanamamış ya da aksi kanıtlanmış bilgilerin derlemesi olduğunu görürüz. bu yazıların derleme olduğuna dair en basit ve en bilinen bir örnek olarak Fatih Sultan Mehmed'i gösterebiliriz. tarihle, özellikle osmanlı tarihiyle ciddi şekilde ilgili olan herkes Fatih Sultan Mehmed Han'ın annesinin Candaroğulları beyliğinden alınmış bir gelin olan Hümâ Hâtun olduğunun kanıtlandığını ve bu bilginin genel kabul gördüğünü bilir. kabul etmeyen kişilere gelince, onların da dünyada olduğu gibi türkiye'de de yoğun şekilde devam eden menfaate, devlet çıkarlarına, etnik ve/veya dinî denebilecek yaklaşımlara sahip toplulukların ve diasporaların iddialarına ve değişik ideolojik iddiaların kanıtlanmasına yönelik olarak tarihi bilgilerin değiştirilmesi ya da yeniden yazılması ve bunların yayılması çalışmalarının bir parçası olduğunu muhtelif zamanlarda verdikleri beyanlardan anlamak mümkündür. tabi hepsini böyle itham etmek doğru değil, elbette hepsini tek tek incelemek gerekir ki bu da tarihçinin değil, istihbaratçıların işidir. ancak bu kişileri kınamadan ve aşağılamadan, yaptıkları yanlışları tasvip etmemek adına bu kişiler ile ilgili genel bir açıklama olarak yukarıdaki bilgilerin geçerli olduğunu söyleyebiliriz.