bilenler bilir varna'yı. o klasik lafla tabir edecek olursam hani, ''ya çok seversin, ya da nefret edersin''. öyle bir şehir bu şehir. beş yıllık bir mazim oldu bu toprakta. karadeniz'in her daim sinirli ve çığlık çığlığa olan o sularına karşı uzanan yeşillerinin arasında, az dert anlatmadım ama ona. az çekmedi sıkıntımı. hani bir şey de yapmadı aslında. sırtımı sıvazlamadı. ama elinin tersiyle de itmedi. ben her zaman, nefretle sevgi arasında kaldım bu şehirde.
duyguları donuklaştırır varna. hislerini öldürmek ister. hani canını yakacak olsan, ona dahi izin vermez. kendini unutur, sen sen olmaktan çıkarsın. kışın, soğuğuyla, ayazıyla öyle bir döver ki seni, kendine gelemezsin. ama uyumanın yolu olmaz geceleri varna'da.. ne yaparsan yap.
benim tek bir tutkum oldu varna'da. benim tek bir hayalim, tek bir hayali arkadaşım oldu. ben tek bir kişiye şiir okudum. tek bir kişi olmak istedim zaman zaman. karadeniz'e karşı sigara içerken ben, tek bir kişi olup o sigarayı öldürdüğümü düşündüm.
tek bir kişinin adımlarını hayal ettim. yıllar yıllar önce bastığı topraklara bastığını düşündüm. ve o adımların tam üzerine bastım sertçe. deniz kenarında yürürken ayakkabılarımın içi kum, ben tek bir kişiyi düşündüm onları temizlerken yere oturup.
nazım hikmet'i.
ben beş senemi, bir zamanlar varna'da gurbet çeken nazım hikmet'le geçirdim. onunla yatıp onunla kalktım. onun şiirlerini okudum, yazdım istanbul'u özlediğimde. her memleket dediğimde, şiirleri aklıma geldi. beni yalnız bırakmadı.
demiş ya hani, <<gurbetlik zor zanaat>>. öyle. çok zor. bunu da yaşayan bilir, yaşamayan bilir gibi yapar.
nazım hikmet, yaşarken hayatının önemli bir kısmını, gurbette geçirdi.