"çocuk, üzerinde onlarca sigara söndürülmüş kül tablasına baktı ve uzun uzun düşündü.sevdiği kız gözlerinin önüne geldi. hani şu çok sevdiği ve aynı sevgiyi göremediği kız. çok seviyordu, belki de herşeyden çok.
güzel bir kızdı, çok güzel bir kız.
gözleri gecenin rengiydi. bakışları bir büyücünün sihirli değneği kadar sihirliydi. baştan çıkarıyor ve aptallaştırıyordu.
yanakları yumuşacıktı.
dudakları ihtirasın ateşleyicisiydi.
elleri ufakcık ve narindi.
çocuk, o ellere dokunmuştu birkaç kez. şans eseri dokunuşlardı bunlar. birşey olmuştu ve dokunabilmişti.
lakin kız acı çekiyordu. onun da sevdiği bir çocuk vardı, çocuk da kızı seviyordu. inanılmaz bir birliktelik yaşamışlardı. bir gün ayrıldılar. kız, çocuğu aldatmıştı çünkü. seviyordu ama aldatmıştı; uzaktılar birbirlerine, mesafe sorun olmuştu. kız, ilk günlerde sakindi. hayatını rahat bir şekilde sürdürüyordu. günler geçti. kız, ağlamaya başladı. ağladı, ağladı, ağladı... ama kabullenemiyordu onu unutamadığını. başka çocuklarla birlikte olmayı denedi, denedi, denedi...ama her birlikteliği hüsranla sonuçlandı. unutamıyordu çünkü sevdiğini, inanılmaz bir birliktelik yaşadığı sevdiğini. ona geri dönmek istiyordu. ama sevdiği ona dönmek istemedi.
kızın gözleri, elleri, dudakları birşeyler yaşamışlardı.
çocuk, bir defa daha baktı onlarca sigara söndürülmüş kül tablasına ve "neden ben?" diye sitem etti hayata."
bu öyküyü bana yazdıran aşktır.
"vazgeçmeye çalış" diye zırvalar bazı insanlar, bu aşkı yaşayan kişiye. lakin saçmadır. "vazgeçmeye çalışmak" mümkün değildir. ya vazgeçersin, ya da vazgeçmezsin.
ben halâ vazgeçemedim. vazgeçmeyi diliyorum.