bu sefer suskunluğumda kendimi boğuyorum sanki. oysa en etkili cezam buydu hayattaki... kırılırsam, burulursam susardım. bir insanı kendinden mahrum bırakmak kadar büyük bir ceza olmamalı hayatta bana göre. ama yaptığım şey: seni, kendimden mahrum bırakmak değil... kendimi mahrum ediyorum, farkındayım. nedenini, sonucunu da bir tarihçi titizliği ile irdelemekteyim. yolun nereye gittiğini biliyor gibiyim.
biz erkeklerin hayatı astroloji gibidir biryerde. çok ciddiyim öyledir... siz kadınlarınki biraz daha farklı, bilirim ama bizimki birebir astroloji gibi. sen aysın misal... güneş var bir de... sonra parlak yıldızlar da sürüyle. küçümsemedim seni bu hikayede, ufaltmadım. sakın kırılma teşbihime. güneş erkenden doğar ve yıldızlar eninde sonunda kayar. sen dolunaysın bu galaksinin sonsuzluğunda asılı kalan. bütün gece seni seyrederek uğuldar içimdeki kurtadam ve gümüş kurşunu keyfi sıktım bir maç sevincinde, ahmakça.
içimdeki kurtadamı susturamıyorum büsbütün ama uğultusunu bastırıyorum sıktığım dişlerim ve kenetlenmiş dudaklarımla... çözüm mü? değil. bir gümüş kurşunum daha olmalıydı kıyıda. bulursam, vuracağım puştu ki rahatsızlık vermesin. ama gene de gitmek için biraz erken mi ne?