sol kolunuzun dirseğinden kopuyor. acı içinde gri asfalt yolun ortasında,yerde kıvranıyorsun. bakıyorsun daha önce dilini dirseğine değdiremeyen sen, şimdi o kemikli iki buçuk kilo çeken kolu ağzının içine alıp lolilop gibi somuracak hale gelmişsin. tabi bizimkisi bir teşbih, yoksa kim ister kıpkırmızı kanın fışkırdığı, sinir uçları ve kemik ucunun gözüktüğü dirseği somurmayı. belli bir süre kopan kolun parmakları istemsizce oyanamaya başlar. sanki birşey düşünüyormuş da masaya vuruyormuş gibi sıra ile oynar. bir de onları sen oynattığını zannedip, hala hükmedebiliyormuşsun gibi, oynatmaya çalışman hüznünü körüklüyen durumun cabası olur. yerde uzanmış bir amulans beklersin. o an yapabileceğin tek şey bu. gecenin bir vakti uykundan uyanıp karıncalanmış bir kolu tutmak gibi bir şey değil. bu sefer içini kaplayan bir boşluk duygusu var. akıl şokun etkisinde ama birazdan kendine gelecek ve orlarda bir yerde olması gereken bir uzvun olmadığını anlayacak. işte o noktadan sonra acı mefhumunu iliklerine kadar hissedebilirsin. kabus olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun. sağlıklı sol kolunu tut ve eti kemiği hisset. canlı kanlı bir kol var karşında. ama ya koparsa?