uzaktan duyuyorum çığlıkları, yakın gibi geliyor ölüm ve yok oluş; tam burada şimdi görüyorum. kendimi kandırabildiğime şaşırıyorum ama daha çok karşımdakini atıyorum boşluğa, yok olsun diye.
birileri canlarını yakıyor insanların, onlar hep kötü, onlar hep terkeden...
sonra o insanlarda gelip, iyilerin canlarını yakıyor, en masum olanları en riyasız gelip sıçıyorlar ağızlarına, götlerinden temiz olmayan bu dünyanın saçma yarınlarına.
her defasında ''bir umut'' diye başlayan her şeyin sonunda düş sancıları ve kırık hayaller kalıyor yerde; kalfa onları süpürmek için yere eğiliyor, elini kesiyor ve kanıyor kulakları.
içimdekini anlatabilmek için gerçekten bağırmam gerekirdi duysun diye ama o kolay yolu seçti: insanları.
basit olmak insanlar kadar oysa ki hayallerimizde yok muydu bir ağaç gibi tek ve hür yaşamak, her zorluğun üstüne basarak üstesinden gelip, her genellemeye anti-tez olmak?
bir melodi gibi işleniyor ruhuma yalnızlık, elindeki bıçakla derime portre çiziyor, üzerine en mükemmelinden bir sol anahtarı. en leziz kısmına geliyor ve o kimsenin duyamadığı o sihirli, o eşsiz notaları kazıyor şimdi.
sessizliğin içinde siyah ölüm tırmanıyor boşluklardan ve aşk, sen her neredeysen evet canın cehennemde!