alparslan türkeş

entry1304 galeri
    176.
  1. Açın arabanın camını, daraldım.
    Bunlar son sözleriydi, yaşarken kurduğu son cümle
    Tarih 4 Nisan 1997, günlerden Cumaydı.

    Saat 22.30u biraz geçiyordu. Yıllar boyunca, yanında ya da arkasında yürüyenler için kurduğu her cümle emir sayılırdı. Tek komutuyla onbinler, hatta, yüzbinler arkasından gelirdi.

    Hayata ve karşılaştığı tüm zorluklara karşı her zaman dimdik ve soğukkanlı durmuştu. Korumasına verdiği son talimatta bile soğukkanlılığını kaybetmemişti.

    Şoför Alparslan Sarıkaya ile araçta bulunan Koruma Müdür Tahsin Pehlivanoğlu, o anda paniğe kapılmışlardı. Başbuğ'un rengi atmıştı, Nefes almakta zorluk çekiyordu.

    Koruması, hemen gömlek yakasını açıp, kravatını gevşetti. Otomatik camlar sonuna kadar açıldı. Yine de çok zor nefes alıyordu.

    Her şey otomobilin hareket etmesinden kısa bir süre sonra başlamıştı. Siyah Mercedes marka makam aracı, Oran Sitesi'ndeki eve gitmek için Reşit Galip Caddesi'nde ilerliyordu. Otomobil Çankaya Caddesi'ne çıkmak üzereydi ki, Alparslan Türkeş, oturduğu koltukta aniden fenalaşmıştı. Yıllardır, belki de her gün yanında olan koruma ve şoför, hemen o anda karar verdi.

    Makam aracı, yönünü en yakın hastaneye, Hoşdere Caddesi üzerindeki Çankaya Tıp Merkezi'ne çevirdi. Telefon ve telsiz yardımıyla iki kilometre ötedeki hastane uyarılmıştı. Siyah Mercedes, birkaç dakika sonra hastanenin önündeydi.

    Türkeş, hastaneye getirildiğinde bilincini kaybetmişti. Derhal özel bir odaya alındı. Kendisine kalbi güçlendirici iğneler yapıldı. Fakat çok geçti, Ülkücü Hareketin ilk ve son başbuğu Alparslan Türkeş'in kalbi durmuştu.

    ilk müdahaleyi Dr. Hüseyin Aka yapmıştı. Ne yazık ki, müdahalelerden sonuç alınamıyordu. Türkeş'in acilen tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmesi gerekiyordu. Hemen Bayındır Tıp Merkezi ile bağlantıya geçildi ve hazırlık yapılması istendi.

    Türkeş, 20 dakika sonra Bayındır Tıp Merkezi'ndeydi. Doktorlar, panik halindeydi; çünkü Türkeş'in kalbi tamamen durmuştu. Masaj ve şok tedavisi uygulandı. Bir ara kalp ritminde bir kıpırdanma oldu, kalbi çalışır gibi olmuştu; ama bu çok kısa sürdü.

    Doktorlar, aralıksız olarak 23.15ten 02.30a kadar çabaladılar. Ne var ki, Türkeş'in kalbi çalışmıyordu. Türkeş ölmüş, 80 yıllık fırtınalı bir hayat, hastane odasında son bulmuştu.

    Hastanenin önü ana-baba günü gibiydi. Bir açıklama yapılmıyordu. Ülkücü gençler, eski dava arkadaşları, MHP yöneticileri, dostları, hastane kapısında tedirginlik içinde Türkeş'ten bir haber bekliyorlardı.

    Bazı televizyonlarda gece yarısından sonra yapılan yayınlarda, Türkeş'in öldüğüne dair haberler veriliyordu.

    Hastane yönetimi, ailesi ve parti yöneticilerine bilgi verdikten sonra Türkeş'in ölümünü resmen açıkladı. Saatler sabaha karşı 03.15i gösteriyordu.

    Türkeş'in ölümü, canlı yayına geçen televizyon kanalları aracılığı ile kamuoyuna resmen duyuruldu. Hastane önünde toplanan ülkücüler, Türkeş'in ölümünü kabullenmek istemiyorlardı. Dualar ederek ağlıyorlar, tekbirler getiriyorlardı.

    Ölüm haberinin resmen açıklanmasından sonra Anadolu'daki ülkücüler de Ankara'ya gelerek sabahın erken saatlerinden itibaren Bayındır Tıp Merkezi'nin önüne yığılmaya başladılar.

    inanılmaz bir görüntüydü. Genç, yaşlı, kadın, erkek, herkes ağlıyordu. Ertesi gün öğleye doğru hastanenin önüne yığılan kalabalık, binleri aşmıştı; ama, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Moraller bozuktu. Ülkücüler, gözlerindeki yaşı saklamıyorlardı.

    Oysa daha birkaç saat önce her şey normaldi. Alparslan Türkeş katıldığı geceden alkışlarla uğurlanmıştı.
    0 ...