her şeyi bildiğini düşünüyorsun ya sen.. yani hani hallettim ben her meseleyi diyorsun ya.. kariyer basamaklarını emin adımlarla çıkıyor, her adımda inceden bir rüzgar estiriyorsun ya. bi bok değilsin sen. taşların, süslerin, püslerin, boyların en tiz tonda ki kahkahaların arkasına saklanıyorsun. kırmızı şarapta ki aksini aslında yalnız sen görüyorsun.. ve her seferinde kimseyle değil sadece kendinle hesaplaşıyorsun. her düştüğümde kalktım diyorsun oysa yüreğinin onlarca parçası hala yerde yatıyor. yine boyanıyor, yine bir kahkaha atıyorsun. çektiğin sigaraları ciğerine dahil etmiyor, sanki ciğerinden veriyorsun. anlattığın her hikayenin sende ki yarasını sadece sen biliyor, o hayran ifadelerin bedelinin gecelerce ağlamak olduğunu yastığında sır gibi saklıyorsun. hatun sen hiç birşey değilsin. kestiğin ahkamlar, çok bilmiş sözleri yalan sen hala kavga ederken mazi ile bu günün yarın mazi olduğunu kaçırıyorsun defalarca. o kadar çok tüketiyorsun ki kendini ve dik durma adına, o kadar gömüyorsun ki içine; bakırkoy de sadece çekilmiş bir araba seni cadde ortasında hıçkıra hıçkıra ağlatabiliyor.en aciz sen oluyorsun dev endamının altında. etrafındakiler anlamazken neye ağladığını, sen koca bir mazi ile boğuştuğunu biliyor ve bu mazi ile boğuştuğun için kendinden yeniden yeniden nefret ediyorsun. yorgunsun.. hem de çok.. ama durmaya da korkuyorsun. sanki dursan herşey seni içine çekecek ve bir daha çıkamayacaksın. beynin bulanıyor. gecelere sabahlara kadar çalışıyorsun. renklere gömülüyor, renklerde kendine yeni bir dunya kuruyorsun. bu sefer ruyaların rahat bırakmıyor seni; ve yine geçmişle başlıyor kavgan. hepsi, hep senin yuzunden, mazi diyorsun. onu aldın benden. ruyanda bile rahat yok. uykun bile huzursuz. ölümden bir kez daha korkuyorsun, en buyuk uykunun o olduğunu bilerek. o, orada yaşadıkça sen asla bu gunu yaşayamayacaksın ve biliyorsun ki herşeye ama herşeye hep geç kalacaksın. tıpkı bugune geç kalmak gibi. ve öğrenemedikçe mazinin ne demek olduğunu bugun hep gelecek olmaya devam edecek senin için.