Bulunduğum sokakta her ne kadar onlarca insan yürüyor olsa da bir saatin tiktaklamasına benzeyen ayak seslerim bu boğulan gürültüdeki tek net ses. Ha öyle ana baba günü değil,hayır. istiklâl'im mi burası?
insanlar çok gürültücü olmuş artık, yerinde duramıyor hiçbirisi. Hem benim neyim eksik ki? Ah... işte bu yüzden bu soğukta dışardayım ya... Beni bitiren bu hevesler değil miydi ya?
Tek bir damla yağmur düşmemiş günlerdir istanbul'a. Kim bilir neler olacak neler! Yine geliyor yalnızlığın göz yaşları. Durma! Kaç... Benim şuanki halimin aksine sessiz ve narin olacaklar. Sonra ben de sakinleşmeyi deneyip elime ısınmak için sıcak bir fincan kahve ile oturacağım koltuğuma, dışarıyı seyredeceğim. Yaslanacağım arkama, açacağım eskilerden parçalar ve kısacağım gözlerimi... Bazı bazı sızarım, kalkarım. Sonra tekrar sızarım? iş yok güç yok. Kadın yok, tasa yok! Kadın yok belki ama aşk var. Kireçlenmiş kalp damarlarımda hissettiğim ve o yaşlı ellerimle dokunduğum, dudaklarımla öptüğüm aşk... o var!
Evime geldim sayılırdı. Ana caddeden uzaklaşınca pek bir insan kalmamıştı etrafta. Ayak sesleri bile vedasız terkedip gitmişti beni, bir anda kayıplar uğrunda boğulmuşlardı. Evet, ayak sesi severim! Eskiden de severdim. Hala dahi seviyorum. Onlar da beni seviyorlardır değil mi? Palavra! Bu böyledir değil mi? Sevdin mi sevilirsin değil mi? Evet öyledir. Fakat bu sanrıdır oğul, sanrı! Seversen terk edilirsin oğul, kullanılırsın. Her zaman sahip olduğundan daha fazlasını paylaşırsın, bu gerçek! Bu gücü nereden mi bulursun peki, bütün o paylaştıklarını? Ruhunu satmaya başlarsın bir zaman sonra paylaşacak yeni şeyler için çünkü tükenirsin, bu da gerçek! Biliyorum ki bu dediklerim bir kulağından girip öteki kulağından çıkacak. Hatta bu lafıma kızdın, bunu da biliyorum. Boşver ayak seslerini evlat sen, kapılma heveslere! Her heves aslında şeytanın bir oyunu, bir tuzaktır. Kuyuya ineceğin zaman sana ipini uzatanı baban sanma sakın. Şeytandır o, şeytan! Şimdi beni bırak da küçük evimin küçük bahçesine gireyim. iki temiz hava soluduktan sonra uzanayım tek kişilik yatağıma, yok olup gideyim.
Uyandığımda yaşlı bedenimin altına üşümesinler diye sakladığım kırışık ellerim uyuşmuştu. Bazen tüm bedenimin uyuştuğu da olurdu, öleceğim sanardım. içimden sayardım geçerdi. Aynaya bakınca gördüğüm bir bukalemun olurdu. O gün tüm suçu aynaya atıp gider yeni bir tane alırdım. Bir tek banyomdaki aynayı değiştirmeye gözüm yemezdi. Neden mi? Beyazlarımı ayıklardım karşısında, saçlarımı tarardım... Tıpkı tüm suçluları mahkemeye çıkartmış cezalandırıyor gibi. Bir zaman sonra baktım ki kalan siyahları sayar olmuşum. Yani çok az masum kalmış hayatımda. Kalan siyahlar için tanrıya teşekkür ettim hep, benimle kalanlar için. Sen de şükretmekten sıkılma evlat. Oldu ki sıkıldın bırak kafan güzel olsun biraz. En kötü gider ona şükredersin ya!
Gençlik pek güzeldi. Delilik ve doluluk. Işık saçan bir beden, insanların gözünü alamadığı... Ve sanat icra eden eller! Az mı kalem ağlattı bu parmaklar ha? Ama zaman geçti boşverdim herşeyi, hataydı bu. içkiye çaldırdım bedenimi, ruhumu da sigaraya. Esirlik bu evet, olmasına oldum esir. Ama kadına olmadım! Gençken en büyük hayatı nerede yaptım biliyor musun? Sevdiğime hep bana verebileceğinden fazla değer verdim, hayattan beklentisi olan herşeyi. Ona yetti verdiklerim belki ama bana yetmedi, devam ettim. Tek bir sevdiğim de oldu değil ha. Üç diye başlar otuz diye biter. Çok hata yaptım genç. O yüzden yalnızım ya şimdi zaten? Bu yalnızlık bana ceza mı yoksa benim için doğru olan mı bundan bile bir haberim. Her ne kadar yalnız olsam da evlat, aşkı yaşıyorum. Hemde en hasını, tehlikelisini ve vazgeçilmezini.
Aşkı yaşıyorum dedim ya, ciddiydim. Şu elimde tuttuğum bardağı görüyor musun? içinde viski var. Ve ben bununla her gece tanrıyı aldatıyorum. Tehlikeli, ihtiraslı kılan da bu ya zaten, vazgeçemiyorum. Hem de sırf ilk defa aşık olmuşçasına içimi yakmasına kanıp. Sen bedenlerle bedenleri aldatırsın. Hoşuna da gider, gençsin. Ama gün gelir benim gibi olur yaşadıklarının aslında sadece bi sanrı olduğununun farkına varırsın. Bugün burada ben varım. Bundan otuz yıl sonra bu taburede belki de sen olacaksın. Karşına bir genç alacaksın benim seni aldığım gibi. O da aynen böyle susacak işte... Saatlerce dinleyecek seni. Sen konuştuktan sonra değişmesini de sakın beklemeyesin. Kendime gelmek az yıllarımı almadı benim! Seni de görür bir gün kendine aşık eder evlat, bu ateşten kaçılmaz ki... Az bir vaktim kaldı oğlum. Son bir kadehe daha ne dersin? Aşk için...