ben bu yazıyı sana yazdım

entry31006 galeri
    2055.
  1. her zaman inandığı masallar gibi başlamıştı her şey.

    - peki senin kalbin neden bu kadar büyük?
    + seni daha iyi sevebilmek için…

    yüzüne vuran güneşi hissetti yattığı yerden, gözlerini ovuşturmak istedi ama kolunu kaldıracak hali olmadığını da biliyordu. kuş sesleri geliyordu etraftan ve nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. şaşkındı, en son hatırladığı güzel, mutlu bir günde eğlenme anılarıydı. doğrulmaya çalıştı, vücudunun ne kadar halsiz ve bitkin olduğunu fark etti. ne olmuştu? hatırlamaya çalıştı.
    dikkatini toplamak istediği her an çevresinden gelen sesler yüzünden bir türlü düşüncelerine yoğunlaşamıyor, en son ne gördüğünü bir türlü hatırlayamıyordu. çevresine baktı. daha önce görmediği bir güzellik etrafını sarmıştı. yapraklar sonbahardaki gibi yerlerde, dağınık bir haldeydi fakat ağaçlar sanki hiç yapraklarını dökmemiş gibi canlı, yemyeşildi. bulutların arasından bakan güneş korkak bir şekilde onu selamlıyordu. gökkuşağı vardı gökte, bin bir renkte…
    ayağa kalktı, yavaşça çalıların arkasına doğru yürümeye başladı, heyecanı onu daha da cesaretlendiriyor mantığı ise olması gereken yerde kalması konusunda onu dizginliyordu. çok merak ediyordu onu çağıran sesin ne olduğunu, ilerlemeye devam etti. bir geyik son derece neşeli bir şekilde yemek yemeye çalışıyor sanki sincaplar ile sohbetine devam ediyordu.
    kulağına güzel sesler geliyordu, onu çağırıyorlardı, duyuyordu.
    temiz hava ciğerlerine dolmuştu, uykusu vardı ama kendisine ne olduğunu öğrenmeliydi. neresiydi burası? birileri var mıydı?
    çalıların arkasında boylu boyunca sıralanmış, çeşit çeşit ağaçları gördü ilk önce. ve sesin geldiği yeri; nehri buldu yanında. coşkun akan bir nehir onu çağırmıştı. çevresinde biten çiçeklerin eşsiz rengi ile büyülenmiş, adeta bir masalın en sevdiği bölümünü okuyor gibiydi. ah ne kadar da güzeldi her şey; yalın ve duru. dokunulmamış bir tabiat ve doğanın ona sunduğu huzuru hissetti. yüzünü hafifçe yalayan rüzgarın, ipeksi dokunuşu tüm bedenini sarıyordu. güneş artık daha cesurdu ve kendini gösteriyordu herkese. kavurmuyordu, rüzgarla beraber olmuş şarkılar söylüyordu. gördükleri karşısında sorguladığı her şeyi unuttu. umurunda değildi hiçbir şey ve çok mutluydu. damarlarında gezen kan ve hissettiği sonsuz huzur onu buraya bağlamıştı, asla ayrılmak istemiyordu bu güzelim ormandan. durmalıydı zaman bir şekilde durdurmalıydı.

    sonra bir anda değişmeye başladı tüm güzellikler; bulutlar kararmaya başladı, güneş küsmüştü tüm var oluşlara, çiçekler soldu bir daha açmamak üzere, ne yazık! duyduğu ses bir anda son bulmuştu. rüzgar bir şeye öfkelenmişçesine sert esiyordu. anlam veremedi, öylece bakakaldı. ne yapmıştı o? neden değişiyordu her şey?
    nehir yavaş yavaş siyaha dönüyordu, etrafındaki solmuş çiçekleri de içine alıp bataklık oluyordu nehir hızla. yapraklarını da yok edip çıplak kaldı ağaçlar, yağmur bir ihanetin üzerine ağlıyor gibiydi. ihanet tanrıçası’nın cezası olabilir miydi bu?
    yağmur tüm bedenine işlemişti, gözyaşları ve yağmur birleşerek yüzünden aşağı süzülüyor, anlamlandıramadı bu değişim canını yakıyordu. huzuru hissetmekte zorlandığını fark etti, elleri kalbinin üzerindeydi. ellerine baktı. gördüğü kandı. göğsünde bir boşluk ve süzülen kan…

    anlamıştı.
    aşık olmuştu.
    zaman geçmişti, zaman gelmiş ve onu öldürmüştü.
    o ölmüştü.
    4 ...