günlük gazetesi/19.02.2010
Türkiye, 1940'ların sonundan itibaren ABD'nin belirleyiciliğine ve egemenliğine teslim olmuştur. Bu süreci, Nihat Erim'in 1940'lı yılların sonunda veciz bir şekilde ifade ettiği 'Küçük Amerika' kavramı yardımıyla, bir 'Küçük Amerikalaşma' dönemi olarak adlandırmak hatalı olmaz. Özellikle 1950'lerde netleşen bu durum, daha sonraki süreçte de belli kayıtlarla günümüze kadar varlığını sürdürecektir.
Adnan Menderes Türkiye'yi 'Küçük Amerika' yapma ideali ve her mahallede bir zengin yaratma hayali ile iktidara geldi.
Turgut Özal ise 'Altı Malatya, üstü Teksas' bileşimler peşinde koşmuştu. Son 60 yıllık tarihimiz boyunca gerek asker gerek sivil 'devletlular' Amerikancılık ve Küçük Amerika olma idealleri ile gecelerini gündüzlerini katarak çalıştılar.
Evet yukarıda da dediğimiz gibi sadece sivil yönetimler döneminde değil askeri darbe dönmelerinde de ABD'ye önemli ödünler verildiği, ABD'nin istekleri doğrultusunda açılımlar sergilendiği bilinmektedir. Bu açıdan 12 Eylül özel bir yere sahiptir.
Daha Haziran 1980 içinde Amerikan Silahlı Kuvvetler dergisinde yayınlanan bir makalede 'Türk Silahlı Kuvvetleri müdahale edecek' denilmekte ve 12 Eylül 1980 sabahı ABD Dışişleri Bakanı Muskie, Başkan Carter'ı 'Kimlerin müdahale etmesi gerekiyorsa onlar müdahale etti' (Bkz. Mehmet Ali Birand, 12 Eylül 04:00, Karacan Yay, istanbul, 1984, s.33-35) şeklinde bilgilendirmekteydi.
6 Kasım 1983 seçimlerinden hemen önce Türkiye'ye gelen ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig ise Org. Evren ile 14 Mayıs 1982'de yaptığı görüşmede şunları söylemektedir:
'Türkiye'yi her zaman hür dünyanın stratejik bir değeri olarak mütalaa etmişsizdir. Bu değerlendirme yalnız NATO çerçevesinde değildir. Netice itibarıyla NATO'nun gerçekleştirmesi gereken durumlar bellidir. Türkiye, NATO'nun ötesinde bir önem taşır. iyi bilirsiniz ki, Washington'da dostlarınız vardır. Başkan Reagan durumu gayet iyi kavramıştır. Başarınız için her desteği verecek. Sizin başarınız bizim de başarımız sayılır.' (Kenan Evren, Kenan Evren'in Anıları III, Milliyet Yay., 1991, s.28).
12 Eylül'ün bütün faşizan uygulamalara rağmen sadece iki faaliyet alanına dokunulmamıştır. Bunlar dış politika ile Demirel hükümetinin 24 Ocak 1980'de yürürlüğe koyduğu ekonomik istikrar programıdır.
Gerçi bu noktada suçu hepten iktidara ve muktedirlere atmak yanlış olur. Türk halkı da ABD'yi sever, onun pragmatik değerlerini kendisine yakın bulur. Avrupa'nın düşman olduğunu, ülkeyi bölüp parçalamak istediğini düşünür. Avrupalı değerler pek soğuk gelir ona. Amerika büyük ölçüde para egemenliğinin borusunu öttürdüğü bir uygarlıktır. Parayı ve gücü elinde tutan her zaman kazanır.
Avrupa biraz daha naiftir ABD'ye nazaran. Avrupa ve Amerika kültürü arasındaki en büyük fark, Avrupa'nın aristokrat geçmişine, Amerika'nın ise zenginleşen köylülere dayanıyor oluşlarıdır.
Türkiye'de de aristokrasi olmadığı için burjuvazimiz görgüsüzleşmiş, çiğ ve ham kalmıştır. Ülkemizde de ABD'de de olduğu gibi soyluluktan ziyade parayı ve iktidarı elinde tutan baştacı edilir. (Kıroyum ama para bende özdeyişi ile özdeşleşen durum)
Son dönemde Kürt sorunu ve Ermeni Soykırımı tasarıları nedeniyle Türkiye'de bir anti-Amerikancılık söylemi ortaya çıktı ama dediğimiz gibi bu konjonktürel bir reaksiyondan başka birşey değil.
60 yıllık Küçük Amerika olma maceramızda AKP hükümeti 8 yıllık (60 yılı toptan olarak değerlendirdiğimizde) kısa icraatında bu maratonun en hızlı koşucusu oldu.
iktidara geldiği ilk günden bu yana çılgınca ne var ne yok herşeyi özelleştirme performansı gösteren AKP, emekçiler ve yoksulları daha çok ezmek için elinden geleni ardına koymadı.
AKP iktidarının en büyük özelleştirme operasyonu 14 Kasım 2005'de Türk Telekom'un yüzde 55'ini 6 buçuk milyar dolara Oger Telecom'a satması oldu.
Seydişehir Eti Aüminyum'u 305 milyon dolara Ce-Ka inşaat'a, Başak Sigorta'yı 268 milyon dolara Groupama'ya haraç mezat sattı.
Tüpraş'ı 4 milyar küsur dolara Koç-Shell ortaklığına peşkeş çekerken, Erdemir'i 2.7 milyar dolara OYAK'a hibe etti.
AKP hükümeti, TEKEL'e ait tütün ve yaprak işleme depolarını kapatma kararının ardından yeni özelleştirmelere hız kesmeden devam ediyor. 'Durmak yok yağmaya devam!' Sırada şeker fabrikaları ve elektrik santralleriyle birlikte dağıtım bölgelerinin özelleştirilmesi var.
Önüne çıkan her şeyi özelleştirme kapsamına alan hükümet, 2010 yılının başında Fırat, Çamlıbel, Uludağ, Van Gölü elektrik dağıtım bölgelerini ve 52 akarsu santralini özelleştirecek.
Kasım ayında Çoruh Elektrik Dağıtım A.Ş.. Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş. ve Osmangazi Elektrik Dağıtım A.Ş.'nin özelleştirmelerini tamamlayan AKP, 4 elektrik dağıtım bölgesinin özelleştirmesini 2010 yılı içinde tamamlayacak.
Önümüzdeki dönemde Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum, Çarşamba şeker fabrikalarını sonuçlandıracak olan AKP, ardından Elazığ, Malatya, Erzincan, Elbistan şeker fabrikalarını özelleştirecek.
Tüm bunların dışında eğitim ve sağlık gibi devletin asli görev alanlarında da çılgınca bir özelleştirme politikası devam ediyor. Yeni Sosyal Güven-sizlik Yasası ile parası olmayan hastane kapılarında ölüme terkedilirken, mantar gibi türeyen vakıf üniversiteleri ve onları aratmayacak har(a)ç ücretleri ile devlet üniversiteleri parası olmayan emekçi çocuklarına çoktan kapanmış durumda.
işte 60 yıllık Küçük Amerika hayalimiz. Nihayet fiiliyata geçti. Paran varsa dünyanın tüm nimetlerinden yararlanırsın, patlayıncaya kadar hamburger ve pizza yiyip, çatlayıncaya kadar coca cola ve pepsi içersin. Şişmanladın mı? Obez mi oldun? Hiç problem değil, ara tele-marketleri hemen zayıflama hapları ya da pilates topları gelsin 1 ayda forma gir.
Çekmeköy'de ya da Bahçeşehir'de güvenlikli, kameralı, tel örgülerle çevrilmiş sitelerde, havuza girer, fitness yapar ve 100 metre ötende gecekondu semtinde yaşayan yoksullarla muhatap olmadan mutlu mesut yaşarsın.
işte nihayet Küçük Amerika olduk. Ahh ahh keşke Nihat Erim, Adnan Menderes ve Turgut Özal da görseydi bu mutlu tabloyu(!).
Ama yine de ufak tefek eksiklerimiz var ABD'ye göre. 3 buçuk milyon sokaklarda karton kutularda yaşayan evsizimiz (homless) yok mesela, ya da hapishanelerimizde 2 milyon siyahi mahkumumuz, (gerçi siyahilerimiz de yok bizim). Ama ne gam Kürtlerimiz var ya adli ya da siyasi çoluk-çocuk binlercesi hapiste zaten. Evsizlere gelince 'kentsel dönüşümle' Sulukule, Dolapdere, Gülsuyu, Gazi Mahallesi, Mamak ve Çiğli'deki, Çingenelerin, Kürtlerin, Alevilerin evlerine el koyup, arsalarını çok uluslu şirketlere peşkeş çekip, onları da sokağa dökersiniz olur biter.
M.UTKU ŞENTÜRK *
*Gazeteci- AB ve Uluslararası ilişkiler Uzmanı