en yakın arkadaşlarınızdan biri telefon açar ağlayarak. "abi.." der hıçkıra hıçkıra. "nooldu oğlum söylesene" dersiniz içinizdeki korku kaynaklı sıcaklık yayılırken. "annem abi... dün gece.. öldü." der. siz susarsınız. "nasıl oldu?" dersiniz zar zor. "pencereden atlamış." der. sadece "neredesin söyle, sadece beni bekle geliyorum." deyip hemen yola çıkarsınız. yolda kucağında hemen hemen yeni doğmuş olan bebeğini taşımakta olan bir anne görürsünüz. gözleriniz dolar. ya da annesiyle tartışmakta olan birini görürsünüz. farkında değildir karşısındakini her an kaybedebileceğinin. dalarsınız uzaklara kendi kendinize.. o sırada gözlerinize dolan yaşlar yanağınızdan aşağı inen yolu kolayca bulurlar. yolu bulmaları için yer çekiminin yardımına ihtiyaçları olduğu gibi, arkadaşınız da size hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardır şu anda.
yanına gittiğinizde hemen onu darmadağın olmuş yaşlı aile bireylerinin bulunduğu evden dışarı, yürümeye çıkarırsınız. yol boyunca konuşursunuz. daha doğrusu konuşamazsınız. her cümle ağzınızdan çıkmadan önce dudaklarınıza tutunur çıkmamak için. bir yere oturursunuz.
"5. kattan düşmüş halini gördüm yerde. kanlar içindeydi her yeri." der ağlamaya başlayarak. "keşke görmeseydin. keşke o görüntü aklının bir köşesine hiç girmemiş olsaydı." dersiniz. "ben onu hiç bir zaman kötü hatırlamayacağım ki. aklıma bir tane bile kötü anı gelmiyor ki. bizi çok çok iyi yetiştirmiş" derken o, kolundaki dövmenin üzerindeki tüyler diken diken olur. uzaklara bakmaya çalışır. ama gözyaşları tutunacak yer bulamaz. yanına çekersiniz sandalyenizi, başını omzunuza koyar. ağlamaya başlarsınız. hayat ne kadar gariptir. ansızın bitmeye eğilimlidir. birileri için biterken başkaları için aslında yeni başlamaya eğilimlidir. ölümü ölüm yapan zaten geride kalanlar değil midir?
konuşabildiğiniz kadar, elinizden geldiği kadar konuşursunuz. gece onu yalnız bırakmamak için beraber kalırsınız. sabah evden çıkar, karşılaması gereken akrabalar vardır cenaze öncesi. "cenazede görüşürüz güçlü ol" dersiniz.
zaman kolay geçmez ama en sonunda cenaze zamanı gelir. cenazeye gidersiniz. uzaktan gözükür arkadaşınız. yanınıza gelir ağlamamaya çalışarak. sarılırsınız. tutar kendini. diğer taziyeleri kabul etmek için uzaklaşır. annesinin tabutuna dokunurken uzaktan bakarsınız ona. tutmaktadır kendini. kolay değildir. ailenin erkeği olmak zorundadır artık. biraz zaman geçer, sizin anneniz gelir cenazeye. birbirlerini gördüklerinde tek bir kelime bile etmezler. sadece sarılıp ağlamaya başlarlar. başı, başkasının annesinin omzunda bile olsa artık ağlamamak kolay değildir. dakikalar sürer. siz de onları izleyip tutamazsınız kendinizi.
cenaze namazı kılarsınız hiçbir hareket ya da dua bilmediğiniz halde. mezarlığa gidersiniz hep beraber. toprak atarsınız mezara. her şey biter.
eve dönersiniz onu da alıp yanınıza o gece de yalnız kalmasın diye. gece uzar, yorgunluktan uyuyakalır evdekiler, o da dahil. ışığı kapatıp içeri gidersiniz ve uyumakta olan annenize bakarsınız. yanınızda olduğu için aslında inanılmaz mutlusunuzdur. farkında değilsinizdir çoğunlukla. ama farkındalık çok çok önemlidir. varlığı genelde hissedilmez gibidir ama peki ya yokluğu?
her neyse çok uzattım sanırım. fakat uzun uzun yazma sebebim, bunu okuduktan sonra kısa süreliğine de olsa annenize, benim bu olaylardan sonra anneme baktığım gibi bakabilmenizi istemem. gözleriniz dolarak. yanınızda olabildiği her anın farkındalığına erişerek.
bakabileceği halde bakmayanlara 'yazık', bir nedenle bir daha bakamayacak olanlara 'sabır', bakmak isteyip bazı nedenlerden dolayı bakamayanlara 'çaba', bakanlara ise 'helal olsun' diyorum.