sana bir şeyler yazmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum yine.
ama bu kez gerçekten ciddiyim bu dayanılmaz hafiflik konusunda.
evlenelim diyorum, hayır diyorsun, dost kalalım diyorum, hayır diyorsun, de get diyorum, hayır diyorsun, üstüne üstlük kalkıp biz ne olacağız? diye soru da soruyorsun, verdiğim yanıtlar hoşuna gitmiyorsa ya da uygulamak istemiyorsan bu yanıtları; bana neden bu soruyu soruyorsun?
gülmekten öleceğim bu satırları yazarken. az önce tekrar up adlı filmi izledim. sen ve ben sanki kahramanları. edi ile büdü.
ne gidiyorsun ne kalıyorsun; ne gidiyorum ne kalıyorum. ya durumumuz eşitlenmeye mi başladı ne?
yenilen kazıkların acısı bitti, öfkesi de bitti arada ironik konuşmalar kaldı.
seni sevdiğim ve bu bir buçuk yıllık süreçte sabırla beklediğim için bana hastalıklı senin sevdan dedin. ben de senin bana daha evliyken yaşattıkların çok mu normal bir erkeğin yaşattıklarıydı? dedim.
dedin ki tüm erkekler aldatıyor o zaman tüm erkekler bunu yapıyorsa aldatmak da normal bir eylemdir.
seni paran için istiyormuşum. unutmuşsun seninle evlendiğimde meslek sahibi olmadığını sanırım bunu bana söylerken. bunu anımsatınca da "sen beni adam ettiğin için istiyorsun." dedin. seni istediğimi de nerden çıkarıyorsun o da ayrı bir tartışma konusu. benim istediğim tek şey intikam oysa.
adam olmak ile meslek sahibi olmak arasında dağlar kadar fark var sevdiceğim. ben seni meslek sahibi ettim de adam olamadın ve bunu da kanıtladın zaten.*
sevmeyen bir kadın neden açsın ki bu kapıyı tekrar sana ve senin giysilerini bile ütülesin. senin kıytırık parandan daha fazla kazandığı halde.
aldatan aptaldır derler ya. evet bu aptallığı yaptığına göre bu kadar derin düşünmemen de doğal tabi ki.
ya ben senle dalga geçmeyi çok seviyorum artık. çünkü bu aralar yapacak başka işim yok.
yalnızlığımın aktivitesi oldun çıktın. fotonu yolla diyorum hayır diyorsun ya bayılıyorum. kimbilir senin için öldüğümü sanıyorsundur.
sana illa bir şeyler hissetmek zorundaysam artık evet bir şeyler hissediyorum. senle oynamaya bayılıyorum. şimdilik bu yetiyor.
kendini o kadar ulaşılmaz ve kaf dağında görüyorsun ki. biliyor musun? kıçın terlemeden o yolu çıktığın için, emeğin ne olduğunu bilmediğin için, inişe geçtiğinde o bilmediğin ter, gözyaşı olarak dönecek sana.
sen sıradan bir kadınla evli değildin.
karşında bu kadar ezildiysem güçsüzlüğümden değildi.
sadece ben izin verdiğim için, hak etmediğin halde çok sevdiğim için, o sevdadan, hani diyorsun ya o hastalıklı sevdamdan eğildim ben karşında.
bir de diyorsun ya ömür boyu gölgem mi olacaksın? diye. korkma! olmam istersem. ama istersem. gölge olduğuma göre seni güneşin yakıcılığından koruyabiliyorum bak hala demek ki.
hayatının her bölümünde karşında olacağım. ama canını yakmayacağım. seni sadece öylece büyük bir sabırla yüzümde yarım bir tebessümle, it bir tebessümle, hatta piç bir tebessümle izleyeceğim, seyredeceğim.
biliyorum haberlerini hep yollayacaksın bana, bensiz yapamazsın çünkü biliyorum.
sen bensiz bir hiçsin biliyorsun değil mi?
hiç olmadığını kanıtlaman için sıfırdan başlaman gerek hayata. sen hayatının ofsaytını en temelinden yaptın. benim verdiğim meslekten para yediğin sürece ahlarım yanında seni seyredecek mi sanıyorsun?
böyle olmadığını sen de biliyorsun. neden mi? yaşadığın hayata bak tanrı nasıl da belli etti varlığını ekspres kasa hızıyla görüyorsun değil mi?
ayağına dolanan bir ipliğim ben. ama dolanmayı ben istemiyorum aslında. kader diyelim. yoksa hala ayak altında olmak hiç hoş bir şey değil benim için.
seni terk etmeyeceğim. ölene dek. bu da benim senden farklı bir yönüm olsun.
sen salakça bir tutku uğruna çekip gittin ya. ben gitmeyeceğim.
çünkü ben seni sevdim.
ihtiyaçtandın şimdi de seni satıyorum muamelesi yapmadım sana. yapmam da. bu benim farkım.
ve sen hiçsizliğin ortasında boğulup boğulup, bu kapıdan gireceksin aylardır girdiğin gibi.
hiç acelem yok, hiç planım da yok. başka bir erkeği de asla düşünmüyorum. biliyorum bundan dolayı hep çantada keklik sanıyorsun beni. lütfen, lütfen öyle san.
hele biraz daha zevkini çıkarayım olayları çözmenin tadı biraz daha işlesin kemiklerime sıra herkese gelecek tabi.
intikam mı? asla! seven bir yüreğin yiyeceği bir halt değil o.
daha başka şeyler düşünüyorum senin için sana özel.
sen bir istanbul kadınının sadakat ve vefasını tanıdın bugüne kadar. bir aciz yaratık gibi sana itaatini gördün sadece. ve bir köpek gibi peşinden sürüklenişini gördün.
aramızdaki kültür farklılığını geri çekişimi sana öncelik verişimi gördün.
karizmamı hiç görmedin biliyor musun?
sen sadece sana kayıtsız ve şartsız itaat eden, meslek sahibi değilmiş gibi davranan, aptala yatan, her daim sevgine kucak açan bir salak kimlik gördün.
şimdi bir oyun oynayacağız senle aşkım.
adı: " dilini yılan soksun. " oyunu.
starta çok az kaldı. bekle ve gör.
en tehlikeli cümlemi yazıyorum önce.
seni seviyorum...
oyun başladı.
not: bana bunca acıyı çektiren insanın son olarak ocak 2011 de işinden de kovulduğunu öğrendim. hala daha beter olması için de dua ediyorum...