"Öteki dünya" dediğim bu hengame, aslında ötekiliğinden yormamış beni. Her şey birmiş aslında. insanın olduğu her yerde nefes alışlar bir sona yol alıyormuş. Son verdiğim şey belki de, insanların olduklarından fazlası olduklarına inanmayı iyi niyet sanan ahmaklığımdır.
Gerçeklerin kaçacak bir yerleri yoktu burada. Geçmiş, onları daha iyi gösterecek bir yer bulamayacak kadar acizdi. Çünkü geçmişin buraya dair bir yaşantısı hiç olmamıştı. Yalanların kendini inandırma yeteneği, gerçekleri görme yetime ilk defa bu kadar aciz düşmüştü. Çünkü ben onlardan daha hazırlıksız yakalandım. Onlar geniş alanların yoksunluğunu duyarken benim tek hissettiğim gerçeklere olan tutkumdu. iyi veya kötü olması önemsiz. Hangi gerçek iyi veya kötü olabilmişti ki zaten?
Sen! En büyük yalanlardan da yalan gerçek..! Nosce te ipsum"*. Gör ki sebeplerinin toplamı amaçların etmemiş. Yalanların, yanlışların, yanılgıların akarında sürüklenmiş başı boş hayallerim. iyi niyetler üreterek aldanmak en kötü aldanmaymış.
Zaman akıp giderken ne çok şey götürmüş. Yitirdiklerime üzülmekten bir şeyler kazanabilmiş olabileceğim aklıma dahi gelmemiş. Ya da ezbere söylemekten anlamını hiç algılayamamışım uzunca süre. Yas tutarken içim, saatimi karanlıklara kurmuşum. Karanlığımı kutlama ışıkları ile dağıtacaklarını, sessizliğimi başıboş çığlıkları ile bozacaklarını fark etmesem, yeni bir yıla gireceğimizi bile unutacaktım belki de. Anlamı yok pek çok şeyin. Her şey olamadılar zira. Diğer yandan koca yılın muhasebesinde karmaşam. Özleyeceğim bir yılı geride bırakmayacağım kesin olacak. Hatırlanmaya değer her şeyin içinde hüzün katılı. "Ridendo dicere severum!"*
Bu sabırsız akşamın telaşında sarı rengin ufukta. Hüznümün kırmızısı içimde sarmaladığım gibi sarmış sarı rengini. Bulutların sarhoş yürüyüşlerini izliyorum göklerde. Kulaklarıma fısıldadıkları hikayede dönüyor makaram. Sana uzak ve kendime yabancı kaybolmuşluğumda aşınıyor yollarım.
"Kim bilir" ile başlayan kemirgen sorularım yoruyor beni. Çıkamıyorum içimden, kaçamıyorum kalbimden.